28 Şubat 2016 Pazar

ADI AŞK BÖLÜM 5 PART 4

              Zülal erkenden uyanmış. Dün yaşadıklarını kafasında toparlamaya ve değerlendirmeye çalışıyordu.  Düne kadar arkadaşı olarak gördüğü Pınar artık çok yakın akrabasıydı da. İçinden acaba ben Pınar'a kanım çektiği için mi yakınlaştım. Yoksa gerçekten onun karakterini ve fikirlerini beğendim diye mi? arkadaş oldum onunla. Hayat ne garipti şu ana kadar aklına hiç gelmeyen şey bu sabah uyandığında ilk düşündüğü şey olmuştu. Bunu önce kendi içinde çözmeliydi. Acaba bu sabah uyandığında Pınar'da aynı düşünceler içinde mi olacaktı? Yoksa normal bir güne mi uyanacaktı. Bunu bilemezdi ama düşünceleri Pınarın da Annesi Melis hanım ve babası Nurettin Beyinde bambaşka düşünceler içinde yeni güne uyanacağı idi. Keşke şu an yanlarında olsa ve ne düşündüklerini yada akşam ayrıldıktan bu yana neler konuştuklarını bilebilseydi. Hayat onların önlerine yep yeni bir yüzle çıkmıştı Melis hanım öldü sandığı babasının yaşadığını ve nerede olduğunu bulmuştu. Pınar ise evinde misafir olarak kaldığı insanların birinin dedesi diğerinin de kuzeni olduğunu öğrenmişti. Ya büyük baba o nasıl tepki verecekti bu duruma. '' Galiba güzel şeyler yaşayacağız'' diye içinden geçirdi. Sonra babası geldi aklına dün sabaha iki kardeş uyanmıştı bu sabaha üç kardeş olduklarını bilerek uyanacaktı. Ya halam onun hala hiç bir şeyden haberi yoktu. ''Şimdi babamın duygularını öğrenmeliyim'' dedi içinden ve bu düşünce ile yatağından kalktı. ''Aman tanrım inşallah tuvalet boştur'' diye düşünerek yataktan hızla fırladı. İç organları onu fazla sıkıştırıyordu. Bir an önce tuvalete gitmeli ve rahatlamalıydı. yoksa altına kaçıracaktı.
             Aslında Zülal tahminlerinde haklıydı. Ne Pınar ne annesi nede babası doğru dürüst uyuyamamıştı. Zülal'lerden çıktıklarından beri  önce derin bir susma yaşamışlar sonra Melis Hanım bardaktan boşanırcasına ağlamaya başlamıştı. Pınar annesinin başını kendi göğsüne bastırmış,sessizce annesinin ağlamasının ve sıranın kendisine gelmesini beklemeye çalışıyordu ki oda fazla dayanamadı Annesinin göz yaşlarına kendi gözyaşları ile karşılık veriyordu. İçlerinde en sakin görünen ise Nurettin Beydi. Gözlerini yola dikmiş arabasını kullanıyor. Dikiz aynasından da Çok sevdiği iki insanın gözyaşlarını nasıl akıttıklarını izliyordu.
           Evlerine bu şekilde gelmişlerdi. Nurettin bey arabayı uygun bir yere park etmiş. Pınar ve Melis Hanım birbirlerine dayanarak evlerine giden merdivenleri tırmanmaya başlamışlardı. Nurettin bey ''Asansöre binseydiniz ya'' diyecekti ki sustu. Hem karısı hemde kızı bir çeşit şok etkisindeydi. En iyisi onları bir süre rahat bırakmak ve izlemekti. Oda onların peşinden hemen bir iki adım arkalarından merdivenleri çıkmaya başladı. Dile kolay tam yedi kat çıkacaklardı.
         Nefes nefese çıkılan yedi katın sonunda dairelerinin önüne gelmiş. Melis Hanım ilk defa konuşmuştu.'' İyi de biz niye asansörü kullanmadık'' Merdiven çıkmanın verdiği yorgunluğa rağmen. Birazda yaşadıkları şokun etkisinden kahkahalarla gülmeye başladılar. Nurettin bey kapıyı açıp hep beraber içeri girdiklerinde hala gülmelerini durduramıyorlar hatta artmasına bile engel olamıyorlardı.. Pınar ayakkabısını çıkarırken gülmekten yere düşmüş.Onun gülerken yere düştüğünü gören annesi Melis Hanım gülme hızını ve tonun yükselterek kızının yanına yere uzanmış. Birbirlerine sarılıp ortalığı kahkaha sesine boğmuşlardı. Nurettin Bey '' Biraz sesinizi kısın duyan deli diyecek bize'' diyordu.diyordu ama gülmekten kendi bile ne konuştuğunu bile anlayamıyordu.
            Eşinin ve kızının ayakkabılarını çıkarmalarına yardım etmiş. Onlar yerde gülerken kendisine uzatılan ayaklardaki ayakkabıları tek tek çıkarıp Portmantonun içine koymuş. Sonra elini önce eşine sonra kızına uzatarak yerden kalkmalarına yardımcı olmuştu. Ayaklarındaki yüklerden kurtulan Melis Hanım ve Pınar antreyi geçip kendilerini salona ve oradaki üçlü koltuğa atmış birbirlerine sarılarak kshkshs ile gülmeye devam ediyorlardı. Nurettin Bey salona geldiğinde onun salona girdiğini gören Anne ve kızın gülmeleri yerini derin hıçkırıklarla dolu ağlamaya bırakmıştı. Nurettin bey mutfağa yöneldi. Arçelik marka çaycıyı eşine alıp bir güzel çay demlemeye koyuldu. Böylece hem eşi ve kızını rahat bırakmış hemde kendine uğraş çıkararak kendi gözyaşlarının akmasına da engel olmuştu.
            Nurettin bey çayı hazırlayıp demlenmeye bıraktıktan sonra salona döndü. Anne ve kız ağlamayı kesmiş sessizce oturuyorlardı.
            Nurettin Bey '' Çay demliyorum içeriz diye düşündüm''
            Melis Hanım '' İyi yapmışsın içeriz demlenince''
            Pınar yerinden gayri ihtiyari kalktı
            '' Ben doldurup getireyim''
           Annesi ayağa kalkan kızını kolundan yakalayarak oturttu
           '' Acele etme kızım hele bir demlensin. Sonra doldurur getirirsin''
          Nurettin Bey '' Nasılsınız bakalım bayanlar'' diye sorarken en sempatik halini takınmaya çalıştı. Melis Hanım kocasının ne yapmaya çalıştığını anlamıştı. Oturduğu koltuktan kalkıp eşinin yanına gitti. Kollarını kocasının botnuna dolayıp sevgi dolu gözler ile ona bakarak '' İyi ki varsın iyiki benim eşim kızımın babasısın'' diyerek kocasının dudaklarıyla kendi dudaklarını uzunca bir süre birleştirdi.Onların dudaklarının birbirinden ayrılmasını gören Pınarda yerinden kalkarak anne ve babasına sarıldı.
           Nurettin bey '' İkinizi de çok seviyorum Hayatımın en güzel şeyleri'' Pınar da annesi Melis Hanım da sanki anlaşmışlar gibi aynı anda '' Bizde seni çok seviyoruz'' demişlerdi.Uzunca bir süre birbirlerine sarıldılar. Sessizliği gene ilk bozan Nurettin bey olmuştu. ''Hadi oturalım Yorucu ve sürprizlerle dolu bir gün yaşadık'' Pınar da Melis Hanımda sessizce koltuklarına döndüler gene kendi sessizliklerine büründüler. Salonun içinde sinek uçsa sesi duyulabilecek denilen bir sessizlik hakimdi.
          Nurettin Bey ile Melis Hanımın evleri 4.Levent denilen Beşiktaş ilcesine bağlı bir yerde on iki katlı bir apartmanın yedinci katında 180 metre kare içine kurulmuş lüks bir daireydi. Üç oda ve oldukça geniş bir salondan oluşuyordu. Ev sade ve oldukça güzel eşyalar ile doldurulmuş.  Son derece güzel görünümlü bir daireydi.


            Evin salonunun genel hakim rengi Lila rengiydi. Koltukların ana rengi beyaz oturma ve dayanma minderleri bie Lila rengindeydi. Salonun ortasında kocaman bir avize vardı tavan belirli yerlerinden dairesel alçıpanlar yapılarak alçaltılmış ve spot lambaları ile odanın ışıklandırılması yapılmıştı. Oda her hali ile zevk eseri idi.
           Nurettin Bey ''Hadi kızım şu çayları doldur da getir artık demlenmiştir''
           Pınar sessizce yerinden kalktı. Mutfağa geçip bardaklara çayları doldurup içeri getirdi. Önce babasına sonra annesine en sonuncuyu da kendi ellerine alıp koltuğuna oturdu. Babasının hazırladığı çayı afiyetle yudumlamaya başladı. Gene sessizlik hakimdi kimse konuşmuyordu. Çaylar aynısessizlik içinde içildi. Aynı sessizlik içinde yataklar hazırlanıp yataklara geçildi. Pınar uzun zamandır kullanmadığı yatağında sırt üstü uzanmış Gözlerini tavana dikmiş öylece duruyordu. Annesi ve babası da farklı sayılmazdı. Onlarda kendi yataklarına uzanmış gözlerini tavana dikmiş öyle boş boş duruyorlardı.
           Melis Hanım'' Aşkım bugün yaşananlar rüya değil di değil mi''
           '' Evet hayatım. Hepsi gerçekti.''
           Melis hanım duymak istediği yanıtı almış. Sırtını kocasına dönüp onun göğsüne  doğru yaklaşırken Nurettin beyde yüzünü karısına dönmüş Kolunu karısının üstüne atarak Onun göğsüne yaklaşmasına destek vermiş ve karısının saçlarını koklayıp yumuşakça okşamaya başlamıştı. Melis Hanım kocasının kolarında uslu bir kedi gibi kıvrılmış. Derin bir uykuya dalmıştı. Nurettin bey sevdiği kadına iyice sarılarak oda uykuya dalmıştı. Pınar ise gözleri tavana dikilmiş bakarken uyuya kaldığını anlayamamıştı. Hepsi için sürprizlerle dolu bir gün bitmişti.
           Sabah ilk kalkan Melis Hanım olmuştu. Yüzünde oluşan gülümsemeyi silemiyordu. Mutfağa geçip kahvaltıyı hazırladı. Sonra önce kocasına gidip Kocasının üstüne çıkarak kocaman bir öpücükle onu uyandırdı Nurettin Bey gözlerini açtığında üstünde gülümseme ile kendisine sevgi dolu gözlerle bakan karısını görünce. Hemen kolundan yakalayıp yatağın boş yerine onu attı. Dudaklarını karısının dudakları ile birleştirdi. '' Seni seviyorum'' sözcükleri ile birbirlerini öpmeye devam ediyorlardı. Bu öpüşmeler kikirdeşmeye varmış sonrada yatakta oynaşmaya dönüşmüştü.
            Melis Hanım '' Bey bey kız uyanacak şimdi'' diyor ama kocasının öpmelerine de karşılık veriyordu.
            '' Duyarsa duysun kocaman kız oldu. Kendisinin leylekler tarafından getirilmediğini öğrenmiş olması lazım'' Karısını altına almış oynaşıyorlardı. İçeriden gelen sesle  toparlandılar.
            Pınar uyanmış '' Duydum duydum sizi baba. Evet beni leylekler getirmedi onu biliyorum ama siz bana kardeş yapmayı bugün erteleyin bence '' diye onlara sesleniyordu.
            Melis hanım ve Nurettin Bey üstlerini başlarını toparlayıp odadan çıktılar Nurettin Bey lavaboya geçerken Melis hanım kızının yanına geçmişti.
            '' Kıskanç şey Kardeş istemiyor musun yoksa? ''
            '' Aslında fena olmaz bence sonra deneyin derim''
            Gülüştüler. Gülüşmelerini Nurettin beyde duymuş.
            '' Niye kikirdeşiyorsunuz bakalım siz orada''
            '' Bey bey kız kendine kardeş istiyor''
            '' Öyle mi hadi o zaman odamıza geçelim hemen bir tane yapalım''
            '' Babaaaaa''
            '' Tamam tamam başka zaman yaparız. Kahvaltı masası hazır mı?''
            Melis Hanım ''Tam hazır sayılmaz birazdan hazırlarız''
            '' Yok yok siz ana kız oturun bugün kahvaltıyı ben hazırlayayım''
            '' Hayır demeyiz değil mi ? kızım''
            '' Kesinlikle anne''
            Nurettin bey mutfağa geçti. Önce buzdolabın dan üç yumurta çıkarıp . Büyükçe bir cezveye su doldurup yumurtaları usulca cezvenin içine koyarak Ocağı açıp yumurtaları haşlaması için üstüne koydu. Sonra buz dolabını açıp zeytini peyniri tere yağını balı ve reçeli çıkarıp masaya sermeye başladı. Ekmek kızartma makinesini da çıkarıp lavabonun tezgahına koydu. Ekmeği de ekmek kutusunun içinden alıp bir güzel dilimleyip kızartma makinesinin  içine kızarmaları için yerleştirdi. Karısı yumurtay kayısı tarzında severdi O yüzden onun yumurtasını biraz erken çıkardı diğer iki yumurtaya göre. Az sonra domatesler küçük yuvarlaklar şeklinde dilimlenmiş. Yanına da salatalık jülyen biçimde doğranmış şekilde masa  üzerine konularak masanın donatılma işlemi bitmiş Nurettin bey içeridekilere gelmeleri için seslenmişti.
             '' Buyurun bakalım güzel bayanlar soframız hazır''
             Bir güzel kahvaltı yapmaya başlamışlardı.
             Melis Hanım'' Anıl'lar buraya mı gelecek yoksa bir yerde mi buluşacaktık''
             Sarıyer de  Annemlerin evinin orada buluşacağız. Onlar çıkarken arayacaklar''
             '' O zaman acele edelim birazdan ararlar''
             Pınar '' Evet Zülal 06.30 da kalkmaya alışık erken kalkmışlardır''
             Kahvaltılarını sessizce yapmaya başladılar
             Melis Hanım '' Bey eline sağlık yumurtam tam istediğim gibi olmuş''
             '' Benimki de öyle baba sağ olasın ellerine sağlık''
             '' Afiyet bel şeker olsun ikinize de''
             Kahvaltı yapılmış. Sofra toplanılmış. Her şey yerli yerine koyulup. Odalarına hazırlanmaya çekilmişlerdi. Hazırlanmaları bitmişti ki Nurettin Beyin telefonu çalmaya başladı. Nurettin Bey elini telefonuna götürürken
              '' Anıl dır'' dedi
              Arayan Anıl idi Evden çıkmak üzere olduğunu bildiriyordu. '' Bizde birazdan çıkarız yola'' dedi Görüşürüz dilekleri ile telefonu kapattı. Az sonra tüm aile arabaya doluşmuş Sarıyer yolu tutulmuştu.
              Evin önüne nerede ise aynı anda varmışlardı. Arabalarını park ettiler. Birbirleriyle Günaydın faslından sonra eve doğru yöneldiler. Zülal ve Pınar el ele tutuşmuşlardı İçeri girdiklerin de.
             Melis Hanım '' Her şey hala aynı. Evet benim büyüdüğüm eve burası. Doğduğum ev mi işte şimdi ondan emin değilim''
             Nurettin Bey '' Nerede doğduğunun benim için önemi yok aşkım.Önemli olan doğmandı. Yoksa hala bekar kalacaktım'' Gülüştüler.
             Anıl '' Abla... Sen evi daha iyi biliyorsun Kimin hangi odayaı araştıracağına sen karar ver''
             '' Ne dedin sen bana Abla mı ?''
             '' Evet sen benim ablamsın''
             '' Allahım sen ne büyüksün. Bir gün birinin bana böyle sesleneceğini ve o seslenenin kardeşim olacağını asla düşünemezdim''
             Hızla kardeşinin boynuna sarıldı. Sıla'ya dönüp
             '' Kırk yıl sonra bir kardeşim olduğunu öğrenmek çok güzelmiş''
             '' Bir değil abla dört''
             '' Dört mü ?''
             '' Evet dört. Anıl ve ben buradayız birde yurt dışında olan Simay ve eşi var''
             '' Haklısın dört kardeşim oldu''
             Zülal '' Eee biz neci oluyoruz şimdi''
             Melis'' Siz mi sizler pırlantalarımızsınız''
             Pınar '' Öyleyiz değil mi?''
             Anıl '' Elbette öylesiniz. Sizler olmasaydınız biz hayatta birbirimizi bulamazdık''
             Zülal '' Bizler vesile olduk bana Cenab-ı hak öyle istedi''
             Anıl '' Kesinlikle kızım. O sevdiği bir kulunun ölümünden sonra bile sevindirmek istedi''
             Melis '' Annem Annem sen neler çekmişsin Yarabbim ya sen neler çekmişsin. Bende kücücük beynimde beni erken bırakıp gittiin için sana kızıyor kendimi de suçluyordum. Senin ölümüne sebep oldum diye''
             Nurettin Bey '' Gerçekten öyle mi neden hiç bana açmadın bu konuyu aşkım ya''
             '' Seni üzmek istemedim di hayatım.''
             '' Ama bunca zaman tüm bu sorunun ile yaşadın''
             '' Aşkım özür dilerim ama bak her şey güzele döndü artık. Şimdi Anneme ne oldu onu bulalım artık''
             Anıl '' Haklısın. Bunu ona borçluyuz''
             Melis Hanım '' Nurettin ve ben yatak odasını ve küçük odayı alalım. Anıl siz Salonu ve oturma odasını alın. Kızlar size de banyo mutfak antre ve balkonlar kalıyor. Hadi iş başı yapalım bakalım. Gerekirse evin altını üstüne getirelim''
             Herkes görev yerlerine dağılmış her taraf didik edilmeye başlanmıştı.Duvardaki tabloların altına da içine de bakıyorlardı. Bir not bir mektup yada herhangi bir şey bulma ümidi ile neredeyse iki saattir evin içini didik etmişlerdi. Neredeyse bir şey bulacaklarından Ümit kesilmişti ki. Mutfaktan Zülalin sesi duyuldu.
            '' Bir şeyler buldum galiba''
            Hepsi ellerindeki işleri bırakıp mutfağa koşmuşlardı''
            Sıla '' Ne buldun kızım''
            Anne bu ağzı kapalı vazoyu buldum. Üzerine bakın ne yazıyor''
            Herkesin dikkati Zülal'in bulduğu su vazosuna çevrilmişti Vazonun üstünde kabartma olarak yapılmış Cevher ve Pınar isimleri bir kalp içinde yazılı olarak duruyordu.
            Melis '' Nerede buldun bunu Zülal''
            '' Şu dolap dikkatimi çekti İçinde bir ey yoktu. Öyleyse neden oraya konulmuş diye düşünüyordum. Önce çektim arkasına baktım ilk duvara baktığımdan arkasındaki boşluğu fark edemedim Sonra yerine koyarken tık diye bir ses duydum  Tekrar çektim sesin nereden geldiğini anlamak için dolaba bakınca işte bu vazoyu buldum. Çıkardım ve size seslendim''
            Nurettin Bey '' Oraya saklandığına göre içinde bir şeyde olabilir. Açar mısın kapağını kızım''
            Zülal yavaş hareketlerle kapağı açtı. Vazonun içinde bir kağıt vardı. Onu çıkardı. Katlarını dikkatle açtı. Bu bir mektuptu ve torunum Melis'e yazıyordu. Zülal mektubu Melis Hanıma uzattı
            ''Bu mektup sana Melis hala ''
            Melis Zülal'in elindeki mektubu aldı. Altına baktı ''Anneannemden'' dedi
            Sıla '' Abla okur musun ne yazmış''
            Melis Anne annesinin yazdığı mektubu okumaya başladı.
         
       
            ''Sevgili torunum Melis Bu mektubu bulup okuduktan sonra umarım beni affedersin.Ben dedene uydum ve sana ve sevdiğin çocuğa karşı çok büyük bir hata yaptım.Deden işlerinin daha da büyümesi için senin sevdiğin çocuk olan Cevher ile değil maliye bakanının oğlu ile evlendirmek istedi.Annen buna karşı çıktı. Çok direndi. En sonunda deden Cevher'i öldürtürüm diye çıkışınca ve bunda da  ciddi olduğunu ispatlayınca.Annen dedenden ona veda edebilmek için bir geceliğine izin aldı. Ondan sonra asla bir daha görmeyecekti onu. Yeter ki o yaşasın baba demiş ve o akşam sevdiği çocuğun yanına kemanını alarak gitmiş. Döndüğünde o çok sevdiği kemanını  da orada bırakmıştı. Sonradan anladık ki o gece sana da hamile kalmıştı. Annen çok hastalandı.Dedene yalvardım yakardım ama nafile onu yumuşatamadım.  Ona boyun eğdim. Onun kızımı iyileştireceğim sözlerine inandım ve yanıldım. Bu yanılgı bana pahalıya mal oldu. Önce küçük kızımı kaybettim Sonra bize kızan büyük kızım kayıplara karıştı.Sevgili torunum Senin baban Cevher Yurdakul'dur. Ne olur onu bul ve beni affet. Çünkü ben kendimi asla affetmeyeceğim. Anne annen''

           Anıl '' İşte bu her şeyi ispat eden bir mektup. Ama anlamadığım bir insan nasıl bu kadar acımasız olabilir''
           Melis '' Ben dedemin hiç bu kadar gaddar ve acımasız olabileceğini düşünmemiştim. Demek ki öyleymiş. Ya anne annem sana ne demeli ben büyüdüğümde neden bana bunları anlatmadın. Neden her şeyi gizledin benden. Neden beni hem annesiz hem babasız büyümeme neden oldun. Neden anne anne neden yaptın bunları. Hiç mi acımadın bana, kızına kızının sevdiğine. Nasıl bir insandınız siz anlamam mümkün değil''
         Sıla '' Bence bunu sana söylememesinin başka nedenleri de olmalı. Bir gün hepsi ortaya çıkacak. Mutlaka çıkacak. Ben buna inanıyorum.''
          Pınar '' Annem neler yaptılar bize böyle. Baba sen bir şey söylesene''
          '' Kızım ne diyebilirim ki. Bunun başka nedenleri olduğuna bende inanıyorum. Bunu ortaya çıkarıncaya kadar ben durmayacağım Mutlaka bunun nedenlerini öğreneceğim''
          Anıl '' Evet önce o dönemin maliye bakanı kimmiş onu öğrenelim Sonra deden ile bağlantısını araştırırız abla ve el ele verirsek hepsinin yanıtını da buluruz. Allah'ın izni ile''
          Zülal'' Hadi aramamıza dönelim bakalım başka neler bulacağız''
          Melis anne annesinin  yazdığı mektubu güzelce katlayarak Vazonun içine geri koydu .Giderken vazoyu da almak için sağlam bir yere bırakıp arama işine geri döndü. O gün evi yele bir etmişler başka bir bilgi bulamamışlardı. Aramaları bitip salonda toplandıktan sonra. Melis kocasına dönerek.
          '' Bu evi satışa çıkaralım''
          '' Çıkaramayız canım''
          '' Neden ki''
          '' Teyzeni bulmamız lazım önce''
          '' Doğru bu evde onunda hakkı var. O zaman önce onu bulmaya çalışalım. Bakalım ne yapabileceğiz bu konuda''
          Anıl ''Tamam şimdi ne yapıyoruz. Yarın Pazartesi kızlar okullarına gitmeliler. Ben uçak biletlerini ayarlayayım''
           Sıla '' Abla ne dersin bizde gidelim mi Büyük babayla konuşmaya''
           '' Evet gidelim. Babama bir an önce sarılmak kokusunu içime çekmek istiyorum''
           Nurettin Bey '' O zaman hep beraber gidelim. Oğulcan da bir gün okula gidememiş olur ben onun izin işini gelince hallederim.''
           Anıl '' Tamam olur o zaman ben biletleri ayarlayayım.''
           Nurettin Bey '' Dur anıl dur beraber ayarlarız. Hadi şimdi evlerimize dönelim hazırlanalım. Sonra doğru İzmir'e
           Melis '' Daha erken bu akşam gidelim olur mu Nasılsa büyük baba da evde yok orda hep beraber kalırız. Ne dersiniz''
           Anıl'' Bence sorun değil Ne dersin aşkım''
           Sıla '' Allah derim bir tanem Allah ''
           Melis '' Hadi o zaman evlerimize gidelim''
           Sıla '' Ortalığı toparlasaydık biraz çıkmadan''
           '' Gerek yok Sıla dağınık kalsın öyle.Sonra gelir toplarız''
          Her şeyi olduğu gibi bıraktılar sadece vazoyu yanlarına alıp. Önce uçak biletlerini aldılar. sonra hızla evlerine gidip hazırlanmaya aşladılar. Akşam sekiz uçağına  bilet almışlardı. Saat akşam yediye çeyrek kala Hava alanının iç hatlar bölümünde buluşmuşlar. Bagajlarını uçağa konulması için verip biletlerinin kontrolünden sonra uçağa yerleşmişler ve İzmir'e gitmeye hazır duruma gelmişlerdi. Kaptanın anonsu ile emniyet kemerlerini bağladılar. Az sonra uçak İzmir'e gitmek için Kalkış pistine doğru yol almaya başlamıştı.
       
           




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder