28 Şubat 2016 Pazar

ADI AŞK BÖLÜM 5 PART 4

              Zülal erkenden uyanmış. Dün yaşadıklarını kafasında toparlamaya ve değerlendirmeye çalışıyordu.  Düne kadar arkadaşı olarak gördüğü Pınar artık çok yakın akrabasıydı da. İçinden acaba ben Pınar'a kanım çektiği için mi yakınlaştım. Yoksa gerçekten onun karakterini ve fikirlerini beğendim diye mi? arkadaş oldum onunla. Hayat ne garipti şu ana kadar aklına hiç gelmeyen şey bu sabah uyandığında ilk düşündüğü şey olmuştu. Bunu önce kendi içinde çözmeliydi. Acaba bu sabah uyandığında Pınar'da aynı düşünceler içinde mi olacaktı? Yoksa normal bir güne mi uyanacaktı. Bunu bilemezdi ama düşünceleri Pınarın da Annesi Melis hanım ve babası Nurettin Beyinde bambaşka düşünceler içinde yeni güne uyanacağı idi. Keşke şu an yanlarında olsa ve ne düşündüklerini yada akşam ayrıldıktan bu yana neler konuştuklarını bilebilseydi. Hayat onların önlerine yep yeni bir yüzle çıkmıştı Melis hanım öldü sandığı babasının yaşadığını ve nerede olduğunu bulmuştu. Pınar ise evinde misafir olarak kaldığı insanların birinin dedesi diğerinin de kuzeni olduğunu öğrenmişti. Ya büyük baba o nasıl tepki verecekti bu duruma. '' Galiba güzel şeyler yaşayacağız'' diye içinden geçirdi. Sonra babası geldi aklına dün sabaha iki kardeş uyanmıştı bu sabaha üç kardeş olduklarını bilerek uyanacaktı. Ya halam onun hala hiç bir şeyden haberi yoktu. ''Şimdi babamın duygularını öğrenmeliyim'' dedi içinden ve bu düşünce ile yatağından kalktı. ''Aman tanrım inşallah tuvalet boştur'' diye düşünerek yataktan hızla fırladı. İç organları onu fazla sıkıştırıyordu. Bir an önce tuvalete gitmeli ve rahatlamalıydı. yoksa altına kaçıracaktı.
             Aslında Zülal tahminlerinde haklıydı. Ne Pınar ne annesi nede babası doğru dürüst uyuyamamıştı. Zülal'lerden çıktıklarından beri  önce derin bir susma yaşamışlar sonra Melis Hanım bardaktan boşanırcasına ağlamaya başlamıştı. Pınar annesinin başını kendi göğsüne bastırmış,sessizce annesinin ağlamasının ve sıranın kendisine gelmesini beklemeye çalışıyordu ki oda fazla dayanamadı Annesinin göz yaşlarına kendi gözyaşları ile karşılık veriyordu. İçlerinde en sakin görünen ise Nurettin Beydi. Gözlerini yola dikmiş arabasını kullanıyor. Dikiz aynasından da Çok sevdiği iki insanın gözyaşlarını nasıl akıttıklarını izliyordu.
           Evlerine bu şekilde gelmişlerdi. Nurettin bey arabayı uygun bir yere park etmiş. Pınar ve Melis Hanım birbirlerine dayanarak evlerine giden merdivenleri tırmanmaya başlamışlardı. Nurettin bey ''Asansöre binseydiniz ya'' diyecekti ki sustu. Hem karısı hemde kızı bir çeşit şok etkisindeydi. En iyisi onları bir süre rahat bırakmak ve izlemekti. Oda onların peşinden hemen bir iki adım arkalarından merdivenleri çıkmaya başladı. Dile kolay tam yedi kat çıkacaklardı.
         Nefes nefese çıkılan yedi katın sonunda dairelerinin önüne gelmiş. Melis Hanım ilk defa konuşmuştu.'' İyi de biz niye asansörü kullanmadık'' Merdiven çıkmanın verdiği yorgunluğa rağmen. Birazda yaşadıkları şokun etkisinden kahkahalarla gülmeye başladılar. Nurettin bey kapıyı açıp hep beraber içeri girdiklerinde hala gülmelerini durduramıyorlar hatta artmasına bile engel olamıyorlardı.. Pınar ayakkabısını çıkarırken gülmekten yere düşmüş.Onun gülerken yere düştüğünü gören annesi Melis Hanım gülme hızını ve tonun yükselterek kızının yanına yere uzanmış. Birbirlerine sarılıp ortalığı kahkaha sesine boğmuşlardı. Nurettin Bey '' Biraz sesinizi kısın duyan deli diyecek bize'' diyordu.diyordu ama gülmekten kendi bile ne konuştuğunu bile anlayamıyordu.
            Eşinin ve kızının ayakkabılarını çıkarmalarına yardım etmiş. Onlar yerde gülerken kendisine uzatılan ayaklardaki ayakkabıları tek tek çıkarıp Portmantonun içine koymuş. Sonra elini önce eşine sonra kızına uzatarak yerden kalkmalarına yardımcı olmuştu. Ayaklarındaki yüklerden kurtulan Melis Hanım ve Pınar antreyi geçip kendilerini salona ve oradaki üçlü koltuğa atmış birbirlerine sarılarak kshkshs ile gülmeye devam ediyorlardı. Nurettin Bey salona geldiğinde onun salona girdiğini gören Anne ve kızın gülmeleri yerini derin hıçkırıklarla dolu ağlamaya bırakmıştı. Nurettin bey mutfağa yöneldi. Arçelik marka çaycıyı eşine alıp bir güzel çay demlemeye koyuldu. Böylece hem eşi ve kızını rahat bırakmış hemde kendine uğraş çıkararak kendi gözyaşlarının akmasına da engel olmuştu.
            Nurettin bey çayı hazırlayıp demlenmeye bıraktıktan sonra salona döndü. Anne ve kız ağlamayı kesmiş sessizce oturuyorlardı.
            Nurettin Bey '' Çay demliyorum içeriz diye düşündüm''
            Melis Hanım '' İyi yapmışsın içeriz demlenince''
            Pınar yerinden gayri ihtiyari kalktı
            '' Ben doldurup getireyim''
           Annesi ayağa kalkan kızını kolundan yakalayarak oturttu
           '' Acele etme kızım hele bir demlensin. Sonra doldurur getirirsin''
          Nurettin Bey '' Nasılsınız bakalım bayanlar'' diye sorarken en sempatik halini takınmaya çalıştı. Melis Hanım kocasının ne yapmaya çalıştığını anlamıştı. Oturduğu koltuktan kalkıp eşinin yanına gitti. Kollarını kocasının botnuna dolayıp sevgi dolu gözler ile ona bakarak '' İyi ki varsın iyiki benim eşim kızımın babasısın'' diyerek kocasının dudaklarıyla kendi dudaklarını uzunca bir süre birleştirdi.Onların dudaklarının birbirinden ayrılmasını gören Pınarda yerinden kalkarak anne ve babasına sarıldı.
           Nurettin bey '' İkinizi de çok seviyorum Hayatımın en güzel şeyleri'' Pınar da annesi Melis Hanım da sanki anlaşmışlar gibi aynı anda '' Bizde seni çok seviyoruz'' demişlerdi.Uzunca bir süre birbirlerine sarıldılar. Sessizliği gene ilk bozan Nurettin bey olmuştu. ''Hadi oturalım Yorucu ve sürprizlerle dolu bir gün yaşadık'' Pınar da Melis Hanımda sessizce koltuklarına döndüler gene kendi sessizliklerine büründüler. Salonun içinde sinek uçsa sesi duyulabilecek denilen bir sessizlik hakimdi.
          Nurettin Bey ile Melis Hanımın evleri 4.Levent denilen Beşiktaş ilcesine bağlı bir yerde on iki katlı bir apartmanın yedinci katında 180 metre kare içine kurulmuş lüks bir daireydi. Üç oda ve oldukça geniş bir salondan oluşuyordu. Ev sade ve oldukça güzel eşyalar ile doldurulmuş.  Son derece güzel görünümlü bir daireydi.


            Evin salonunun genel hakim rengi Lila rengiydi. Koltukların ana rengi beyaz oturma ve dayanma minderleri bie Lila rengindeydi. Salonun ortasında kocaman bir avize vardı tavan belirli yerlerinden dairesel alçıpanlar yapılarak alçaltılmış ve spot lambaları ile odanın ışıklandırılması yapılmıştı. Oda her hali ile zevk eseri idi.
           Nurettin Bey ''Hadi kızım şu çayları doldur da getir artık demlenmiştir''
           Pınar sessizce yerinden kalktı. Mutfağa geçip bardaklara çayları doldurup içeri getirdi. Önce babasına sonra annesine en sonuncuyu da kendi ellerine alıp koltuğuna oturdu. Babasının hazırladığı çayı afiyetle yudumlamaya başladı. Gene sessizlik hakimdi kimse konuşmuyordu. Çaylar aynısessizlik içinde içildi. Aynı sessizlik içinde yataklar hazırlanıp yataklara geçildi. Pınar uzun zamandır kullanmadığı yatağında sırt üstü uzanmış Gözlerini tavana dikmiş öylece duruyordu. Annesi ve babası da farklı sayılmazdı. Onlarda kendi yataklarına uzanmış gözlerini tavana dikmiş öyle boş boş duruyorlardı.
           Melis Hanım'' Aşkım bugün yaşananlar rüya değil di değil mi''
           '' Evet hayatım. Hepsi gerçekti.''
           Melis hanım duymak istediği yanıtı almış. Sırtını kocasına dönüp onun göğsüne  doğru yaklaşırken Nurettin beyde yüzünü karısına dönmüş Kolunu karısının üstüne atarak Onun göğsüne yaklaşmasına destek vermiş ve karısının saçlarını koklayıp yumuşakça okşamaya başlamıştı. Melis Hanım kocasının kolarında uslu bir kedi gibi kıvrılmış. Derin bir uykuya dalmıştı. Nurettin bey sevdiği kadına iyice sarılarak oda uykuya dalmıştı. Pınar ise gözleri tavana dikilmiş bakarken uyuya kaldığını anlayamamıştı. Hepsi için sürprizlerle dolu bir gün bitmişti.
           Sabah ilk kalkan Melis Hanım olmuştu. Yüzünde oluşan gülümsemeyi silemiyordu. Mutfağa geçip kahvaltıyı hazırladı. Sonra önce kocasına gidip Kocasının üstüne çıkarak kocaman bir öpücükle onu uyandırdı Nurettin Bey gözlerini açtığında üstünde gülümseme ile kendisine sevgi dolu gözlerle bakan karısını görünce. Hemen kolundan yakalayıp yatağın boş yerine onu attı. Dudaklarını karısının dudakları ile birleştirdi. '' Seni seviyorum'' sözcükleri ile birbirlerini öpmeye devam ediyorlardı. Bu öpüşmeler kikirdeşmeye varmış sonrada yatakta oynaşmaya dönüşmüştü.
            Melis Hanım '' Bey bey kız uyanacak şimdi'' diyor ama kocasının öpmelerine de karşılık veriyordu.
            '' Duyarsa duysun kocaman kız oldu. Kendisinin leylekler tarafından getirilmediğini öğrenmiş olması lazım'' Karısını altına almış oynaşıyorlardı. İçeriden gelen sesle  toparlandılar.
            Pınar uyanmış '' Duydum duydum sizi baba. Evet beni leylekler getirmedi onu biliyorum ama siz bana kardeş yapmayı bugün erteleyin bence '' diye onlara sesleniyordu.
            Melis hanım ve Nurettin Bey üstlerini başlarını toparlayıp odadan çıktılar Nurettin Bey lavaboya geçerken Melis hanım kızının yanına geçmişti.
            '' Kıskanç şey Kardeş istemiyor musun yoksa? ''
            '' Aslında fena olmaz bence sonra deneyin derim''
            Gülüştüler. Gülüşmelerini Nurettin beyde duymuş.
            '' Niye kikirdeşiyorsunuz bakalım siz orada''
            '' Bey bey kız kendine kardeş istiyor''
            '' Öyle mi hadi o zaman odamıza geçelim hemen bir tane yapalım''
            '' Babaaaaa''
            '' Tamam tamam başka zaman yaparız. Kahvaltı masası hazır mı?''
            Melis Hanım ''Tam hazır sayılmaz birazdan hazırlarız''
            '' Yok yok siz ana kız oturun bugün kahvaltıyı ben hazırlayayım''
            '' Hayır demeyiz değil mi ? kızım''
            '' Kesinlikle anne''
            Nurettin bey mutfağa geçti. Önce buzdolabın dan üç yumurta çıkarıp . Büyükçe bir cezveye su doldurup yumurtaları usulca cezvenin içine koyarak Ocağı açıp yumurtaları haşlaması için üstüne koydu. Sonra buz dolabını açıp zeytini peyniri tere yağını balı ve reçeli çıkarıp masaya sermeye başladı. Ekmek kızartma makinesini da çıkarıp lavabonun tezgahına koydu. Ekmeği de ekmek kutusunun içinden alıp bir güzel dilimleyip kızartma makinesinin  içine kızarmaları için yerleştirdi. Karısı yumurtay kayısı tarzında severdi O yüzden onun yumurtasını biraz erken çıkardı diğer iki yumurtaya göre. Az sonra domatesler küçük yuvarlaklar şeklinde dilimlenmiş. Yanına da salatalık jülyen biçimde doğranmış şekilde masa  üzerine konularak masanın donatılma işlemi bitmiş Nurettin bey içeridekilere gelmeleri için seslenmişti.
             '' Buyurun bakalım güzel bayanlar soframız hazır''
             Bir güzel kahvaltı yapmaya başlamışlardı.
             Melis Hanım'' Anıl'lar buraya mı gelecek yoksa bir yerde mi buluşacaktık''
             Sarıyer de  Annemlerin evinin orada buluşacağız. Onlar çıkarken arayacaklar''
             '' O zaman acele edelim birazdan ararlar''
             Pınar '' Evet Zülal 06.30 da kalkmaya alışık erken kalkmışlardır''
             Kahvaltılarını sessizce yapmaya başladılar
             Melis Hanım '' Bey eline sağlık yumurtam tam istediğim gibi olmuş''
             '' Benimki de öyle baba sağ olasın ellerine sağlık''
             '' Afiyet bel şeker olsun ikinize de''
             Kahvaltı yapılmış. Sofra toplanılmış. Her şey yerli yerine koyulup. Odalarına hazırlanmaya çekilmişlerdi. Hazırlanmaları bitmişti ki Nurettin Beyin telefonu çalmaya başladı. Nurettin Bey elini telefonuna götürürken
              '' Anıl dır'' dedi
              Arayan Anıl idi Evden çıkmak üzere olduğunu bildiriyordu. '' Bizde birazdan çıkarız yola'' dedi Görüşürüz dilekleri ile telefonu kapattı. Az sonra tüm aile arabaya doluşmuş Sarıyer yolu tutulmuştu.
              Evin önüne nerede ise aynı anda varmışlardı. Arabalarını park ettiler. Birbirleriyle Günaydın faslından sonra eve doğru yöneldiler. Zülal ve Pınar el ele tutuşmuşlardı İçeri girdiklerin de.
             Melis Hanım '' Her şey hala aynı. Evet benim büyüdüğüm eve burası. Doğduğum ev mi işte şimdi ondan emin değilim''
             Nurettin Bey '' Nerede doğduğunun benim için önemi yok aşkım.Önemli olan doğmandı. Yoksa hala bekar kalacaktım'' Gülüştüler.
             Anıl '' Abla... Sen evi daha iyi biliyorsun Kimin hangi odayaı araştıracağına sen karar ver''
             '' Ne dedin sen bana Abla mı ?''
             '' Evet sen benim ablamsın''
             '' Allahım sen ne büyüksün. Bir gün birinin bana böyle sesleneceğini ve o seslenenin kardeşim olacağını asla düşünemezdim''
             Hızla kardeşinin boynuna sarıldı. Sıla'ya dönüp
             '' Kırk yıl sonra bir kardeşim olduğunu öğrenmek çok güzelmiş''
             '' Bir değil abla dört''
             '' Dört mü ?''
             '' Evet dört. Anıl ve ben buradayız birde yurt dışında olan Simay ve eşi var''
             '' Haklısın dört kardeşim oldu''
             Zülal '' Eee biz neci oluyoruz şimdi''
             Melis'' Siz mi sizler pırlantalarımızsınız''
             Pınar '' Öyleyiz değil mi?''
             Anıl '' Elbette öylesiniz. Sizler olmasaydınız biz hayatta birbirimizi bulamazdık''
             Zülal '' Bizler vesile olduk bana Cenab-ı hak öyle istedi''
             Anıl '' Kesinlikle kızım. O sevdiği bir kulunun ölümünden sonra bile sevindirmek istedi''
             Melis '' Annem Annem sen neler çekmişsin Yarabbim ya sen neler çekmişsin. Bende kücücük beynimde beni erken bırakıp gittiin için sana kızıyor kendimi de suçluyordum. Senin ölümüne sebep oldum diye''
             Nurettin Bey '' Gerçekten öyle mi neden hiç bana açmadın bu konuyu aşkım ya''
             '' Seni üzmek istemedim di hayatım.''
             '' Ama bunca zaman tüm bu sorunun ile yaşadın''
             '' Aşkım özür dilerim ama bak her şey güzele döndü artık. Şimdi Anneme ne oldu onu bulalım artık''
             Anıl '' Haklısın. Bunu ona borçluyuz''
             Melis Hanım '' Nurettin ve ben yatak odasını ve küçük odayı alalım. Anıl siz Salonu ve oturma odasını alın. Kızlar size de banyo mutfak antre ve balkonlar kalıyor. Hadi iş başı yapalım bakalım. Gerekirse evin altını üstüne getirelim''
             Herkes görev yerlerine dağılmış her taraf didik edilmeye başlanmıştı.Duvardaki tabloların altına da içine de bakıyorlardı. Bir not bir mektup yada herhangi bir şey bulma ümidi ile neredeyse iki saattir evin içini didik etmişlerdi. Neredeyse bir şey bulacaklarından Ümit kesilmişti ki. Mutfaktan Zülalin sesi duyuldu.
            '' Bir şeyler buldum galiba''
            Hepsi ellerindeki işleri bırakıp mutfağa koşmuşlardı''
            Sıla '' Ne buldun kızım''
            Anne bu ağzı kapalı vazoyu buldum. Üzerine bakın ne yazıyor''
            Herkesin dikkati Zülal'in bulduğu su vazosuna çevrilmişti Vazonun üstünde kabartma olarak yapılmış Cevher ve Pınar isimleri bir kalp içinde yazılı olarak duruyordu.
            Melis '' Nerede buldun bunu Zülal''
            '' Şu dolap dikkatimi çekti İçinde bir ey yoktu. Öyleyse neden oraya konulmuş diye düşünüyordum. Önce çektim arkasına baktım ilk duvara baktığımdan arkasındaki boşluğu fark edemedim Sonra yerine koyarken tık diye bir ses duydum  Tekrar çektim sesin nereden geldiğini anlamak için dolaba bakınca işte bu vazoyu buldum. Çıkardım ve size seslendim''
            Nurettin Bey '' Oraya saklandığına göre içinde bir şeyde olabilir. Açar mısın kapağını kızım''
            Zülal yavaş hareketlerle kapağı açtı. Vazonun içinde bir kağıt vardı. Onu çıkardı. Katlarını dikkatle açtı. Bu bir mektuptu ve torunum Melis'e yazıyordu. Zülal mektubu Melis Hanıma uzattı
            ''Bu mektup sana Melis hala ''
            Melis Zülal'in elindeki mektubu aldı. Altına baktı ''Anneannemden'' dedi
            Sıla '' Abla okur musun ne yazmış''
            Melis Anne annesinin yazdığı mektubu okumaya başladı.
         
       
            ''Sevgili torunum Melis Bu mektubu bulup okuduktan sonra umarım beni affedersin.Ben dedene uydum ve sana ve sevdiğin çocuğa karşı çok büyük bir hata yaptım.Deden işlerinin daha da büyümesi için senin sevdiğin çocuk olan Cevher ile değil maliye bakanının oğlu ile evlendirmek istedi.Annen buna karşı çıktı. Çok direndi. En sonunda deden Cevher'i öldürtürüm diye çıkışınca ve bunda da  ciddi olduğunu ispatlayınca.Annen dedenden ona veda edebilmek için bir geceliğine izin aldı. Ondan sonra asla bir daha görmeyecekti onu. Yeter ki o yaşasın baba demiş ve o akşam sevdiği çocuğun yanına kemanını alarak gitmiş. Döndüğünde o çok sevdiği kemanını  da orada bırakmıştı. Sonradan anladık ki o gece sana da hamile kalmıştı. Annen çok hastalandı.Dedene yalvardım yakardım ama nafile onu yumuşatamadım.  Ona boyun eğdim. Onun kızımı iyileştireceğim sözlerine inandım ve yanıldım. Bu yanılgı bana pahalıya mal oldu. Önce küçük kızımı kaybettim Sonra bize kızan büyük kızım kayıplara karıştı.Sevgili torunum Senin baban Cevher Yurdakul'dur. Ne olur onu bul ve beni affet. Çünkü ben kendimi asla affetmeyeceğim. Anne annen''

           Anıl '' İşte bu her şeyi ispat eden bir mektup. Ama anlamadığım bir insan nasıl bu kadar acımasız olabilir''
           Melis '' Ben dedemin hiç bu kadar gaddar ve acımasız olabileceğini düşünmemiştim. Demek ki öyleymiş. Ya anne annem sana ne demeli ben büyüdüğümde neden bana bunları anlatmadın. Neden her şeyi gizledin benden. Neden beni hem annesiz hem babasız büyümeme neden oldun. Neden anne anne neden yaptın bunları. Hiç mi acımadın bana, kızına kızının sevdiğine. Nasıl bir insandınız siz anlamam mümkün değil''
         Sıla '' Bence bunu sana söylememesinin başka nedenleri de olmalı. Bir gün hepsi ortaya çıkacak. Mutlaka çıkacak. Ben buna inanıyorum.''
          Pınar '' Annem neler yaptılar bize böyle. Baba sen bir şey söylesene''
          '' Kızım ne diyebilirim ki. Bunun başka nedenleri olduğuna bende inanıyorum. Bunu ortaya çıkarıncaya kadar ben durmayacağım Mutlaka bunun nedenlerini öğreneceğim''
          Anıl '' Evet önce o dönemin maliye bakanı kimmiş onu öğrenelim Sonra deden ile bağlantısını araştırırız abla ve el ele verirsek hepsinin yanıtını da buluruz. Allah'ın izni ile''
          Zülal'' Hadi aramamıza dönelim bakalım başka neler bulacağız''
          Melis anne annesinin  yazdığı mektubu güzelce katlayarak Vazonun içine geri koydu .Giderken vazoyu da almak için sağlam bir yere bırakıp arama işine geri döndü. O gün evi yele bir etmişler başka bir bilgi bulamamışlardı. Aramaları bitip salonda toplandıktan sonra. Melis kocasına dönerek.
          '' Bu evi satışa çıkaralım''
          '' Çıkaramayız canım''
          '' Neden ki''
          '' Teyzeni bulmamız lazım önce''
          '' Doğru bu evde onunda hakkı var. O zaman önce onu bulmaya çalışalım. Bakalım ne yapabileceğiz bu konuda''
          Anıl ''Tamam şimdi ne yapıyoruz. Yarın Pazartesi kızlar okullarına gitmeliler. Ben uçak biletlerini ayarlayayım''
           Sıla '' Abla ne dersin bizde gidelim mi Büyük babayla konuşmaya''
           '' Evet gidelim. Babama bir an önce sarılmak kokusunu içime çekmek istiyorum''
           Nurettin Bey '' O zaman hep beraber gidelim. Oğulcan da bir gün okula gidememiş olur ben onun izin işini gelince hallederim.''
           Anıl '' Tamam olur o zaman ben biletleri ayarlayayım.''
           Nurettin Bey '' Dur anıl dur beraber ayarlarız. Hadi şimdi evlerimize dönelim hazırlanalım. Sonra doğru İzmir'e
           Melis '' Daha erken bu akşam gidelim olur mu Nasılsa büyük baba da evde yok orda hep beraber kalırız. Ne dersiniz''
           Anıl'' Bence sorun değil Ne dersin aşkım''
           Sıla '' Allah derim bir tanem Allah ''
           Melis '' Hadi o zaman evlerimize gidelim''
           Sıla '' Ortalığı toparlasaydık biraz çıkmadan''
           '' Gerek yok Sıla dağınık kalsın öyle.Sonra gelir toplarız''
          Her şeyi olduğu gibi bıraktılar sadece vazoyu yanlarına alıp. Önce uçak biletlerini aldılar. sonra hızla evlerine gidip hazırlanmaya aşladılar. Akşam sekiz uçağına  bilet almışlardı. Saat akşam yediye çeyrek kala Hava alanının iç hatlar bölümünde buluşmuşlar. Bagajlarını uçağa konulması için verip biletlerinin kontrolünden sonra uçağa yerleşmişler ve İzmir'e gitmeye hazır duruma gelmişlerdi. Kaptanın anonsu ile emniyet kemerlerini bağladılar. Az sonra uçak İzmir'e gitmek için Kalkış pistine doğru yol almaya başlamıştı.
       
           




27 Şubat 2016 Cumartesi

Şeker adamca Şiirler

Ben İzmir'den gitmeyi severim
Bir kaç gün uzak kalmayı da
neden mi İzmir'e dönerken
sevgiliye dönermiş gibi hissederim
ve hep gece dönmek isterim
(resim 1 )
Sabuncu belinden aşağı salınırken
Öyle muhteşem görünür ki
İzmir'im
tarifi olanaksızdır o güzelliğin
işte bura benim evim derim
beni en güzel anlayan şehirdir İzmir'im
kordonuna iner rakımı içerim
kalesine çıkar seyrü sefer ederim
bornovasında altıma şort giyer
rahat rahat gezerim
karşıyakasında birayla dolaşır
kaf sin kaf üçlemesi çekerim
güzelyalısında en büyük
göz göz diye bağırırım
burası öyle bir şehirdir
her şeyi içinde sevgiyle
barındırır sevgiyle içine sindirir
Ve sevgili beni sana
en güzel İzmir anlatır
(Resim 2)

Öyle güzel anlatır ki
seni nasıl özleyip
sevdiğimi
ben asla öyle anlatamam
neden mi ?
ben anlatınca kafası güzel diyorlar

Yüksel ŞEKER

26 Şubat 2016 Cuma

ŞEKER ADAMCA ŞİİRLER

Biz küçükken mini minnacıkken
Büyüklerimiz bize hediyeler alırdı
mesela ayakkabı alırdı
ceket alırdı.pantolon alırdı
ama hep büyük alırlardı
seneye de giyeriz hatta
ondan sonraki seneye de
giyebiliriz diye
İçinde kaybolurduk
bize aldıklarının
çocuktuk işte
onla bile mutlu olurduk
Oradan o zamanlardan
alışkanlık oldu herhalde bize
sevince de hep büyük sevdik
olur ya seneye de
hatta ondan sonraki seneye de
olur da bir ömür severiz diye
o sevginin içinde
yok olma pahasına da olsa
hep büyük sevdik
çocukluk işte

Yüksel ŞEKER
http://sekeradamca.blogspot.com.tr/

ADI AŞK BÖLÜM 5 PART 3

                   Büyük babayı Ankara Esenboğa Hava alanında Kambur karşılaşmıştı. Hava alanından doğruca kalacakları otele geldiler.Yol boyunca ikisi de susmuş  konuşmayı otelin lobisine saklamışlardı. Lobide kendilerine herkesten uzak bir koltuk bulup oturmuş ve kendilerine birer kahve söylemişlerdi.
                  '' Beni niye çağırdılar ki Mehmet''
                  '' Olayın birinci dereceden muhatap olanlarıyla konuşmak istediler. Bende kızlardansa senin gelmen daha mantıklı olacağı için senin adını verdim''
                  '' İyi yapmışsın onlar buraya gelse elleri ayakları birbirlerine dolanırdı.''
                  '' Bende öyle düşündüm Cevher. Bugün benden evrakları nasıl ele geçirdiğimiz ve yaptığımız operasyon hakkında bilgi aldılar. Senden de olayların nasıl başladığına dair bilgi alırlar herhalde''
                  '' Buyursun alsınlar. Bizim saklımız gizlimiz yok''
                  '' Elbette öyle. Kahvelerimizi içelim yatalım sabah saat on gibi görüşecekler seninle''
                  '' Yakın mı buraya''
                  '' Yakın sayılır Çankaya dikmen caddesine gideceğiz. Buradan yirmi yirmi beş dakika uzaklıktadır''
                   '' Saat on da dinleyeceklerse sabah dokuzda buradan çıkarız''
                   '' Yarın senin içinde zor olacak. Kemanın yanında değil değil mi?''
                   '' Evet bu ilk sabah olacak''
                   '' Cevher durabilecekmisin''
                   '' Bilmiyorum ama durmam gerekiyor. Çocuklarım için''
                   '' Pınar durumu biliyor mu?''
                   '' Hayır konuşamadım onunla daha. Nasıl anlatacağımı da bilemedim''
                   '' Ama konuşman lazım''
                   '' Biliyorum Mehmet buradaki işimiz bittikten İzmir'e döndükten sonra. Tüm aileyi bir araya getirip öyle söyleyeyim diyorum''
                   '' Sakıncası olmasın. Ya diğerleri ters tepki verirlerse. Önce Pınar'a ve ailesine anlatsan''
                   '' Bilmiyorum Mehmet ama bu benim yükümlülüğüm''
                   '' Pınar'da şok olacak''
                   '' Kesinlikle ama öğrenmeli oda''
                   '' Haklısın öğrenmeli. İyi ki araştırma yaptırdın bize''
                   '' Evet iyi ki araştırma yaptırdım''
                   '' Sahi Cevher nerden anladın her şeyi''
                   '' Kokusundan Mehmet''
                   '' Kokusundan mı?''
                   '' Evet benzerlik tesadüf olabilir di ama koku asla. Tıpkı Pınar gibi kokuyordu. Bunu ona ilk sarıldığım an hissettim ama ne zaman anneside geldi işte o zaman kesin emin oldum''
                   '' Annesi de aynı kokuyordu yani''
                   '' Bak Mehmet pek çok şeyi unutabilirsin. Hele benim gibi akıl hastanesinde de yatmışsan ama bir şeyi asla unutamazsın. Sevdiğinin kokusu. O ciğerlerine işlemiştir asla çıkartamazsın ve asa unutamazsın. Onun kokusu Pınar'ımın kokusu onların üzerindeydi. Nerede olsa o kokuyu tanırım. Asla başka kimse de onun gibi kokamaz''
                   '' Mutlaka öyledir. Rahmetli babam da sizleri çok severdi biliyor musun?''
                   '' Muzaffer amca bambaşka biri idi. Üstüne alınma ama sende de yakışıklıydı''
                   '' Evet öyle söyleyen bir kaç zibidi de yok değil hani.Onun sözlerini unutamam Cevher''
                   '' Ne demişti ki''
                   '' Her devirde bir Romeo ve Jülyet hikayesi olur Bu dönemin Romeo ve Jülyet'i de sizin olduğunuzu söylerdi''
                   '' Cidden mi. Bunu bana daha önce hiç söylememiştin''
                   '' Pınar'ın vefatından sonra senin hastaneye kaldırılmana çok üzülmüştü. Bana sürekli senin yanın da olmamı söyledi durdu''
                   '' Neden ki''
                   '' Senin intihara teşebbüs etmenden korkuyordu''
                   '' Edecektim de. O günden sonra ben hiç yaşamadım ki zaten''
                   '' Seni ayakta tutan ve hayata döndüren Oya oldu değil mi. Hiç aşık olabildin mi ona''
                   '' Keşke olabilseydim Mehmet inan bu dünyada bunu hak edecek ender insanlardan biriydi o''
                   '' Haklısın Nereden geldi buldu seni. Sanki gökten inen bir melekti senin için''
                   '' Evet hem öyle hemde gökteki bir melekten bana gönderilmiş bir hediye idi''
                   '' Anlamadım Cevher''
                   '' Biliyorsun Oya uzun sayılabilecek bir hastalık dönemi yaşadı. İşte o günlerde bana bir mektup verdi.''
                   '' Mektup mu verdi''
                   '' Ya... ben mektup diyeyim sen yazdıkları de. Verirken bana Cevher ben bu dünyadan yakın zamanda göçeceğim. Bunu biliyorum. Bu mektupta pek çok gerçeği yazdım sana ama ne olur ben ölmeden okuma olur mu dedi''
                   '' Sende okumadın tabi.''
                   '' Evet okumadım. Onun yasını tuttuktan sonra.Bana yazdığı mektup aklıma geldi. Açtım okudum''
                   '' Ne yazıyordu ki mektubunda''
                   '' Oya beni ilk bir basketbol maçında görmüş. Beni çok beğenmiş. Peşimde dolaşmaya kendini bana göstermeye çalışmış durmuş''
                   '' Sen hiç fark etmedin yani''
                   '' Nasıl ederdim ki benim dünyam iki kişilikti ve orada sadece Pınar ile ben vardım''
                   '' Bak şimdi alınacağım ama''
                   '' Oğlum aşk konusunda. Evlenmek konusunda. Dünyadaki bütün kadınlar bir yana o bir yanaydı. Gözümün içine girse gene de fark etmezdim''
                   '' Eee sonra devam et hadi anlatmaya''
                   '' Ben fark etmedim ama Pınar anlaşılan fark etmiş''
                   '' Ciddi misin. Sonra ne olmuş''
                   '' Pınar Onu bir güzel araştırmış. Yerini yurdunu her şeyini öğrenmiş..Ölmeden bir gün önce onun yanına gitmiş. Oya onu karşısında görünce çok şaşırmış. Pınar onunla bir odada yalnız kalmış. Oya'ya Senin Cevher'i çok sevdiğini biliyorum demiş. Oya hayır sevmiyorum falan dese de lütfen bana yalan söyleme biliyorum demiş ve onu iyice dinlemesini istemiş. Ona yakında öleceğini söylemiş Benim ölüm haberimi Cevher de er geç duyacak demiş duyunca peşimden gelmek isteyecek. Ne olur ona engel ol demiş. Benimle ne yapıp edip evlenmesini istemiş. Ve gerçekten onu seviyorsan ona sahip çık ve onu koru demiş ve ona söz verdirtmiş''
                  '' Vay canına ve bunu senin onu hiç sevmeyeceğini bile bile kabul etmiş yani ha''
                  '' Evet kabul etmiş ama Yok yanlış düşünüyorsun Mehmet Ben Oya'yı sevdim.Sevdim ama hiç aşık olmadım. Benim tek aşkım Pınar'dı''
                  '' İyi de biladerim Pınar neden Oya ya kızınızdan bahsetmemiş''
                  '' Bilmiyorum Mehmet. Ama mutlaka  bir nedeni vardır''
                  '' Denek ki bu işlerden sonra ki işimiz bu gizi de çözmek olacak''
                  '' Lan ben senin hakkını asıl ödeyeceğim. Sana kambur olmaktan başka bir işine yaramadım şu dünyada''
                  '' He öyle oldu valla. Onun için bana kambur diyorsun değil mi''
                  '' Aynen öyle'' Gülüştüler.
                  '' Yalnız Oya da harbi insanmış. Bütün hayatı boyunca bir kez olsun sana karşı of demedi''
                  '' Öyle demedi. Giderken de helalliğimi alıp  kendininkini de vererek öyle gitti''
                  '' Pınar var ya biladerim seni onun gibi seven biri asla gelmezdi dünyaya biliyor musun''
                  '' Biliyorum ve giderken bana iki güzel hediyede bırakmış. Onu çok özlüyorum  Ona gideceğim günü iple çekiyorum. Biliyorum orada bir yerde beni bekliyor''
                  '' Acele etme ama bak daha kızını ve torununu yeni buldun''
                  '' O da senin sayende. Sen olmasan ben İstanbul'a gidip nereden araştıracaktım. Sağ olasın''
                 '' Elbette giderdin de bizim kadar çabuk sonuç alamayabilirdin hepsi bu''
                 '' Belki de . İyi ki varsın arkadaşım''
                 '' Sende Cevher sende iyi ki varsın''
                 '' Hadi yatalım artık sabah ola hayır ola''
                 İki esi dost koltuklarından kalkıp sıkıca birbirlerine sarıldılar. Sonra kalacakları odanın yolunu tuttular.
                 Sabah Büyük babanın uyanması zor olmuştu. Uyanınca Zülal diye seslenmiş ama ne gelen ne giden olmamıştı. Sonra kendini toparlamış.Zorda olsa kalkıp duşunu almış ve kahvaltı salonuna inmiş Kamburu orada bulmuş güzel bir kahvaltıdan sonra hazırlanıp Çankaya ya doğru yola çıkmışlardı.
                Türkiye Büyük Milet Meclisi Binasına girdikten sonra onları komisyonun toplantı yaptığı salonun önünde bekletmişler. Önce kamburu içeri çağırdıktan bir süre sonra da büyük babayı da içeri davet etmişler. İçeride on kişilik bir komisyon büyük babayı bekliyordu. Büyük baba selam verip odaya girdi. İçerdeki herkes takım elbiseli kravatlıydı. Son derece kasvetli bir hava vardı içeride İçerideki on kişi den sekizi dört değişik partiden oluşan millet vekilleri idi. Diğer ikisi de bu konuya atanan yüksek savcılardan oluşuyordu.
               Komisyonun başkanı olduğu tahmin ettiği bir kişi büyük babaya
               '' Hoş geldiniz şöyle buyurun oturun'' diye boş bir koltuğu göstermiş. Büyük aba da Teşekkür ederek boştaki koltuğa oturmuştu. Büyük babaya hoş geldiniz diyen kişi kısa bir açıklama yapmış kendini ve odadakileri tanıttıktan sonra Büyük babaya
                '' Lütfen kendinizi tanıtır mısınız''
                ''Tabi be Cevher Yurdakul. Altmış beş yaşındayım emekliyim iki kızım bir oğlum var. ve İzmir'de ikamet etmekteyim''
                '' Cevher bey buradaki kayıtlarda iki çocuğunuz olduğu görülüyor''
                '' Evet kayıtlarda öyle gözüküyor ama bir çocuğumun varlığını henüz yeni öğrendim sayılır''
                '' Öylemi neyse o konu bizi pek ilgilendirmiyor. Konu ile alakası yok sanıyorum''
                '' Aslında var bayım''
                '' Var mı?'
                '' Evet var. Olaylar varlığını sonradan öğrendiğim kızımın çocuğu ile yani torunum ile ilgili''
                '' Anlaşılan onu da öğreneceğiz. Peki siz bu olaya nasıl bulaştınız.Önce onu anlatın. Detaylara fazla girmenize gerek yok. Mehmet komiser yeterince detay verdi bize''
                '' Peki nasıl isterseniz. Dilerseniz siz sorun ben yanıtlayayım. Böylece aklınızda soru da kalmaz''
                '' Cevher bey biz zaten soracağız siz lütfen anlatırmısınız''
                '' Biz bu olaya Öner isimdeki genç yüzünden bulaştık. Öner benim sonradan bulduğum kızımın çocuğu olan. Yani benim torunum olan Pınar'ın çıktığı erkek arkadaşı olur. Detaylara girmeyin dediniz ama kısmen de olsa girmem gerekiyor burada. Öner ismindeki genç İnternet üzerinden sanki ona zorla yaptırılmış gibi görünen bir eylem yapmış. Maliye bakanının özel bilgilerini İnternet ortamında çalmış. Ve bu bilgileri rüşvet amaçlı kulanmış. Bizleri de kendini korumak için kullanmış. Sanırsam Mehmet komiser bunların detaylarını vermiştir.''
               '' Evet Cevher bey siz devam edin lütfen''
               '' Bu gencin bu işlere bulaştığını iki kişinin torunum Pınar'ın yanına gelerek onu tehdit etmesi ile anladık.Durumu İzmir emniyetinden arkadaşım olan Mehmet komisere aktardım.Sonra bu iki şahıs torunlarımı silah zoru ile kaçırmaya kalkınca. Torunlarımı korumak amaçlı takip eden polislerce  yakalanıp sorguya alınması sonucu  işin boyutları ortaya çıkmaya başladı. Sonra torunumun erkek arkadaşı olan Öner'in vurulup hayatını kaybetmesi ile olaylar gelişti. En son torunum Pınar'ı vurmak isterlerken Orada buluna Timur isminde üst katımda oturan gencin müdahalesi sonucu Kendisinin yaralanması ile sonuçlanan bir olay yaşadık Torunum Pınar olayı yaralanmadan atlatmış ama Timur ismindeki genç kardeşimiz iki yerinden yaralanmıştır. Bu saldırıyı yapan şahıslar da yanlış anımsamıyorsam ölü olarak ele geçmişlerdi.''
               '' Peki Cevher bey siz bu olaylarla ilgili herhangi resmi bir evrak falan gördünüz mü''
               '' Hayır görmedim .Mehmet komiser bu konularda titizdir bilirim.Devletin evraklarını asla kimseye ne gösterir nede konusunu eder''
               '' Merak etmeyin bu soruyu Mehmet komiseri zan altında bırakmak için sormadım''
               '' Merak etmiyorum Çünkü Mehmet komiseri çok iyi tanıyorum. Titizliğinide bilirim ağzı sıkılığını da''
               '' Peki Cevher bey. Sizce bu bir devlet meselesi miİ?''
               '' Özür dilerim Ben herhangi bir evrak görmedim ama buraya beni çağırıp dinlemek zorunluluğu hissettiğinize göre evet devlet meselesi''
               '' Sizce bu konuda devlet mi suçlu''
               '' Bakın sayın başkan benim kimseyi suçlayacak bir belgem elimde yok. Ama birileri bu evraklar yüzünden benim ve torunlarımın hayatları ile oynuyor. Bizleri tehlikenin içinde tutuyor. Bu demektir ki birileri bir şeylerden çekiniyor ve ortaya çıkmasını istemiyor.Ve bunun için gözünü kırpmadan insan öldürmeyi ve öldürtmeyi gözüne koyuyor.Ben bunun devletimiz olduğunu düşünmüyorum ama devletimizin organlarının içindeki bir kurumun içinde bulunan insanların suçu olduğunu tahmin edebiliyorum Lakin bunun ispatı için benim elimde  hiç bir delilim yok. Sayın Mehmet komiserim bu konuda yeterince evrak vermiştir sizlere diye de düşünüyorum''
                '' Devletin hangi kurumu olabilir bu sizce''
                '' Özür dilerim sayın başkan. Benimle dalga geçmiyorsunuz değil mi. İnternet ortamında hacklenen Maliye bakanlığına ait evraklar olduğuna göre bu soruyu sormanız açıkçası acayibime gitti''
               '' Siz sorulara yanıt verin lütfen Yorumlarınız size kalsın''
               '' Maliye bakanlığı o zaman''
               '' Ama elinizde belge olmadığını söylüyorsunuz''
               '' Şaka gibisiniz ya. Evet benim elimde evrak olmaması. Bu konu ile ilgii herhangi bir evrak olmadığı anlamına gelmiyor. Ne yapaydım bende mi hackleseydim siteyi''
               '' Lütfen üslubunuza dikkat edin''
               '' Sizde sorularınıza bayım''
               '' Cevher bey şu an millet vekillerinin önündesiniz sizi uyarırım''
               '' Bakın sayın başkan size vekilin tanımını yapayım.Herhalde unuttunuz. Vekil aslın olmadığı yerde asılın verdiği yetkiyi asılın çıkarları doğrultusunda kullanan kişi yada kişilere denir. Yanı burada ben asıl olan kesimim. O yüzden size mantıklı soru sormanızı tavsiye ediyorum''
              '' Benim savcı olduğumu biliyorsunuz değil mi''
              '' Evet biliyorum''
              '' İstersem şimdi sizi tutuklatabilirim bunu da biliyorsunuz değil mi''
              '' Peki Savcı bey sizin göreviniz toplumun yaşam değerlerini yok etmeye çalışan kişileri bulup yargılamak ve cezayı ona göre verilmesini sağlamak değil mi''
              '' Elbette öyle ve işimi sizden öğrenecek değilim''
              '' Aşa benim amacım size işinizi öğretmek değil sadece anımsatmak.''
              '' Tamam çıkabilirsiniz''
              Büyük baba ve Kambur odadan çıktılar. Kambur
              '' Ağa ne yaptın sen öyle ya''
              '' Ya Mehmet anlamadın mı. Bu adamların amacı olayı araştırmak değil. Araştırıyormuş gibi yapmak. Anlaşılan bu iş tahminimizden büyük yerlere dokunuyor.Ve bunlarda ört bas etmenin peşindeler. Kimin ne kadar, ne bildiğini, kimin elinde ne var onu öğrenmeye çalışıyorlar ki başka sorunlar karşısına çıkmasın diye.''
               '' Bence de öyle. Sen ondan mı elindeki evraklardan falan bahsetmedin''
               '' Hem ondan hemde seni zor durumda bırakmamaktan. Nereden buldun deselerdi ne diyecektim. Arkadaşımdan mı aldım diyecektim''
                '' Sorun değil di benim için Cevher bence keşke söyleseydin. Böylece daha derin bir araştırma yapmak zorunda kalabilirlerdi''
                '' Mehmet sen bana onların elinde olmayan bir evrak vermedin ki. Bunlar zaten o amaçta olsalardı o evrakları eterli görür ona göre araştırmalarını yaparlardı. Bunlar bir tek kendilerini akıllı sanan asalaklar hepsi bu''
                '' Anlaşılan sen epey kızmışsın. Hadi gel çıkalım şuradan. İlerde güzel bir yer var hem mantı yeriz hemde konuşuruz''
                '' Peki ama mantılar benden''
                '' Tamam len biralarda benden''
                '' Bira mı içeceğiz hemde bu saatte ''
                '' Ne varmış saatte. Gençken hiç yapmadık sanki''
                '' Tamam len Mehmet çorbadan dönenin kaşığı kırılsın''
                '' Kırılsın amına koyum''
                '' Çüş bu küfürde ne lan''
                '' İçimden geldi işte am...''
                '' Tamam tamam gömünceye kadar gidecek bu küfür anlaşldı''
                '' Gömün amına koyum''
                '' Ankara bozdu seni Mehmet''
                '' He valla buşuna dememiş düşünür Başkentte köpekler bile merkezi havlar diye''
                '' İyide seninki merkeze karşı havlamak oğlum''
                 '' Hadi boş ver gidelim kafaları çekelim.Ya bir dakika Cevher''
                 '' Ne oldu Mehmet''
                 '' Bekle sen iki dakika''
                 Mehmet geriye döner az ötede duran iki adamın yanına gider. İki dakika  sonra döner''
                 '' Şimdi rahatça gidebiliriz''
                 '' Kimdi onlar''
                 '' Meclis binasından çıktığımızdan beri bizi takip eden polislerdi''
                 '' Bizi mi takip ediyorlardı''
                 '' Evet öyle bende gidip bugünkü programımızı verdim onlara. Ve canımı sıkmamalarını tembihledim''
                  '' Yaman adamsın oğlum sen ya''
                  '' Hadi gidip şu mantılarımızı yiyelim.Biralarımızı içelim artık''
                  İki eski dost Mantı evine gidip mantı yerlerken İkişe tane de birayı soğuk soğuk mideye gırtlaktan indirdikten sonra taksi tutup ötele döndüler.Odalarında iyice dinlendikten sonra akşam kaldıkları yerden devam edip iyice çakır keyif olduktan sonra odalarına dönüp uyudular.








24 Şubat 2016 Çarşamba

ADI AŞK BÖLÜM 5 PART 2

                   Saat 10.30 u bulmuştu Atatürk hava limanında işlemlerin bitip çantalarını alıp dışarıya çıkmaya hazır olduklarında. Hava alanının çıkış kapılarının orada onları aileleri bekliyordu.
                   Zülal '' Anne, Baba ''diye bağırarak ikisininde boynuna sarıldı.Pınarda aynı şekilde anne ve babası ile hasret gideriyordu. Sarılmalar bittikten sonra. İlk konuşan Zülal'in babası Anıl olmuştu.
                   '' Şuradaki kafeteryaya oturalım biraz isterseniz.Birer çay falan içeriz sonra evleriize döneriz. Olur mu?''
                  Nurettin bey '' Olur tabi neden olmasın''
                  Zülal ile Pınar birbirlerine baktılar. Onların bu birbirleri ile bakışmaları annelerininde gözünden kaçmamıştı.
                  Sıla '' Acele etmeyin beyler bu kızların bize söylemek istedikleri bir şeyler var sanıyorsam''
                 Melis '' Evet bence de  sizi dinliyoruz kızlar''
                 Zülal '' Evet haklısınız var. Sizlerle konuşmalıyız. Ama burada değil. Hem uzun hemde burası pahalı''
                 Anıl '' Bu kızlar büyümüşler be Nurettin bak bizim ekonomimizi de düşünüyorlar artık.'' Gülüştüler.Anıl devam etti.'' Bizim ev buraya daha yakın hem anlatacakları uzunmuş da.Bir kaç saat sonra bizim oğlanında okulu bitecek.Onu da evde yalnız bırakmamış oluruz. Tabi sizce de uygunsa''
                Nurettin '' Mantıklı''
                Anıl '' Hadi o zaman bize geçelim. Siz bizi takip edersiniz olur mu. Ama gene de biz yoğun trafikte birbirimizi kaybetmemiz olasılığına karşı önlemimizi alalım. Benim kız sizin arabada sizin kızda bizim arabada giderse. Trafikte birbirimizi kaybetsek bile evde buluşuruz''
                Nurettin '' Bak buda mantıklı'' Gülüşmeler arttı.
                Hep beraber arabalarına doğru yürüdüler.Bir saat sonra Bakırköy de Zülalin ailesinin yaşadığı evde buluşmuşlardı. Hemde o yoğun İstanbul trafiğinde birbirlerini hiç kaybetmeden.İçeri girdiler.
                Sıla '' Buyurun Hoş geldiniz.Sizler salona geçin isterseniz. Bende birer Türk kahvesi yapayım.Sonra çayı da hazırlayıp sizlere katılırım.''
                Melis '' Dur dur bende sana yardım edeyim ki işlerimiz çabuk bitsin. Bu kızların bize ne anlatacaklarını bir an evvel dinleyebilelim''
               Anıl Nurettin bey ve kızlar salona geçmiş oturmuşlardı. Az sonra ellrinde kahveler ile annelerde yanlarına gelmişti. Kahveleri içmeye başladılar
               Anıl '' Evet kızlar sizi dinliyoruz. Neymiş şu bize anlatacaklarınız.
               Zülal '' Babacığım bizim bugün buraya gelmemizin nedeni büyük babam''
               '' Nasıl yani. Babam mı gelmenizi istedi''
               '' Hayır o istemedi. onun geldiğimizden bile haberi yok.''
               '' Yok mu. Siz evden babamın haberi olmadan nasıl çıktınız''
               '' Büyük baba evde değil ki''
                '' Değil mi ? Nerede''
                '' Büyük babam Ankara'da''
                '' Ne işi var babamın Ankara'da''
                '' Bir arkadaşı ile gittiler işleri varmış''
                '' Kiminle gittiler ki''
                '' Mehmet amcayla''
                '' Kambur lakaplı Mehmet amcayla mı''
                '' Evet baba sende tanıyorsun demek Mehmet amcayı''
                '' Elbette tanıyorum İzmir emniyetinin göz bebeği o. Geçen televizyonda gördük Maliye bakanına karşı yapılan bir operasyondaydı''
                '' Neyse babacığım biz bizim kısmımıza geçelim.''
                '' Tamam anlatın bakalım''
                Pınar sözü Zülal'den devir aldı.
                '' Anıl amca siz bilmezsiniz de ilk kısımları annemle babam biliyor.'' Hepsi birden tüm dikkatleri ile Pınar'ı dinlemeye başladılar.
                '' Annem ile babam büyük baba ile kalmam izin verdikleri günün akşamı okul çıkışı büyük babanın evine gittik. Zülal beni büyük baba ile tanıştıracağı anda büyük baba beni görür görmez bayıldı. Hatta Zülal o hastane akşamında sizinle de konuşmuştu Anıl amca''
                '' Evet anımsadım ona bir şey oldu diye korkmuştuk biz de evde''
                '' Tahmin edebiliyorum. Büyük babanın bayılmasının nedeni benim büyük babanın bir zamanlar çok sevdiği bir kadına çok benziyor olmammış''
                Melis Hanım '' Çok mu benziyormuşsun''
                '' Evet anne çok benziyorum. Büyük babanın öbür evine gittik''
                Şaşırma sırası Anıl ve Sıla'daydı.
                Anıl '' Öbür evimi?''
                Zülal '' Evet baba öbür evi. Bizde yeni öğrendik. Hatta o apartmanda ondan başka iki dairesi daha varmış''
                 '' Vay kirli çıkı babama bak sen ya. Hiç haberimiz yok. Neyse bakalım daha neler öğreneceğiz siz devam edin bakalım''
                Pınar '' Evde büyük babanın aşkının resimleri vardı.''
               Cep telefonunu çıkardı. Çektiği resimleri gösterdi.
               Melis Hanım '' Aman tanrım bu resimdekiler tıpkı sen''
               '' Evet anne tıpkı ben.Ben başka kime benziyorum anne''
               '' Anneme''
               Nurettin bey '' Gerçekten mi''
              '' Evet tatlım. Ben annemi anımsamıyorum hiç ama Anne annem Pınar'ı her gördüğünde ağlardı. Nedenini sorduğumda. Pınar'ı her gördüğünde kızımı görüyorum onda talihsiz kızımı diyordu''
              Sıla '' O kadar çok mu benziyormuş Melis''
              '' Evet Sıla o yüzden benim kızımın adını da Pınar koyduk''
              '' Peki babamın sevdiği kadının ismi neymiş''
              Zülal '' Büyük babamın aşkını ismi de Pınar imiş anne''
              '' Aman tanrım yoksa ''
              '' Bilmiyoruz anne. Pınar ile biz onun için buraya geldik''
              Melis hanım titremeye başlamıştı. Onun bu hali hepsinin dikkatini çekmiş hemen başına doluşmuşlar Melis hanımı sakinleştirmeye çalışıyorlardı.
              '' Anneciğim lütfen lütfen anne sakin ol. Henüz  hiç bir şey belli değil. Hem bak onun soy adı Tekin imiş bizimki  Tekin değil ki''
               Pınar'ın bu konuşması Melis hanımı biraz olsun sakinleştirmişti.Titremeleri geçmiş normale dönmüştü.
               Pınar '' Evet anne soy adı Tekin imiş senin kızlık soy adın Yıldırım değil miydi?''
               '' Evet kızım Yıldırım dı''
               '' Yani benim büyük annem olma olasılığı yok ama biz kim olduğunu merak ediyoruz. Onun için buradayız''
               '' İstanbul'da mı yaşıyormuş''
               '' Evet anne soy isimlerimiz hariç Birde İzmir'de doğup büyümesi hariç diğer her şey büyük anne anneme benziyor''
               '' Nasıl yani kızım''
               '' Anneciğim Büyük babanın aşkı olan Pınar' da tıpkı hem benim hemde büyük büyük annem gibi keman çalıyormuş. Üstelik anne ve babasının isimleri de büyük büyük annem ve büyük  büyük babamın isimleri ile aynıymış''
               Nurettin Bey '' Yok artık bu kadar benzerliğe de pes yani''
               Anıl '' Şu an bende şoktayım. Bu kadar benzerlik hayret yani. Üstelik benim bunlardan hiç haberim yok. Nasıl bir olayın içindesiniz siz kızlar.Babam böyle bir şeyi neden sır gibi saklamış ki''
               Zülal '' Babacığım işte bizde onları öğrenmek için buraya geldik''
               '' Peki devam edin siz bakalım''
               Zülal '' Büyük babamın aşkı olan Pınar çok iyi keman çaldığı için İzmir'deki okulunun müzik öğretmeni Müziğini daha ilerletsin diye onu buraya İstanbul'a kendi hocasına göndermiş.
               '' Hangi konservatuvarmış o''
               '' Babacığım o zaman zaten bir tane konservatuvar varmış. Şu anda İstanbul üniversitesine bağlı olan maçka da bulunan konservatuvara''
               '' Sizde oraya gidip araştırma yapmak istediniz öyle mi''
               '' Evet babacığım''
               '' Bugün cumartesi ama. Açık mıdır ki orası''
               '' Birileri mutlaka vardır baba''
                Sıla '' Ya insanların çift yaratıldığını duymuştum da bu kadar benzeyenini hiç duymamıştım. Melis senin annen nerede okumuş ki''
                '' Hayatım inan bana benim annem hakkında bildiklerim çok az. Ne zaman anne anneme sorsam bilgi almaya kalksam nenem hep ağlar konuşamazdı. Dedem ise o konuda tam bir ketum du''
                '' Hayatım sen hiç merak edip araştırmadın mı peki''
                Nurettin bey '' Araştırmaz olur mu Sıla. Hatta pek çok araştırmayı beraber yaptık. Doğduğu yeri. Okuduğu okulları. her şeyi araştırdık.Hatta Melis'in büyük anne ve babası vefatettikten bir süre sonra onların yaşadığı evde de bir araştırma yaptık. Ama ne bir resim nede başka bir şey bulamadık''
               '' Nasıl yani ya ya baban Melis''
               '' Hele onu hiç sormayın o tam bir sır. Onun ne ismini ne de soy ismini biliyoruz''
               '' Nasıl yani ya''
               '' Ben büyük annemle büyük babamın soy adını taşıyorum. Kimliğim de onunların üstüne çıkmış''
               '' Yani sen. Büyük anne ve büyük babanın kızı olarak mı görülüyorsun''
               '' Evet hayatım. Öyle''
               '' Nasıl bir şeydir bu ya. İlginç. Neden böyle bir şey yapmışlar ki''
               '' Bilmiyorum tatlım benim bildiğim annemden bir iki gün sonrada babamında öldüğü ve naaşının memleketine gönderildiği''
               Anıl '' Adını falan söylemedikleri gibi memleketini de söylememişlerdir o zaman''
               '' Aynen öyle Anıl''
               '' Vay canına ne kadar gizemli ailelerimiz varmış. Sizinki ayrı bizimki ayrı. Şuraya bak ya çok bilinmeyenli denklem gibi''
              Nurettin bey '' Aynen öyle Anıl''
              Anıl ''O zaman yapılacak belli Bayanlar siz burada Oğulcanı bekleyin biz bir Maçka'ya gidip gelelim''
               Sıla '' Olmaz öyle şey hep beraber gideceğiz. Bizi burada meraktan çatlatmaya mı niyetlendiniz siz ''
               '' Peki o zaman oğlan gelsin hep beraber gideriz''
               '' Tamam öyle yaparız. Hadi bakalım kızlar şu çayları da siz getirin. Fırının içinde kurabiye falan da var siz geleceksiniz diye bir şeyler hazırlamıştım''
               Zülal ve Pınar söylenenleri yapmak için koltuklarından kalktılar. Çay demlenmiş hatta içindeki su bile kaynamaktan azalmıştı. Birer bardak çay doldurduktan sonra çaydanlığa su takviyesi yapıp tekrar kaynatmaya koydular. Kurabiyeleri de birer tabağa yerleştirdikten sonra salona döndüler.
               Saat bire doğru Oğulcan okuldan dönmüş ablasını görünce koşup boynuna atılmış onu öpücüklere boğmuştu. Zülal de kardeşine karşılık veriyor özlem gideriyorlardı.
              Sıla '' Karnın aç mı oğlum''
              '' Evet anne''
              '' İyi yoldan bir şeyler alırız sana kurabiyelerle bana yetmez diyorsan tabi''
              '' Hayırdır anne bir yere mi gidiyoruz?''
              '' Evet oğlum bir yere gidiyoruz''
              '' Nereye Nurettin amcaların evine mi''
              '' Hayır oğlum Maçka'ya''
              '' Hayırdır anne''
              '' Bir yere bakıp geleceğiz oğlum''
              '' Ben gelmesem''
              '' Evde yalnızmı kalacaksın''
              '' Evet anne koskocaman adam oldum artık hem bir an önce derslerimi de bitiririm''
              Anıl '' Gelince yaparsın oğlum hadi toparlanalım bakalım''
              '' Babaa lütfen ben evde kalayım''
              '' Olmaz evlat bizimle geliyorsun''
              '' Peki tamam. O zaman ben ablamın ve Pınar ablamın arasında otururum''
              Nurettin Bey '' Tamam tamam öyle oturursun. Hadi kalkalım''
              Hep beraber arabalarına bindiler Nurettin bey kızlar ile Oğulcan'ı Anıl ise eşi Sıla ve Melis hanımı arabasına almış Maçka'nın yoluna koyulmuşlardı. Uzunca sayılacak bir şehir içi yolculuktan sonra. Konservatuvarın bulunduğu yere gelmiş kapıdaki güvenlikten izin almaya çalışıyorlardı. Şanslarına Konservatuva müdürü okuldaydı. ve iyi bir insandı. Onları dinlemeyi kabul etti. Hep beraber içeri müdür beyin odasına girdiler.
               Müdür orta boylu kır saçlı hafif toplu nazik bir adamdı.Gelenleri odasına davet etti.
               '' Buyurun lütfen benim ismim Alaaddin. Size nasıl yardımcı olabilirim''
               Anıl tek tek herkesi tanıştırdıktan sonra.
               '' Müdür bey biz eski bir öğrenciniz hakkında bilgi almaya geldik''
               '' Özür dilerim Anıl bey ama bu bilgiyi akrabası falan değilseniz veremem size''
               '' Bakın müdür bey ben size kısaca anlatayım o zaman. Aradığımız isim Pınar Tekin sizin ilk öğrencilerinizden olmalı pardon yanlış söyledim konservatuvarın ilk öğrencilerinden biri olmalı''
               Anıl kısaca olan biteni anlattı. Müdür beyin de ilgisini çekmişti konu
               '' Hadi o zaman sizinle arşiv odasına bir inelim bakalım bir şeyler bulabilecek miyiz?''
               Hep beraber arşiv odasına indiler. Arşiv odası alfabetik sıraya ve yıllara göre düzenlenmişti.                Müdür bey ''Kaç yılında olabilir  Pınar anımın buraya gelişi''
               Anıl '' 1960 yada 61 olabilir diye gelirken hesaplamıştım ama''
               '' Tamam önce 1960 yılının kayıtlarına bakalım o zaman sonra 1961 yılına bakarız''
               1960 yılının evrakları  içinde bir şey bulamamışlardı. 1961 yılının evrakları içinde p harfinin bulunduğu bölümde Pınar tekin isminde bir dosya buldular. Üstelik diğer dosyaların içinde en kalın olanı idi.
               Müdür bey'' Sanırım bulduk Herhalde budur. Hadi yukarı çıkalım masamızda çaylarımızı içerken rahat rahat inceleriz''
                Nurettin bey '' Tamam Alladdin bey çıkalım odanıza''
                Hepsi heyecan içinde yukarı çıktılar Müdür bey görevlilerden yeni çaygetirmelerini istedi ''taze demleyin lütfen konuklarımıza'' diyerek odaya girdiler
                 Hepsinin gözü dosyada idi Müdür bey toplantı masasına aldı hepsini. Dosyayı ortaya koyup açtı.
                 '' Bakalım neler varmış içinde.''
                 En başta keman çalan genç bir bayanın resmi vardı. Müdür bey resmi eline aldı sonra Pınar'a baktı. Şaşırmıştı
                 '' Aman tanrım bu ne benzerlik''
                 Hemen diğer evraklara bakmaya başladı.
                 ''Pınar Tekin Saadettin hocamızın öğrencisi imiş Anne adı Elif baba adı Çetinmiş 1961 yılında okulumuza İzmir kız lisesinden burslu öğrenci olarak gelmiş Bunlar onun kayıt evrakları. Şurada bir defter var onu bir açalım bakalım neler varmış içinde''
                 Müdür bey defteri eline aldı.
                 '' Ama bu Saadettin beyin defteri. Burada ne arıyor ki''
                 Melis Hanım '' Açrmısınız lütfen''
                Müdür bey defteri açtı ilk sayfasında.yazılanları okumaya başladı
                ''Pınar Tekin ve Cevher Yurdakul hakkında yakınlarının okuması için bu defter hazırlanmıştır.'' Başını kaldırdı soran gözler ile
                '' Cevher Yurdakul''
                Anıl '' Benim babam müdür bey''
                '' Babanız mı?''
                '' Evet müdür bey babam''
                ''Açalım bakalım başka neler bulacağız''
                İkinci sayfadan itibaren Saadettin beyin yazdıklarını okumaya başladı müdür bey. Okudukları içinde Pınar'ın çok usta bir kemancı olduğunu eşi benzeri bulunmayan bir yetenek olduğunu Cevher ile yaşadığı büyük aşkı tek tek döküyor bazı anılarını anlatıyordu. Bir yere gelince Pınar'ın velisi ile yaptıkları konuşmayı yazıyordu.
                 '' Çetin beyle ve eşi Elif hanımla açık yüreklilikle konuştum bu iki genç birbirlerinden ayrı kalırsa yaşayamazlar  diye Özellikle Pınar zaten büyük bir hastalığı aşkı sayesinde atlatmış ama vücudu narin kalmıştı. Onu hayatta tutan tek şey Cevher oğluma duyduğu aşktı. Oğlum diyorum çünkü ikisi de Pırlanta gibi çocuklardı. Ve birbirlerine böyle tutkulu seven kimseyi tanımamıştım. Pınar dünyanın en büyük sahnesine çıktığında bile sevdiği adama bakıp.Senin için der çalmasına öyle başlardı.''
                  Çaylar gelmiş Müdür bey okumasına ara vermişti. Müdür beyde merak ediyordu artık çaylarını içerken göz ucuyla diğer yazdıklarına da göz geçiriyordu Sadettin müdürün. Sonra birden durdu çayını bıraktı.
                 '' Burayı mutlaka dinlemelisiniz'' dedi
                 Herkes çayını masaya bırakmış Bütün dikkatlerini Müdür beye vermişlerdi. Müdür bey okumaya başladı.
                '' Burada ilginç şeler yaşanmaya başladı. Çetin bey bir gün yanıma geldi. Yanında o dönemin bakanlarından Maliye bakanı Mesut beyde vardı Bana bir evrak bıraktı. Evrakı açtığımda şaşkına döndüm Çetin beye dönüp neden böyle bir şey yaptığını sordum. Öyle olması gerekiyordu dedi lütfen kızımın kayıtlarını buna göre düzenleyin artık dedi. üphelenmiştim ama yapacak bir şeyim yoktu Pınarın tüm evraklarını Pınar Yıldırım olarak değiştirdim''
               Hepsi birden şaşkınlığa düşmüşer kulaklarına inanamıyorlardı.
               Melis Hanım '' Ne ne diyrsunuz siz bir daha okurmusunuz lütfen sonunu soy ismi ne diye değiştirilmiş''
               '' Yıldırım diye değiştirilmiş''
               '' Aman Allah'ım ne oluyor böyle'' der demez yere yığıldı.
               Herkes şok içindeydi Pınar bir yanda annesine yardım etmeye onu ayılmaya çalışıyor bir yandan da kendi kendine söyleniyordu.
               '' Yani yani Cevher baba benim büyük babam olabilir mi''
               Yarım saatlik bir uğraşmadan sonra Melis Hanım kendine geldi.
              Nurettin Bey '' Hayatım hastaneye gidelim mi''
              '' Yok yok iyiyim ben tamam iyiyim lütfen devam edelim müdür bey''
               Sıla '' Gel hayatım sen bana yaslan iyice''
              Anıl'' Lütfen devam edebilirmiyiz aşka neler yazıyor. Neden bu evrak Tekin adına kayıtlı kalmış o zaman''
               Müdür bey '' Bende merak ettim dosya Pınar Yıldırım olarak bulunmalıydı arşivde. Okuyalım bakalım''
               Müdür bey okumaya devam etti.
               '' Çetin Beyden şüphelenmiştim o eski kayıtları yok etmemi istiyordu. Bende yok ediyormuş gibi yapıp bu evrakları sakladım.''
               '' Demek ki aşağıda birde Pınar Yıldırım diye bir ayrı dosya daha var''
               Pınar '' öyle görünüyor müdür bey okumaya devam edermisiniz lütfen''
               Anıl '' İsterseniz biraz da ben okuyabilirim''
               ''Buyurun siz devam edin''
               Anıl defteri aldı okumaya başladı.Okuduğu ilk yapraklarda gene Cevher ve Pınar'ın aşklarından ve orak anılarından bahsediliyordu Sadettin Müdürün yazdıklarında. İlerleyen sayfalara geldiğinde konu değişmeye başlamıştı.Anıl oraları okumaya başladı.
               ''Çetin beyde müthiş değişiklikler gözlemliyorum gittikçe zenginleşiyordu. Pınar da da değişiklikler vardı. Cevher yanında yokken konuşmuyordu bile derin bir suskunluğa girmişti. Gittikçe çöküyordu. Tüm çabalarıma rağmen konuşmayı başaramıyordum.Artık keman bile çalmıyordu Cevher yanında yokken. Ne olduğunu merak ediyordum Kuşkularımı Çetin beyi yanıma çağırarak anlattım bana bir sorun olmadığını söyledi durdu. Ama vardı ve bunu çözemiyordum. Bir akşam Pınar kemanını yanına aldı Ben Cevher'in yanına gidiyorum bu akşam onunla kalacağım müdür bey kemanımı da ondan almaya geldim akşam çalışırım onun yanında dedi . Bu Pınarı okulda son görüşümdü. Ertesi gün okula gelmemişti merak ettim ailesine gittim Pınar'ı bana göstermediler yurt dışına gittiğini söylediler. Hızla Cevher'in yanına gittim. Oda bitkin düşmüştü evine geldiğimde Pınar'ın kemanı elinde Neden neden diye ağlıyordu. Ne olduğunu sordum. Akşam Pınar yanıma geldi içmek istediğini söyledi onun çok sevdiği şaraptan vardı onu içtik ve hayatımızda ilk defa birbirimizin olduk meğer bu veda gecemiz imiş Sabah kalktığımda bu notu buldum Elindeki notu bana uzatarak devam etti. Gitmişti bir daha dönmemek üzere hemde. Çılgın gibi oldum evlerine gittim Pınarın benle görüşmek istemediğini onun Avrupa'ya gittiğini söylediler. Yalan söylüyorlardı bana Saadettin baba yalan söylüyorlardı bana neden yalan söylediler bana Pınar'ım nerede. Yapabilecek bir varmıydı  yokmuydu bilmiyorum Çaresizce duruyordum Ona söylediğim tek şey onu bulacağız oğlum ve nedenini öğreneceğiz dedim. Aylarca araştırmaya başladık Dünyanın dört bir yanındaki eş dost tanıdık herkesten yardım istedim. Bir gün bir haber  geldi bana Roma dan İtalya dan onu görmüş olabileceklerine dair hemen oraya gittik ama nafile tüm çabalarımız sonuçsuz kaldı. Taki bir gün onun vefat haberini alana kadar. Tam bir yıla yakın aman geçmişti onların ayrılıklarının üzerinden Cevher ile beraber gittik. Annesi perişandı Çetin bey ayakta durmaya çalışıyordu. Çetin beyin yakasına yapıştım Ne yaptın sen ne yaptın ben size demedim mi bu kız bu çocuktan ayrılır ise ölür yaşayamaz diye. Annesi Cevher'e sarılmış ağlıyordu Affet beni oğlum affet sana söyleyeceklerim var diyordu Çetin bey sus kadın diye bağırdı susmuş sadece ağlıyordu. Kocasına bakıp Ne yaptın sen bey ne yaptın diye ağlıyordu. O gün Cevher kendi elleri ile sevdiği kadını toprağa verdi bekle beni diyordu geleceğim yanına çok sürmez diyordu. Korktum hayatına son verecek diye onu bir hastaneye kaldırdım. Orada dengesiz hareketlerini gördükleri için bakırköy ruh ve sinir hastanesine yatırdılar İlaçlarla iğnelerle yaşatmaya çalışıyorlardı. İki insan gözümün önünde yok olmak üzereydi. Eski arkadaşı Mehmet her gün ziyaretine geliyordu ama Cevher de en ufak bir düzelme belirtisi yoktu.Taki iki yıl sonra genç bir bayan gelene kadar ismi Oya idi Cevher ile ilgileniyor onu hayata döndürmeye çalışıyordu Aylarca Cevher ile uğraştı. Cevher'i en sonunda hayata döndürdü. Bir gün ona neden bu kadar Cevher ile çok uğraştığını sordum Bana bir mektup verdi Ben Cevhere aşık olmuştum ama o bunu bilmiyordu çünkü gözü Pınar'dan başkasını görmüyordu. Bir gün Pınar yanıma geldi Tanınmayacak haldeydi çökmüştü ölmek üzereydi bana bu mektubu verdi okumadan evvel ona iyi bakacağıma da söz verdirtti gitti sonra ölüm haberini aldım. Mektubunda Cevher ile ne yapıp edip evlenmemi ve onu hayatta tutmamı istiyordu. Bende iyice düşündüm yapabilirmiydim sevdiğim adamın başkasını sevdiğini bile bile onu kabul edebilirmiydim ama bir söz vermiştim ve Cevheri gerçekten seviyordum''
                 Anıl durdu okumayı bıraktı
                 ''Demek ki annemle böyle tanıştılar. Şuraya bak ya neler yaşamışlar ve bunların hiç birinden zerre kadar haberimiz yok''
                  Nurettin bey  '' Hiç bebekten falan bahsedilmiyor. Pınar'ın başkası ile evlendiğine dair de bir belirti yok. Ayrıldıktan yaklaşık bir sene sonra vefat ettiyse o bir seneyi sen bahışladın ona büyük olasılıkla aşkım''
                 '' Yani beni dünyaya getirebilmek için mi yaşamış''
                 Sıla '' Kalan son gücünü sana saklamış belli gücü yetseymiş senin için daha da yaşarmış ama yetmemiş''
                  Odadaki herkes ağlıyordu.
                  Anıl '' Sen Melis sen şimdi benim kardeşim mi oluyorsun''
                  Melis '' Galiba evet Anıl ben senin ablan oluyorum büyük olasılıkla''
                  Pınar  '' O zaman Zülal ile bende kuzen mi oluyoruz''          
                  Sıla '' Galiba evet''
                  Melis '' Şimdi sıra geldi bunun nedenini bulmaya. Yarın sabahtan büyük annemin evini alan talan ediyoruz. Mutlaka bir yerlerde gözden kaçırdığımız bir şeyler var.
                  Nurettin bey '' Kesinlikle var anladığım kadarı ile Büyük annen pişmanmış mutlaka bir yerlerde bir şeyler bırakmıştır ve bizde onu bulacağız. Teşekkürler Müdür bey çok teşekkürler''
                  Müdür bey ''Böyle trajik bir olayın böyle güzel sonuçlar vermesi sevindirici. Hayat değiş mi neler yaşatıyor insana. Buyurun isterseniz hepsi sizde kalabilir. Nede olsa aşağıda bir Pınar evrakı daha var''
                Melis '' Çok teşekkür ederim çok iyi olur. Bu yaşımdan sonra babamı buldum kardeşimi buldum Neden büyük babaya kanım ısındı şimdi anlıyorum o benim babam mış babam''
                Nurettin bey '' Tamam hayatım tamam dikkat et kendine sana bir şey olmasın''
                Melis koltuğundan kalktı Anıl'ın anına geldi birbirlerine sıkı sıkı sarıldılar. Melis göz yaşlarına boğulmuş ağlıyordu.
                '' Umarım bu yaşananlar baban hakkında düşüncelerini değiştirmemiştir Anıl''
                '' Olur mu abla aksine çok çok daha yüceldi gözümde ve bana bir abla verdi daha ne isterim ki şimdi üç kardeş olduk. Simay'a da haber vermemiz ve anlatmamız lazım ama önce babama anlatmalıyız her şeyi. Pazartesi İzmir'e uçuyoruz o zaman varmısınız''
                Nurettin bey''Elbette varız eşim babasını bulmuş Kızım dedesini onları o kadar uzak tutamam artık''
                Pınar '' Zülal bizde senle kardeş olduk sayılır artık Kuzenlik bana göre değil Sen benim kardeşimsin Sahi dedeni paylaşabilecekmisin  benimle''
                Zülal Pınar'a sarılarak
                '' Delimisin sen. elbette elbette''
               Anıl '' Müdür bey her şey için çok çok teşekkür ederiz. Hakkınızı helal ediniz lütfen''
               '' Sözü ble olmaz böyle güzel bir kavuşmaya neden olduğum için mutluyum bile. Açıkçası bunu evde eşimle paylaşmak için sabırsızlanıyorum bile''
               Gülüştüler müdürün bu konuşmasından sonra . Artık oraya veda etmenin zamanı gelmişti. Büyük babanın gizeminin bir ayağı çözülmüştü. Geriye nedenleri kalıyordu onuda ailecek çözeceklerdi.