31 Ocak 2016 Pazar

ENGELSİZ YAŞAM TİYATRO OYUNU

              KİŞİLER
TUNÇ : Bedensel engelli otuzuna yakın biri
MERT :Görme engelli      otuzuna yakın biri.
ANNE YELİZ : Ellili yaşlarında bir bayan.
SEKRETER :Genç bir bayan yaş çok önemli değil
İŞ ADAMI YÖNETİCİ : Takım elbiseli otuz yaş üstü tercih sebebi
ŞOFÖR : Eshot elbiseli otobüs şoförü yaş yirmi üstü
YAŞLI TEYZE : Tercihen altmışlı yaşlarda
GENÇ : En az yedi kişi 18-25 yaş arası
OTOBÜS YOLCULARI : 7-10 kişi arası bay bayan karışık yaş önemi yok...

            DEKOR MALZEMELERİ
1- Tek kişilik bir yatak ( yatağı çarşafı yastığı ve  battaniyesi)
2- Tekerlekli Sandalye
3- Beyaz baston ( görme engellilerin kullandıklarından)
4- Masa. iki yada üç tane.biri iş masası olacak.
5- Sandalye en az iki tane
6- Kahvaltı takımı (zeytin peynir tuzluk ekmek sepeti ekmek)
7-Servis tabağı,çatal,çay kaşığı, yağ bıçağı çay bardağı üçer tane
8- Oyuncuların normal giysileri yanında Tunç için bir eşofman takımı
9- Kapı zili
10- Otobüs durağı levhası
11- Otobüs maketi
12- Yolcu sayısı kadar sandalye
13- Set üstü ocak
14- İçi çay dolu çaydanlık
15- Şeker kabı içi şeker dolu


                                                            1.PERDE.
         Sabah olmuştur. Engelli genç yatağında doğrulur ve annesine seslenir..          
         TUNÇ '' Anneeee''
         Annenin sesi duyulur.
         ANNE '' Geldim yavrum''
         Anne sahneye girer. Oğlunun yanına giderken. Kenarda duran tekerlekli sandalyeyi alır.. Oğlunun yanına gider ve onun yataktan kalkmasına ve tekerlekli sandalyesine oturmasına yardım eder.
        TUNÇ '' Anne kahvaltıya Mert gelecek bu sabah. unutmadın değil mi? ''
        ANNE '' Unuturmuyum hiç oğlum. Şimdi masayı Mert'e göre ayarlarım zaten''
        TUNÇ '' Sağ ol Annem. Bende bir lavaboya gireyim. Sonra üstümü değiştirip kahvaltı masasına gelirim''
        ANNE '' Tamam oğlum.Ben hazırladım giyeceklerini.Hepsi ütülü ve hazır.Yardımımı istermisin?''
        TUNÇ  '' Yok Annem ben hallederim. Sağ ol''
        Anne Tunç'un yanağına bir öpücük koyar.
        ANNE  '' İyi o zaman sen elini yüzünü yıkayıp üstünü değiştirene kadar bende kahvaltıyı hazırlayayım. Mert'te gelir birazdan zaten.
        Tunç sahneden çıkar. Anneyi çay demlerken ve masayı itina ile hazırlarken izleriz.
       ANNE '' Nasıldı çay bardağı kahvaltı tabağının sağ tarafında,peynir zeytin tabakaları tam ortada peynir zeytinin sağında olacaktı. Tuzluğu da Mert'in soluna, ekmek sepetinin de sol tarafına koyduk mu tamamdır. Tabağın sağına yağ bıçağını soluna da çatalı koyduk mu işte Mert içinde sofra hazır demektir.''..
        Tunç üstünü değiştirmiş tekerlekli sandalyesi ile masaya gelmiştir. Masa hazırlanmış Mert'i beklemeye başlamışlardı.
        TUNÇ '' Saat sekize geldi. Bu saate kadar Mert burada olurdu anne. Başına bir şey gelmesin''
        ANNE '' Dur oğlum hemen telaşa kapılmayalım. Belki bir aksilik olmuştur biraz daha bekleyelim. Birazdan gelmezse ararız''
        TUNÇ '' Peki anne öyle yaparız ''
        Biraz daha beklerler. Derken kapının zili duyulur
        TUNÇ '' Mert geldi herhalde anne''
        ANNE '' Ben kapıya bakayım''
        Anne kapıyı açar Görme engelli Mert beyaz bastonu ile içeri girer
        MERT '' Günaydın Hayırlı sabahlar''
        TUNÇ ''  Günaydın Mert hayırlı sabahlar. Hoş geldin.''
        ANNE '' Hoş geldin oğlum. Hadi gel masaya kahvaltı hazır bizde seni bekliyorduk.''
        MERT '' Sağ olun yoldan geldim.Bir elimi falan yıkayayım hiç değilse''
        ANNE '' Lavabonun yerini biliyorsun. Havluda sabunlarda her zaman ki yerinde oğlum''
        MERT ''Biliyorum Yeliz anne.Keşke herkes sizin kadar duyarlı olsa bu konuda ''
        Mert sahneden çıkar. Elini yüzünü yıkamaya gitmiştir.Sahnede Tunç ve annesi kalmıştır. Anne kesili ekmekleri servis tabaklarına koyar. Mert elini yüzünü yıkamış masaya gelirken anne bardaklara çayları koyar. Mert masaya gelir ve oturur.
        TUNÇ '' Mert bugün geç kaldın.Hayırdır bir terslik yok değil mi?''
        MERT '' Hayır Tunç benden yana her şey normal. Ama insanları biliyorsun. Ya biz engellileri görmüyorlar. Ya bizi kendilerinden saymıyorlar. Oysa onlar bizi görmeseler bile bizim onları gördüğümüzü unutuyorlar. Tamam ben görme engelliyim Gözlerimle onları göremem ama bu demek değildir ki onların varlıklarından bir haber olayım.Duyuyorum dokunuyorum hissediyorum kokluyorum sadece göremiyorum ve bu benim tercih ettiğim bir şey değil ama yapabileceğim bir şey yok.Bizler kendimizi bu hallerimizle kabul edebiliyoruz da.Neden bizi  ötekileştirmek isteyip. neden aralarına kabul etmezler anlayabilmiş değilim''
        TUNÇ '' Haklısın Mert maalesef büyük çoğunluğumuz aynen senin dediğin gibi ama  bizim için bir şeyler yapmak isteyen insanları da göz ardı etmememiz gerekiyor. Onlar gibi insanların varlığı ile bizler toplum içinde biraz daha fazla yer bulabiliyoruz. Ama kabul etmemiz gereken bir konuda var.İnsanlarımız bir şeylerini kaybetmeden kaybettikleri şeylerin değerlerini bilmiyorlar.''
        MERT '' Evet bizler için güzel çalışmalar yapan yerler var. Bizler için harika okullar var. Örneğin Altı nokta körler okulu biz görme engelliler için büyük bir kazanç .Senin durumunda olan arkadaşlarım içinde güzel okullar var. Bir de belediyelerimiz var Özellikle İzmir belediyesinin destekleri hiçte küçümsenemez.Otobüslerin hepsinde diyebilirim artık engelliler için özel binme inme parkurları var. Spor kulüpleri var.Bunlar çok güzel şeyler.''
        Çaylar içilmiş bardaklar boşalmıştır.
        ANNE '' Çaylarınızı tazeliyorum''
        TUNÇ '' Olur annem.İçeriz değil mi Mert''
         MERT ''Zahmet oluyor size de Yeliz teyze''
        ANNE '' Sözü bile olmaz çocuklarım''
        Anne çayları doldurur.
        MERT '' Bakın buraya gelirken yaşadıklarımı anlatayım izniniz olursa.
        ANNE '' Elbette oğlum seni dinliyoruz.
        Mert anlatmaya başlar..
                                                CANLANDIRMA.
        Sahne karartılır Sahne görünmeyecek şekilde sahnenin ön tarafında ışıklandırma görürüz .Mert beyaz bastonu ile otobüs durağına giderken görürüz. Ona doğru gelen iki de genç vardır. Mert onların yanından geçerken.
        BİRİNCİ GENÇ '' Selamın Aleyküm'' der Mert'in bir kolunu tutarak '' Yardımcı olalım sana''
        MERT '' Teşekkür ederim ama şimdilik gerek yok. İhtiyacım olduğunda yardım isterim.Gene de teşekkür ederim''
         BİRİNCİ GENÇ  Israr ederek '' Olsun hiç değilse gideceğin yere kadar götürelim. Bir yardımımız dokunsun''
          MERT '' Gerçekten teşekkür ederim. Az ilerde ki durağa gideceğim zaten.  Geldim zaten''
        İKİNCİ GENÇ Birinci gencin kolundan çekerek. '' Hadi biz yolumuza gidelim bak arkadaşın yardıma ihtiyacı yokmuş.Bu şekilde hareket ederek onun özgürlüğünü kısıtlıyoruz. Hoş değil. İhtiyacı olsa zaten bizden yardım isterdi.
        BİRİNCİ GENÇ '' Ulen insanlıkta yaramıyor bunlara Alt tarafı yardım edelim dedim. Allah bunları bilerek böyle yapıyor herhalde.''
        İKİNCİ GENÇ '' Ne saçmalıyorsun sen ya'' Mert'e dönerek ''Arkadaşım adına da kendi adıma da özür dilerim''
        MERT ''Teşekkür ederim arkadaşım ama inan arkadaşına da fazla kızmadım. Onun cahilliğine ve bilinçsizliğine verdim.''
        BİRİNCİ GENÇ ''Şuraya bak ya birde beni cahil ve bilinçsiz yaptı. Kendi üstün zeka ya''
        İKİNCİ GENÇ '' Haddini aşıyorsun. Evet bilinçsiz ve cahilsin bu konuda.Senin bu kadar bilinçsiz olabileceğini görmesem inanmazdım
        BİRİNCİ GENÇ ''Arkadaşa bak ya birde ondan yana oluyor''
        İKİNCİ GENÇ '' Yanılıyorsun sadece haklıdan yana oluyorum Ve sen çok haksızsın. Senin yaşamına durup dururken birinin müdahale etmesini istermisin''
        BİRİNCİ GENÇ '' İyide ben sağlamım. O özürlü aynı şey mi''
        İKİNCİ GENÇ  '' Evet aynı şey. Sonuçta oda senin benim gibi bir insan ve en az senin benim kadar bu dünyada özgürce yaşamaya hakkı var. Bunu ne sen engelleyebilirsin ne bir başkası. Eğer engellemeye kalkarsak işte o zaman biz engelli oluruz onlar değil.''
        BİRİNCİ GENÇ '' Tamam tamam ya ne hali varsa görsün.Hadi biz gidelim.''
        İKİNCİ GENÇ Mert'e dönerek ''Tekrar yaşam alanına müdahale ettiğimiz için özür dileriz.Umarım bizi affedersin''
        MERT '' Estağfurullah ne haddime. Üstelik sana duyarlılığın içinde teşekkür ederim'' Birinci gence dönerek. ''Arkadaşım engelli olmayı ben istemedim. Bende senin gibi her şeyi her rengi görebilmeyi isterim.Maalesef bunu gözlerimle yapabilme şansım yok. Ama  bunları algılayamayacağım anlamına da gelmiyor bu.Umarım sende yaşamın boyunca asla engelli bir konumda yaşamak zorunda kalmazsın''
        Birinci genç hadi ya sende der gibi elini sallar ve yoluna döner. ikinci genç tekrar özür diler ve ve arkadaşının peşinden gider. Işıklar söner. Bir süre sonra masanın ışıkları yanar.
         TUNÇ ''Ne kadar duyarsız insanlarımız var''
          MERT ''Evet hatta bazıları iyi niyetli olmalarına rağmen bizlerin yaşam alanlarına gereksiz müdahaleler yaparak bizlere zarar verebiliyorlar. Oysa bizim istediğimiz şey basit. Yaşam alanımıza saygı duyulması ve biz istemeden yardıma kalkmamaları. Kalktıkları sürece bizim topluma uyum sağlamamızı güçleştiriyorlar''
          ANNE ''Kesinlikle haklısın. Olur olmaz her zamanda yardım etmeye çalışma Düşen bir insanın kalkmasına fırsat vermeden onu kaldırmak için elini uzatmaya benzer.
          TUNÇ '' Ve biz istemeden uzatılan her elde bizim güçlenmemizi engeller. Yeterince engellerimiz var zaten hayatta.Hiç değilse insanlar bunlara dahil olmasa.''
          MERT ''Aynen öyle insanlar bizimde insan olduğumuzu unutmamalı ve bizi de görmeliler bizim onları gördüğümüz gibi.''
          TUNÇ '' Mert bak sen bunu söyledin ya bende bir anımı anlatayım daha dün yaşadım.''
          MERT '' Dinliyorum''
          TUNÇ '' Biliyorsun bizim en büyük sorunlarımızdan biri yollarımız. Pek çok  yer bize uygun değil ve o yüzden trafikte hep tehlike altında kalıyoruz. Özellikle kaldırımlarda park eden araçlar bırakın bizim geçmemizi.Normal insanların bile geçmesini engelleyecek kadar duvarlara yapışık parklarını yapıyorlar. Onların doğal hakkı ya oraya park etmek. Kendilerinden başkasının o kaldırımı kullanma hakkı yokmuş gibi üstelik. Uyarsan kendilerini ''yanlış yapıyorsunuz diye''sana dönüp ''Ne yapalım yani park yeri mi var derler'' Kendilerini haklı çıkarma yoludur bu.Oysa araçların park yeri yoksa bile kaldırımın önüne park etmeleri gerekir kaldırımın üstüne değil. Neyse bende kaldırımda tekerlekli sandalyemle şartlarımı zorlayarak gidiyorum. Yol ağzına geldim. Birden yol ağzından hızla fırlayan bir çocuk önüme fırladı. Az daha çarpışacaktık. bana baktı ve ne dedi biliyormusunuz.
         MERT '' Ne dedi''
         TUNÇ ''Benim tekerlekli sandalyede olduğumu görünce Çüşş dedi. Dikkat etsene biraz Kim verdi sana ehliyetini.Sana o ehliyeti vereni yakalayıp s... k lazım.'' Ne diyorsun sen diyecektim ki koşturarak çekti gitti''
         MERT '' Özür dileyeceklerine hep bunları yapıyorlar Her şeye hakları var  bizimse hiç hakkımız yokmuş gibi davranıyorlar ya işte bunlar bizleri en çok üzen şeyler.''
         TUNÇ '' Bizim onlarla eşit hakka sahip olduğumuzu anlasınlar artık.Bizlere acıyarak bakmalarını değil. İnsanmışız gibi bakmalarını istiyoruz hepsi bu.''
         MERT '' Bakın bu sabah yaşadığım diğer şeyleri de anlatayım . Vaktimiz var değil mi? ''
         TUNÇ ''Saat dokuz olmuş. Daha çok vaktimiz var bizi saat on dört te görüşmeye bekliyorlar''
         MERT '' İyi anlatayım o zaman''
                            CANLANDIRMA
        Masanın ışıkları söner ve sahnenin ön tarafının ışıkları yanar. Mert Fahrettin Altay pazarının karşısındaki otobüs durağına gelmiş görürüz. Durakta otobüs bekleyen insanlar vardır  Mert içlerinden birine yaklaşır.
         MERT '' Merhaba ben İnönü caddesinden geçen bir otobüse bineceğim yardımcı olurmusun bana  ''
        GENÇ Arkadaşına göz kırparak.Arkadaşının kulağına eğilir sessizce '' Bak bak eğlenceyi bulduk'' der Mert bunları duymamıştır. Genç Mert'e dönerek '' Elbette yardımcı olurum'' der.
         Beraber beklemeye başlarlar az sonra İnönü caddesinden değilde Mithat Paşa  caddesinden giden otobüs durağa yanaşır.
         GENÇ '' Çok şanslısın Bak bineceğin otobüs geldi'' der kıs kıs gülerek
         Mert  teşekkür ederek otobüse biner. Çocuğa güvendiğinden Şöföre sorma gereği de duymaz.Otobüs doludur ve oturacak yer yoktur. Ön sırada uyuklama numarası yapan bir genç görürüz. Otobüsün iç ön tarafında Ön koltuklar da yaşlı ve engellilere yer veriniz  yazılı uyarıcı tabelayı görürüz. Koltuklar doludur. Yaşlı bir teyze Mert'in otobüste ayakta kaldığını görünce uyanma numarası yapan genci dürterek uyandırır
         YAŞLI KADIN '' Ağabeyine yer ver bakalım''
          Çocuk suratını buruşturarak isteksiz şekilde koltuğundan kalkar Mert'e yerini verir. Mert'in oturduğunu gören şoför  arabay hareket ettirir . Az sonra döner kavşaktan dönüp Mithat paşa caddesine girmiştir Bir iki durak gittiğinde Mert Şoför'e
         MERT ''Kaptan ben üç yolda ineceğim geldiğinde haber verirmisin.''
         ŞOFÖR ''İyide biz oradan gitmiyoruz ki''
         MERT '' Nasıl yani İnönü caddesinden gitmiyor mu otobüs''
         ŞOFÖR '' Hayır Mithat  Paşa caddesinden gidiyorum. Keşke binerken sorsaydın be kardeşim''
         MERT '' Duraktaki genç yanlış otobüse binmeme neden oldu demek ki Ben ondan yardım istemiştim ona güvendim. Sizde gün içinde pek çok soruya muhatap kaldığınızdan hiç değilse sizi bir sorudan korumak istedim''
        YAŞLI KADIN '' Bilerek yapmıştır şımarık şey''
        MERT ''Galiba öyle  teyzeciğim''
        ŞOFÖR '' Sen otur kardeşim ben konakta seni üç yola giden otobüse bindiririm''
        MERT '' Teşekkür ederim zahmet olacak size''
        ŞOFÖR '' Sorun değil yardımcı olabilirsem sevinirim''
        Işıklar söner ve tekrar arka masanın ışıkları yanar. Masadakileri çaylarını içerken görürüz.
        TUNÇ '' Birde bu tip insanlar var değil mi. Senin eksikliğinle alay eden insanlar''
        MERT '' Maalesef baya da çoklar''
        ANNE '' Bu insanlara bir şekilde ulaşılması ve bilinçlendirilmesi lazım''
        TUNÇ '' Aslında onlara ulaşılacak yollar var annem. Gerek dergilerle,kitaplarla ve gerekse televizyon,gazete gibi iletişim kanallarıyla insanlara ulaşmaya onları bilgilendirmeye çalışıyorlar ama insanların pek çoğu başlarına gelmediği sürece duyarsız kalmaya devam edecekler.''
         MERT '' Korkarım haklısın. İnşallah bizimde sesimizi duymaya ve bizleri görmeye başlarlar bir gün....
         Işıklar söner perde kapanır.
         
                                       PERDE 2
          Perde açılır Mert ve Tunç'u bir işletmenin önünde görürüz.
          MERT '' Geldik mi Tunç
          TUNÇ '' Evet Mert geldik Işık tekstil burası
          MERT '' Eeee hadi girelim içeri o zaman''
          Tunç şirketin önünde giriş kapısına bakar Şirketin kapısına ulaşmak için merdivenlerden çıkmak gerekmektedir ve her zaman olduğu gibi Bedensel engellilerin tekerlekli sandalyeleri ile çıkabilmeleri  için yapılmış bir rampa yoktur.
         TUNÇ ''Mert sen girebilirsin ama ben giremem''
         MERT '' Neden giriş merdivenli ve araban için çıkış yolu yok mu''
         TUNÇ '' Aynen öyle merdivenli ve yol yok''
         MERT '' Boşuna mı geldik yani''
         TUNÇ  '' Yok olur mu öyle şey.Sen git iş başvurunu yap.Ben burada beklerim ''
         MERT '' Hayret bir şey ya. İş ilanlarında hem engelli kontenjanımız vardır yaz hemde engelliler gelmesin diye her türlü zorluğu çıkar. Bahse girerim içeride engelli tuvaleti de yoktur bunlarda.''
         TUNÇ ''Hangi işletmelerde var ki ancak büyük süpermarketlerde görüyoruz o tuvaletlerden ve onları da genelde fiziksel engeli olmayan insanlar kullanıyor.''
         MERT '' Zaten bir tane yapıyorlar onuda herhangi bir engeli olmayan insanlar kullanıyor''
         TUNÇ '' Geçenlerde bir alış veriş marketinde neredeyse bir saate yakın bekledim Tuvaleti kullanabilmek için.Sonra içeriden pişkin pişkin sırıtarak engelsiz bir vatandaş çıktı. Adamı uyardım yanlış tuvalete girdiniz diye adam ne yapalım yani altımıza mı edelim dedi. Kardeşim bak sizin tuvaletler orada deyince de Orası çok dolu burası boştu ondan girdim.Yemedik ya tuvaletinizi.Gir işte boşalttım.''
          MERT ''Biraz daha üstüne gitsen senle kavga etmeye bile hazırlar. Nede olsa onlardan daha zayıf konumdayız ya .Bizi çok rahat dövebileceklerine inanıyorlar.
          TUNÇ ''Aynen öyle. Hadi sen çık başvurunu yap''
          MERT '' Çıkacağım çıkacağım da bir yetkili ile bu konuyu da konuşmak için çıkacağım''
          TUNÇ '' Tamam ben buradayım. Seni bekliyorum. beraber geriye döneriz.
          Mert merdivenlerden çıkar kapıdan içeri girer.İçeride  bir bayan vardır bir masanın arkasında oturmakta ve telefon ile konuşmaktadır. Mert'in içeri girdiğini gören bayan onun görme engelli olduğunu görünce ona doğru seslenir.
          KADIN '' Pardon birine mi bakmıştınız''
          Mert gülerek konuşur.
          MERT '' Görebilsem bakardım ama maalesef görme yeteneğim yok''
          Kadın kırdığı potun farkına varmıştır ama iş işten geçmiştir.
          KADIN '' Pardon nasıl yardımcı olabilirim size''
          Mert sesin geldiği yöne doğru gider.Masaya yaklaştığını anlayınca
          MERT ''Gazetedeki ilan için başvurmuştuk''
          KADIN '' Baş vurmuştuk derken sizden başka biri dahamı var ben yalnız sizi görüyorum''
          MERT '' Evet bir arkadaşımla beraber geldik iş başvurusu yapmak için ''
          KADIN '' Tamam gelsin oda''
          MERT ''Kapıya kadar geldi ama buraya gelemiyor''
          KADIN '' Neden gelemiyor. çekinecek bir durum yok ki''
          MERT '' Çekindiğinden değil girişiniz merdivenli''
          KADIN '' Tamam çıksın gelsin merdivenleri işte''
          MERT '' Yürüyebilse çıkıp gelir ama. Ben nasıl göremiyorsam. oda yürüyemiyor''
          KADIN '' Eyvah gene pot kırdım galiba.Arkadaşınız''
          MERT '' Bedensel engelli.bayan''
          KADIN '' İyi tekerlekli sandalyesi ile gelseydi ya''
          MERT '' Sizde burada yenisiniz galiba''
          KADIN '' Yok yeni değilim beş yıldır bu şirkette çalışıyorum ''
          MERT '' Özür dilerim ama beş yıldır burada çalışıyorsunuz.Girişinizin sırf merdiven olduğunu, tekerlekli sandalyeli birinin çıkması için bir rampası olmadığını bile bilmiyormusunuz''
          KADIN ''Özür dilerim hiç dikkat etmedim ona. Gerçekten rampa yok mu''
          MERT '' Maalesef yok''
          KADIN '' Hay Allah hiç fark etmemiştim''
          MERT '' Fark etmediniz çünkü öyle bir şeye ihtiyacınızın olmadığı için fark etmediniz. Aynı bizi yollarda fark etmediğiniz gibi''
           Kadın başını öne eğer.
          KADIN '' Çok haklısınız özür dilerim''
          MERT '' Özür dilemenize gerek yok. Biz engelliler bunlara alıştık artık''
          Kadın iyice mahçup hissetmiştir kendini.Sağına soluna yardım ister gibi bakınır. Ama görünürde kimse yoktur.
           KADIN '' Arkadaşınıza nasıl yardımcı olabilirim peki ''
           MERT '' Merdivenlere tekerlekli sandalyeler ile rahatça çıkabilmek için rampa yapmazsanız.Yardımcı olamazsınız.
           KADIN '' O zaman ben amirlerimizden birini çağırayım da ona danışalım''
           MERT '' İyi olur. O güzelliği yaparsanız sevinirim ''
           Kadın telefonunu eline alır. bir iki numaraya basar. Karşısında bir adam çıkmıştır. Arka da bir ışık yanar Masanın arkasında oturan takım elbiseli birini görürüz Çalan telefonu açar.
           YÖNETİCİ ''Efendim  Aynur hanım''
           KADIN '' Efendim iki engelli vatandaşımız iş başvurusu için gelmişler.''
           YÖNETİCİ '' Savamadın mı başından''
           KADIN '' Gazetedeki ilan için gelmişler efendim''
           YÖNETİCİ '' Ya biz şirketin daha saygın görünmesi için verdik o ilanı. Santralciye ihtiyacımız kalmamış. Birini işe almışlar de sav başından gitsinler. Birde onlarla uğraşmayalım. Zaten sakat adamlar bunlar ne işimize yarayacaklar ki.''
            Kadın telefonun ucunda kıpkırmızı olmuştur Ve yanındakinin görme engelli olmasına hiç bu kadar memnun olamazdı herhalde.Düştüğü bu durum karşısında onu göremediği için
            KADIN '' Efendim''
            YÖNETİCİ '' Sen benim dediğimi söyle gönder gitsin''
            KADIN '' Tabi efendim.Emredersiniz.''
            Kadın telefonu kapatır. Mert'e döner.Kekeleyerek
            KADIN '' Şey şimdi yöneticimizle konuştum''
            MERT ''Size santrale adam aldık deyin dedi değil mi ? ''
            Kadın biraz rahatlamış gibi olmuştu bu konuşmanın ardından.
            KADIN '' Şey evet o pozisyona adam aldıklarını söylediler.Nereden bildiniz''
            MERT '' Hep böyledir zaten hanım efendi. Bizim engelli olduğumuzdan okumamızın yazmamızın olduğunu bile unuturlar.''
             KADIN '' Anlamadım''
             MERT '' Bayan iş ilanınız da. İhtiyaç duyduğunuz bölümleri yazmışsınız ve orada Santral memuru gibi bir ihtiyacınız yok.''
             KADIN '' Şey ben inanın ilanda ne yazdığını bilmiyorum''
             MERT '' Yapmayın lütfen. Yalan söylemenize gerek yok. Aslında ilanı sizde biliyorsunuz ama amiriniz bizi  başınızdan savmanızı istedi''
             KADIN '' Özür dilerim. Evet öyle istedi''
             MERT '' Ne kadar basit değil mi onun için her şey. Bir engellinin o ilanı okuyup ne umutlar besleyerek ve ne zorluklar yaşayarak buraya geleceğini hiç düşünmüyorlar bile. Onlar için  o kadar yokuz işte.''
             Kadın başını öne eğmiştir. ne söyleyebilecek bir sözü vardır. Nede savunabilecek.Sadece
             KADIN '' Özür dilerim, Özür dilerim'' diyebiliyordu.
             MERT '' Neyse sizi üzmek istemezdim. Bizimkide bir umuttu işte.Belki burası öyle değildir diyebileceğimiz bir umuttu. Yanılmışız. Ne insanlar değişiyor nede yalanları. Hoşça kalın''
             Mert arkasını dönüp giderken. Işıklar söner ve perde kapanır.
               
                                                                 FİNAL
 Sahne ışıkları söner,Perde kapanır. Işıklar yanar ve engelli gençler perdenin önünde konuşmaya başlar...

               MERT ''Lütfen sorun kendinize biz kimiz diye ''
               TUNÇ ''Lütfen sorun Neyi nerede kimi kimde arıyoruz diye''
               MERT ''Bakın etrafınıza sahip olduklarınıza bakın.Aslında ihtiyacınız olan her şeye sahipsiniz''
              TUNÇ  '' Birlikte yaşayabiliriz.Evet birlikte yaşamamız o kadar zor değil aslında.''
               MERT Vurgulayarak '' Birbirimizi ötekileştirmezsek tabi''
               TUNÇ  Ellerini iki yana açar '' Oysa bu uçsuz bucaksız evrende hepimize yer var''
               MERT  Seyircileri göstererek '' Size de'' kendilerini göstererek '' Bize de''
               TUNÇ  '' Engelli olmayı biz istemedik. Bu bizim tercihimiz değil''
               MERT  '' Biliyoruz kimse istemez engelli olmayı. Ama unutmayın lütfen... Hepiniz... Hepiniz gelecek için birer engelli adayısınız ''
               TUNÇ  '' Aslında Birlikte yaşamayı öğrenmemiz için yapmamız gereken şey çok basit''
               MERT  Üstüne basarak vurgulama yapar ve tüm salonda olan insanları eller ile göstererek '' Birlikte yaşamayı öğrenmek için''
               TUNÇ  '' Birbirimizi olduğumuz gibi kabul etmeyi öğrenmeli''
               MERT   ''  Ve birbirimiz için uygun yaşam alanları düzenlemeliyiz''
               TUNÇ   '' Bu dünyaya geldiysek. Şunu unutmamamız lazım'' Ses tonunu yükselterek.''Yaşam... hepimizin hakkı.''
               MERT  '' Yaşadığımız bu dünyayı.Değiştirebilecek olanda güzelleştirebilecek olanda bizleriz''
               TUNÇ  ''  Öyleyse neden zorlaştırmayı seçelim ''
               MERT '' Hepimizin istediği şey biraz sevgi biraz ilgi ve biraz olsun anlaşılmak değil mi? ''
               TUNÇ '' Henüz çok geç değil.Hem de hiç geç değil''
               MERT  '' Bugün burada, Şu anda başlayabiliriz değişmeye''
               TUNÇ '' Kalkın koltuklarınızdan. kalkın... kalkın ve sarılın yanınızdakine''
              MERT  '' Ve canı yürekten şunu söyleyin ''
               İKİSİ BİRDEN '' SENİ SEVİYORUM''
               TUNÇ  '' Ve asla unutmayın''
               İKİSİ BİRDEN '' Dünyayı güzellik kurtaracak ve bir insanı sevmekle başlayacak her şey''
               Fonda Zülfü Livanelinin ada şarkısı çalmaya başlar...
               İKİSİ BİRDEN '' İYİ AKŞAMLAR SEVGİYLE KALIN HOŞÇA KALIN ENGELSİZ KALIN'' Oynandığı saate göre değişebilir...
               İkisi birden perdenin ardında yok olurlar
               Işıklar yanar perde açılır oyuncular el ele tutuşarak selam verirler....

                                                                                                                      YAZAN

                                                                                                                Yüksel ŞEKER
                 

27 Ocak 2016 Çarşamba

HAYAT BİR TİCARETTİR YAZI DİZİSİ 1. BÖLÜM

             Hayat;Ana rahminden dünyaya geldiğimiz andan başlayarak,ölünceye kadar sürecek zamanın kendimiz tarafından kullanılacak sürenin tamamıdır...
             Bu süreç içerisinde pek çok şeyi kendimiz tercih ederiz. İstemimiz dışında olan şeyler. Anne, baba,kardeş,ırk,dil v.b. hariç. Örneğin işimizi kendimiz seçeriz ya da öyle olduğunu sanır, başka birinin bizim için yapacağımız işi seçmesini seyreder ve onun seçtiği işi yaparız. Ama yaşamımızın genel kaidesi bu yaşam süreci içinde olabilecek en güzel şeyleri yaşamak istememizdir. Bu isteklerimiz, her ne kadar kişiden kişiye değişse de; Daha çok para kazanmak ve daha düzgün bir hayat hepimizin isteyeceği şeylerden biridir. Peki bunun için neler yaparız.
            Bu istemimizi gerçekleştirmek için bize bir gelir sağlayacak işe sahip olmamız gerekir.Bu işte de kimimiz iş veren olur, kimimiz çalışan,kimimiz memur.Bu seçimler sonucunda ortaya çıkan birde gelir dağılımı sonucu oluşan seviyeler var. Bu seviyeleri de kazanılan para miktarı  belirler.Çok zengin,zengin,orta halli,dar gelirli.ve geliri olmayan. Bu seviyeler 1700 lü yıllarda İngiltere'de başlayan sanayi devriminin sonuçlarından biridir.
          Marks '' Ekonomik gücü elinde bulunduranlar ile ekonomik gücü olmayanlar sürekli bir çatışma halinde olacaklardır'' demiş. O yıllardaki sanayi gelişmelerin ardından. Her ne kadar pek çok kişi günümüzde bile bu fikre karşı çıksa da doğruluğunu asla tartışmayacak insanlardan biriyim.
           İrdeleyelim. Gelişen teknolojiler sonucu pek çok şey şekil değiştirse de bu savaş günümüzde sürüp gidiyor aynı Ülkelerin birbirleri ile savaşı gibi.Ülkeler savaşı. soğuk savaş ve sıcak savaş olarak ikiye ayıracağımız gibi ekonomik savaşı da bölümlere ayırabiliriz.
          Soğuk ekonomik savaş :  Ben bu savaşa ''pasta savaşı'' diyorum. Neden mi? Nedenini şöyle açıklayayım... Bir büyük pasta düşünün ve bir de  bu pastayı paylaşacak olan biz insanları. Bu büyük pastanın en büyük dilimini ekonomik olarak en güçlü olanlar alır sonra bu pasta ekonomik kazançlara göre azalır. Soğuk savaş dediğim kısım işte bu paylaşımda başlar. En büyük payı alanlar ellerindeki payı başkaları ile paylaşmak istemeyeceklerdir. Bu yüzden gerek kanunlarla gerekse caydırma sistemleri ile  bu pay için gelecek yeni insanları durdurmak isterler. Bu caydırmada en çok kullanılan iletişim sistemlerinin yayın birimleridir. Bu pasta dilimine ortak olmak isteyenler öncelikle bu engeli aşmak zorundadırlar. Peki bu caydırma sistemlerin bazıları nelerdir.
         1- Zirve tek kişiliktir yalanı : Bu en çok duyduğumuz sözlerden biridir. Çoğumuz fark etmesek de pek çoğumuzu durdurur. Oysa zirve tek kişilik falan değildir. Herkese açıktır ve gerekli savaşımı verirsen sende oraya ortak olabilirsin. Buranın bir sınırı da yoktur. Her gelen kendi pastasını getirir ama mutlaka öbürlerinin pastalarından da birazını alır.
        Peki bu savaşım kolaymıdır ? Hayır hiç değildir. Pastanın en büyük pay sahipleri seni durduracak her yolu denerler. Bir örnek ile açıklayalım. 2000 li  yıllara ilk girdiğimiz zaman Galatasaray Futbol takımı kendi ülke standartlarında çok büyük bir başarı elde etti. Avrupa'nın en büyük üç kupasından ikisini kazandı. Bu kazanım kimine göre şans diye adlandırılır. Ama bu başarı çok kolay kazanılmadı. Yıllarca beraber oynayan sporcuların emekleri sayesinde o başarı kazanıldı.           Bakın o süreç sonunda  pastanın pay sahipleri ne yaptı. Bir takımı yenemiyorsan onu dağıtacaksın prensibini uyguladılar. Galatasaray kulübünü incelediler ve nasıl dağıtacaklarını belirlediler. Belirledikleri en iyi oyuncularına kapıyı açtılar onlara cazip ve asla hayır diyemeyecekleri şeyleri sunarak,o kişileri bünyelerine aldılar.Böylece yılların birlikteliğini bozdular ve Galatasaray'ı bir daha o başarıyı yakalayamayacak seviyeye getirdiler. Aldıkları oyuncuları da kullanmayarak pasifize ettiler.Böylece pastadaki paylarını korumaya başardılar.
       Kısaca özetlersek zirveye çıkmak için harcanan emekten başka. O zirvede kalabilmek için ayrı bir emek harcamak gerekir diyebiliriz. Peki bu zirveye nasıl çıkılır...
       Onuda bir sonraki yazımızda irdeleyelim... Görüşmek üzere. Sağlıcakla kalın

                                                                                                                    Yüksel ŞEKER
          

24 Ocak 2016 Pazar

ADI AŞK BÖLÜM 4 PART 4

            Yeni bir gün Büyük babanın evinde her zamanki saatinde 06.30 da her zamanki haliyle büyük babanın Zülal'i çağırmasının ardından kemanı ile verdiği mini konserin ardından kahvaltı yapılarak başlamıştı. Bugün tatil yoktu ve kızlar okuluna gitmeliydiler.
            Kızlar hazırlıklarını tamamlamış büyük baba ile akşam görüşme dileği ile vedalaşıp okullarına gitmek üzere evden çıkmışlardı.Caddeye yeni çıkmışlardı ki Zülal etrafına bir bakındı. Az ileride yaşlı bir adam boyoz, gevrek  satıyordu. Zülal Murat'ın genelde sabah kahvaltısı yapmadan okula gittiğini bildiğinden. Bu sabah ona boyoz ve yumurta almak istemişti. Pınara seslenip.
            ''Pınar ben şu yaşlı amcadan boyoz ve yumurta alayım''
            '' Ne o kız acıktın mı daha yeni kahvaltı yaptık''
            '' Yok yok Murat kahvaltı yapmadan okula geliyor ya onun için''
            '' Bak sen sevgilisini de düşünürmüş. Evde sandviç yapsaydın bari''
            '' Bir gün onu da yaparım bugün boyoz yumurta alayım''
            '' İyi tamam ben durağa doğru yürüyorum sen nasılsa yetişirsin. Seninki de duraktadır zaten ''
            '' Kesinlikle öyledir. Tamam ben hemen alır sana yetişirim''
            Zülal yaşlı satıcıya Murat için boyoz ve gevrek alabilmek için yöneldi. Pınar'da durağa gitmek üzere yürümeye başladı. Az sonra Otobüs durağı ve o durakta onları bekleyen Murat'ta görünmüştü. Murat'ta Pınar'ı görmüş ama yanında Zülal'i göremediğinden merak etmişti.Pınar Murat'ı gördüğüü anlatmak için boşta olan elini havaya kaldırmıştı ki
           '' Yere yat'' diye bağıran bir erkek sesi ile kendisini hızla kavrayıp yere atan ve üzerine kapaklanan bir adam ve ardından peş peşe ateşlenmiş üç silah sesini duydu. Her şey bir anda olup bitmişti.Pınar şok halinde ne olduğunu anlamaya çalışıyordu ve üzerinde bir adam vardı.
            Üzerindeki adama baktığında onun Timur olduğunu gördü. Timurdan hiç ses çıkmıyordu. Zülal' de silah seslerini duymuş kendini yere atmıştı. ayağa kalkması ile bağırması bir oldu ''Pınar'' elindekileri yere düşürmüş hızla Pınarın olduğu yere koşturuyordu. Murat ve duraktakiler de olayın ani ve hızlı oluşum şokunu atlattıktan sonra olay mahaline koşmuşlardı. Olay yerine ilk Zülal geldi
           '' Pınar Pınar iyimisin sana bir şey oldu mu''
           Pınar konuşamıyordu bile Timur Pınarın üzerinden kalktı. Kalkması ile yere yığılması bir oldu. Pınar Timur'un yere düşmesi ile feryadı bastı.
          '' Timur. Timur Timur vuruldu çabuk ambulans çağırın çabuk''
          Zülal ve Pınar vurulan Timurun yanına çökmüş hem ağlıyor hemde .'' Timur ne olur ölme Timur bizle kal Timur lütfen ''
          Çevreleri kalabalıklaşmıştı. Murat yanlarına gelmiş telefon numaralarını tuşluyordu  ki elinde telsiz ile bir genç anons yapıyordu bile.
          '' 6142 merkez 6141 Hatay nokta durağı silahlı yaralanma bir kişi acil ambulans gönderin . Ateş eden araç siyah Volvo plakasız Fahrettin Altay istikametine kaçtı Bir aracımız takibe başladı ona da acil destek gönderin''
          '' Burası 6141 merkez anlaşıldı 6142 hemen gönderiyoruz''
          Telsiz bildirimini yapan Polis Çevresindekiler seslenerek
          '' Herkes açılsın bakalım Boşaltın burayı''
          Konuşan polis memuru İsmail'di Zülal de Pınar da onu tanımışlardı.Pınar
          '' Timur'u Timur'u vurdular'' diyor başka bir şey konuşamıyordu. İsmail.
          '' Tamam tamam geçti şöyle bir çekilin bakayım yaralının durumuna''
          Zülal'le Pınar'ı Murat kenara çekti.
          '' Kızlar bırakında Memur bey Timur'un durumuna bir baksın''
          İsmail Timur'un neresinden vurulduğunu anlamak için kontrole başladı. Timur Pınar'a yapılan üç atıştan ikisi tarafından yaralanmıştı. Kurşunlardan biri sağ bacağına diğeri bel kısmının hemen az üstüne gelmişti.. Cebinden hemen mendilini çıkarmış Kan akan bölgeye tampon yapmaya başlamıştı.
          '' Üzerinde mendil bez çaput nesi olan varsa versin ve biri de bana yardım etsin''
          Bir anda herkes üzerinde ne varsa çıkarıp İsmaile uzattılar. Murat'ta yanına eğildi.
          '' Ben yardım edeyim Tıp öğrencisiyim''
          Murat ve İsmail yerde baygın yatan Timur'a ilk yardımı yapmaya başlamışlardı.
          Pınar '' Bir şey olmayacak ona değil mi Murat''
          Murat '' Olmayacak Pınar olmayacak Merminin biri bacağına gelmiş ikincisi belinin hemen üstüne biraz daha yukarı gelseymiş kurtulma şansı olmayabilirmiş ama şimdi var. Hasarın büyüklüğü ancak hastanede belli olur ama''
          Zülal '' Şu anda durumu nasıl''
          '' Hayati fonksiyonları yerinde gözüküyor. Şu anda baygın.Acilen hastaneye yetiştirmemiz lazım''
         Timur bacağa ellerindeki mendilleri birleştirerek Bir turnike yapmış. Timur'un  belindeki yaraya da İsmail ile birlikte ellerindeki mendillerle baskı yapıp kanın fazla akmasını engellemek istiyorlardı. Murat yaralıyı şok konumuna da getirmiş ambulansı beklemeye başlamışlardı. Murat sık sık Timur'un hayati fonksiyonlarını kontrol etmeyi de unutmuyordu.
           Az sonra önce ambulansın sesi duyulmuş sonra ambulans ve bir resmi polis arabası  yanlarında durmuş Ambulansın içinden üç kişi hızla olay yerine müdahale etmek üzere fırlamışlardı. İçlerinde doktor olan yaralının yanına gelirken Diğer ikisi hızla sedyeyi hazırlamışlardı. Murat kendini tanıtıp gelen doktora Yaralının durumu hakkında bilgiler veriyordu. İsmail de gelen Polis ekibinee kendini tanıtmış onlara bilgi veriyordu.
           Timur hızla sedyeye alınıp ambulans yerleştirildi.Hastaneye de telsizle bilgi verildi. Onlar hastaneye gidene kadar her şeyin ayarlanması için. Ambulans yaralısını aldıktan sonra hızla en yakın hastane olan Yeşilyurt devlet hastanesinin yolunu tuttu.
            İsmail gelen Polis memurlarına dönüp.
            '' Hanginiz arabayı kullanıyorsa bizi hastaneye atsın diğerleri de olay yeri inceleme gelinceye kadar burada kalsın Yaralının durumu hakkında bilgi aldıktan sonra biz geri geliriz''
            '' Derhal komiserim''
            Pınar,Zülal.Murat ve İsmail polis aracına binip Yeşilyurt devlet hastanesinin yolunu tutular.
            Pınar '' Beni korumak için mermilerin önüne attı kendini Zülal düşünebiliyormusun. Mermilerin önüne attı. Ona bir şey olursa ben nasıl yaşarım Zülal nasıl yaşarım''
            Zülal '' Ona bir şey olmayacak hayatım ona bir şey olmayacak''
            Zülaller hastaneye vardıklarında Timur acil müdahale odasına alınmış orada ilk müdahalesi yapılıyordu. Beklemekten başka yapabilecekleri tek şey dua etmekti. Onlar da dua ederek beklemeye başladılar. İsmail telefonla Kamburu aramış Durum hakkında bilgi veriyordu.
            Murat '' Zülal büyük babayı arayıp haber verelim''
            '' Haklısın unuttum gitti kafamı kaldı bende ''
            Murat '' Sen nasılsın Pınar.Sana da bir baktıralım mı''
            '' İyiyim ben Murat iyiyim Timur dan güzel bir haber alalım daha da iyi olacağım.Benim hayatımı kurtarmak için kendi hayatını tehlikeye attı''
            Murat ''Her şey o kadar hızlı oldu ki. Timur Allah'tan oradaymış ve aracı fark etmiş.''
            Pınar '' Fark etti de ne oldu Murat bak benim yerime o vuruldu. Ben vurulmalıydım ben''
            İsmail komiser lafa karıştı.
            '' Kimsenin vurulması gerekmiyordu ne sen nede Timur vurulmayı hak edecek bir şey yapmadınız.Şimdi siz burada durun ben bir yaralının durumu hakkında bilgi alıp geleyim.Zülal hanım sizde büyük babanızı aramayın Mehmet amirim onu alıp getirecek. Sen şimdi ararsan korumasız şekilde dışarı çıkmasına neden olursun''
            Zülal  '' Tamam tamam aramam ''
            İsmail komiser yaralı hakkında bilgi almak için içeri girdi. Timur'un ilk müdahalesi yapılmış bacağındaki kurşun çıkarılmış ama belindeki kurşun için ameliyathaneye alınmaya hazırlıyorlardı. Komiser müdahaleden çıkan doktorla konuşmaya başladı.
            '' Doktor bey ben komiser İsmail yaralının durumu nasıl''
            '' Şanslıymış komiserim hayati organlarına denk gelmemiş kurşun. Kalp,akciğer ve karaciğer arasında bulunan bir kaç santimlik boşluğa denk gelmiş. Hani derler ya elinle koymaya kalksan oraya koyamazsın o durumda. Buda yaralının şansı.Burada o kurşunu çıkarma şansımız yok mecburen ameliyathaneye alacağız. Ama şunu söyleyebilirim bir hayati tehlikesi yok gözüküyor.Sanırım ki kurşunu çıkardıktan sonra bir kaç gün misafir edeceğiz genci.''
            '' Sağ olun doktor bey kurşunları balistiğe götürmesi için bir arkadaşı göndereceğim size''
            ''Tamam komiserim gelen arkadaşa kurşunları veririz. Şimdi bana müsade ameliyat için hazırlanmalıyım''
            '' Kolay gelsin doktor bey''
            Doktor İsmail komiserin yanından ayrılırken
            '' Kemal''
            '' Anlamadım doktor bey''
            '' İsmim diyorum ismim, Kemal''
            İsmail hafifçe sırıtarak
           '' Anladım şimdi kolay gelsin Doktor Kemal bey ''
           Doktor iyice uzaklaşırken
           '' Sağ ol İsmail Komiser sana da ''
           İsmail acil müdahale odasından çıkıp onu merakla bekleyen Pınarların yanına geldiğinde Büyük baba ve Kamburun da oraya geldiğini gördü.Kambur.
           ''Durumu nasıl İsmail''
           '' Gayet iyi amirim''
           '' Resmiyete gerek yok biz bizeyiz. Konuştun mu doktorlarla''
           '' Evet Mehmet baba konuştum. Herhangi bir hayati tehlikesi lmadığını. Bu konuda yaralının çok şanslı olduğunu bacağındaki kurşunu çıkardıklarını ama belin az üstünden gelen kurşunu ancak ameliyathanede çıkarabileceklerini söylediler. Ben gittiğimde Timur'u ameliyata hazırlıyorlardı.''
           '' Peki Tayfundan bir haber var mı''
           '' Yok henüz Mehmet baba ben yaralı ile ilgilenmeye giderken o arabanın peşine takıldı.Yakında haber alırız sanıyorum.''
           '' Bekleyip göreceğiz bakalım''
          Büyük baba '' Madem Timur'u ameliyathaneye alıyorlar burada beklememizin bir nedeni yok. Ameliyathanenin bekleme salonuna geçelim. Orada bekleyelim..
           Pınar '' İyi olacak değil mi Timur İsmail komiser''
           '' Evet Allah'ın izni ile olacak. Ama madem resmiyet yok sadece İsmail''
           ''Hay Allah haklısın sadece İsmail.'' Pınar'ın olay anından bu yana ilk gülümsemesiydi bu
           Kambur '' Önce bir kafeteryaya geçelim birer çay kahve içelim de kendimize gelelim. Sonra ameliyathaneye geçeriz.Hem bu arada Timurun okuluna ve arkadaşlarına da haber verelim''
           Büyük baba '' Haklısın ama bizde telefonları yok çocukların''
           '' Nerede okuduklarını biliyorsanız sorun yok Bir arkadaşımızı onlara yönlendiririz.''
           Zülal '' Tamam Mehmet amca ben nerede okuduklarını biliyorum Bir kağıda yazayım okullarını size vereyim''
           '' Tamam kızım''
           '' Merhaba''
           Herkes sesin geldiği yere baktı. Boynunda bir fotoğraf makinesi asılı hafif top sakallı gençten biriydi konuşan.
           Kambur '' Merhaba da kimsiniz''
           '' Pardon ben Yeni asır gazetesinden Taner. Sizlerde İnönü caddesinde yaralanan gencin yakınlarısınız yanılmıyorsam bir kaç soru sormama izin verirmisiniz''
          Kambur '' İsmail komisere sorabilirsiniz. Ama genel basın açıklaması yakında yapılacak''
          '' Yani bu olay basit bir yaralama olayı değil o zaman''
          İsmail komiser '' Gelin ben size kısaca anlatayım. Çay kahve ne içersin''
          Genç gazeteci büyük bir vaka nın içine düşmüş olmanın verdiği zevkle.Kahve ama ben ısmarlayacağım herkese.''
           Kambur '' Kerata okkalı bir haber yakaladığını anladı. Keyfi yerine geldi bak. Yalnız biz ikişer tane içeceğiz ''
            Gazeteci Taner '' İsterseniz onar tane için. Hepsi benden ''
            '' Bak Cevher kokuyu alınca ne kadar cömert oluyorlar''
            Hepsi gülüşmeye başladı. Kamburun bu espirisi kötü başlayan günde yüzlerinde küçükte olsa bir sıcaklık getirmeye yetmişti. Hele birde Timur sağ salim o ameliyattan çıksa her şey daha güzel olurdu.
            Çaylar kahveler içilmiş Ameliyathaneye gitmek üzere yola koyulmuşlardı. Komiser İsmail de Gazeteci ile konuşmasını bitirmiş.Kambura
             '' Mehmet baba biz gazeteci arkadaşla olay mahaline geçiyoruz. Hem oranın  durumuna da bir bakayım Olay yeri inceleme de gelmiştir.''
             '' Tamam İsmail bizi sonra bilgilendirirsin''
             İsmail ve gazeteci ayrıldıktan sonra hep beraber amaliyathanenin bulunduğu yere gidip beklemeye başladılar. Saniyeler çakılmış gibi geçiyordu. ameliyat bir buçuk saate yakın sürmüştü
Ameliyat başarılı geçmiş Timur ayılması için yoğun bakım ünitesine alınmış ayıldıktan kısa bir süre sonrada odasına alınacaktı. Herkes derin bir oh çekerek rahatlamıştı. Timurun ameliyathaneden Yoğun bakım ünitesine alındığı haberi gelince camdan da olsa görebilmek için yoğun bakım ünitesinin oraya geçtiler. Timur kolunda serumu ile mışıl mışıl uyuyor gibiydi.
             Pınar '' Allah'a şükür ona bir şey olmadı olsaydı asla kendimi af edemezdim''
             Kambur '' Senin bir suçun yok ki kızım hepsi o aç.... neyse  o adamın suçu.''
             ''Ama beni kurtarmak için vuruldu Mehmet amca''
             '' Buda onun ne kadar cesur yürek biri olduğunu gösterir''
             '' Öyle Mehmet amca artık o benim bir numaralı kahramanım. Ben bakacağım ona iyileşinceye kadar''
             '' Ailesi gelinceye kadar bakarsın elbette ailesi gelince  onlara devredersin herhalde''
             '' Timur iyi olsun da gerisi çok önemli değil Mehmet amca''
             '' Haklısın kızım''
             Büyük baba '' Doktoru ile bir konuşsak nereye hangi odaya alacaklarmış falan bir sorup öğrenelim hem Timur'un durumunu da bir sormuş oluruz''
             '' Tamam'' dedi Kambur
             '' Siz kafeteryaya geçin burada durmanızın bir anlamı yok artık. Ben doktoru ile görüşüp gelirim'' Timur'un doktoru ile görüşmek için topluluktan ayrıldı.
             Pınar '' Siz gidin ben burada bekleyeceğim''
             Zülal '' Sen beklersen bende seni burada yalnız bırakmam bende beklerim''
             Büyük baba '' Hay Allah ya hadi yürüyün bakayım kafeteryaya burada ne yapacaksınız. Odaya alındığında yanında olursunuz. Zaten birimiz ailesi gelinceye kadar başında refakatçi kalacağız.
             Pınar '' Ben kalırım''
             Büyük baba '' Bakarız ona artık ama sonra. Hadi kafeteryaya geçelim. Mehmet amcanız yatacağı odayı öğrenince oraya geçeriz''
             Murat uzun süren sessizliğini en nihayet bozarak
             '' Büyük baba benim refakatçi kalmam en doğrusu nede olsa tıbbi bilgisi olan tek kişi benim içimizde''
             Büyük baba '' Bak buda doğru''
             Pınar Murat'ın teklifine biraz kızmış gibi olsa da söylediği şey doğru olandı. Hem tıbbi bilgisi vardı hemde erkekti Timur'a ondan daha fazla yardımcı olabilirdi. Ama Timur gözlerini açtığında yanında olmak ta istiyordu. ve mutlaka olmalıydı.
             Pınar''Ben Timur uyanmadan eve gitmem
             Büyük baba '' Hiç birimiz Timur uyanmadan gitmeyeceğiz zaten kızım. Murat yada Osmanlardan biri Timur'un ailesi gelinceye kadar gece yanında refakatçi olarak kalır.''
             Murat '' Aynen öyle yaparız büyük baba haklı''
             Hep beraber tekrar kafeteryaya geçtiler. Birer çay söylemiş içiyorlardı ki Kambur kafeteryanın kapısından içeri girdi.
             Büyük baba '' Hayırdır doktorumu bulamadın''
             '' Yok buldum konuştum. Hatta yatacağı oda numarasını da öğrendim. Timur'un genel durumunu da''
             '' Nasılmış durumu''
             '' Gayet iyiymiş Cevher. Herhangi bir problem yaşamayacaklarına inanıyorlar.Kurşunları çıkartmışlar ve incelenmesi için balistiğe göndermişler. Birazdan da Genel cerrahi dördüncü kat 405  kapı numaralı odaya alacaklarmış''
            '' Ziyaret edebilirmiymişiz peki''
            '' Elbette''
            Kambur ile büyük babanın sohbetini dileyen Pınar
           '' Hadi büyük baba Timur'un odasına çıkalım o zaman orada bekleriz''
           '' Dur deli fişek kızım dur acele etme. Elbette gideceğiz hele bir çaylarımızı bitirelim''
           Çaylar içilip çöpleri çöp sepetine atıldıktan sonra herkes Timur'un odasına Timur'un yanına gitmeye hazırdı.
           Kambur '' Siz odaya çıkın gençler biz büyük babanızla biraz sonra geliriz ''
           Murat '' Tamam Mehmet amca biz kızlarla çıkalım o zaman''
           Murat ve kızlar gittikten sonra büyük baba kambura dönüp
           '' Bir sorun yok ya Mehmet''
           '' Şu anda yok Tayfun ekiplerin de yardımıyla Timur'u yaralayanları kıstırmışlar. Adamlar kaçmaya çalışmışlar ama kıskıvrak yakalanmışlar. Tayfun sorgu için asayiş şubeye götürmüş onları. Benimde birazdan oraya gitmem gerekiyor. Bakalım ne öğrenebileceğiz''
          '' Yakalanmaları güzel haber İnşallah güzel bilgilerde alırsınız ağızlarından. Bana bilgi verirsin değil mi sonra''
          '' Yok vermem. Şuraya bak ya sanki amirim oldu başıma. Oğlum bak sırf senin yüzünden emekli olurum ha''
          Gülüştü iki eski arkadaş
          '' Elbette veririm'' diye devam etti gülüşme sonrası konuşmasına.
          '' Sen şimdi gidecekmisin hemen Mehmet, yoksa odaya çıkacakmısın''
          '' Beni almaya gelecekler. O zamana kadar buradayım. Yukarı çıkarız beraber''
          ''Tamam çıkalım mı''
          '' Dur Tayfun adamları sorgu odasına aldılar mı haber verecek ondan sonra yukarı çıkarız. Şimdi çocukların yanında telefonla konuşmak istemedim. Birazdan Tayfun arar sonra çıkarız.Bir şeyler içelim mi''  
          '' Sen iç Mehmet ben çok içtim bugün''
          '' Peki moruk. Sen içme, ben içerim''
          Kambur kendisine bri kahve almış içiyordu telefonu çaldığında.Arayan Tayfun'du. Adamları sorgu odasına aldğını haber veriyordu.
           Kambur'' Ben birazdan gelirim beni bekleyin'' dedi telefonunu kapattı. Sonra büyük babaya dönüp
            '' Hadi bizde yukarı çıkalım'' dedi.
           Beraberce yukarı Timurun odasına çıktılar. Timur daha odaya alınmamıştı büyük baba ile kamburun odaya geldiklerinde.
           Kambur ''Almamışlar mı daha odaya''
           Murat '' Yok Mehmet amca bekliyoruz bizde. Ben sordum birazdan odaya çıkaracaklarmış''
           '' Tamam biraz bekleyelim bakalım''
           Az sonra asansör yukarı çıkmış Timur sedyede üstü çarşaflarla örtülü uyuyordu.
           Hasta bakıcı '' Biz giydirelim diye düşündük ama giyderecek bir şey bulamadık.Ya siz giydirirsiniz yada giyeceklerini hazırlayın bize haber verin biz giydirelim olur mu.''
            Büyük baba '' Tamam kızım biz halledemezsek haber veririz size. Nede olsa yanımızda bir doktor da var'' dedi Murada bakarak.
             Murat ''Hallederiz biz sağolun bayanlar''
            Timuru Muradın da yardımıyla sedyeden yatağına aldılar. Hasta bakıcılar'' Geçmiş olsun'' diyerek odadan çıkmaya hazırlandılar.
            Büyük baba Hasta bakıcılara '' Teşekkür ederiz''  derken bir elli lira bahşişi de ellerine sıkıştırmayı ihmal etmedi. Hasta bakıcıları kafalarıyla teşekkür ederek odadan ayrıldılar.Hasta bakıcılar gittikten sonra büyük baba
            '' Yahu biz hiç düşünmedi ne giydireceğiz bu çocuğa''
            Kambur '' Ben hallederim''dedi Telefonunu eline aldı.Tayfunu aradı.
            Telefonun öbür ucundan Tayfun '' Buyurun amirim''
             '' Tayfun beni kim almaya geliyor ''
             '' İsmet amirim''
             '' İsmeti arada gelirken bir yere uğrayıp xl beden erkek iç çamaşırı ve pijama gibi bir şeyler alsın''
             '' Söylerim tabi komiserim de ya yanında parası yoksa''
             '' Oğlum bu adam Polis değil mi''
             '' Evet amirim''
             '' Kullansın o zaman ben sonra gider parasını veririm oraya''
             '' Emredersiniz amirim''
             Yarım saat geçmemişti ki büyük babanın telefonu çaldı. Aryan İsmet ti yerlerini soruyordu. Kambur yerlerini söyledi.İsmet yanında eşyalar ile gelmişti.
              Kambur '' Bayanlar sizi şöyle bir dışarı alalım bakalım''
              Murat İsmetin de yardımıyla Timur'u zorda olsa giydirmeyi başarmışlardı.Şimdi her şey hazırdı.Tüm bunlar Timur uyanmadan yapılmıştı.
              Kambur İsmete dönüp
              '' Parasını verdin mi''
              '' Hayır amirim''
              '' İyi giderken önce oraya uğrayalım da Hakkımızda yanlış şeyler düşünmesinler''
              Büyük baba elini cüzdanına attı.
              '' Mehmet ne kadarsa ödemesini ben yapayım''
              Kambur arkadaşına ters ters baktı.
              '' Beni duymadın galiba Cevher efendi ben hallederim dedim di''
              '' Duydum  aman duydum''
              '' İyi o zaman sen sus''
              '' Ukala polis ne olacak''
              Gülüştüler.
              Pınar '' Uyanıyor galiba''
              Hepsi sus pus olmuş hasta yatağında yatan Timur'a bakıyorlardı. Timur bir iki denemeden sonra gözlerini açtı.
              '' Pınar Pınar iyi mi''
              '' Ben buradayım Timur. Senin sayende iyiyim ama bir daha yapma olmaz mı''
              Timur gözlerini Pınar'a dikti
              '' Tamam yapmam da ben ne yaptım onu söylesen de bende bilsem''
              '' Şuraya bakın ya daha gözlerini yeni açtı ama maşallah şakayıda elden bırakmıyor''
              Gülüştüler
              '' Ah fazla güldürmeyin beni canım acıdı ya.''
              Zülal '' Hay Allahım ya adam iki kurşun yedi canı yanmadı iki gram güldü canım yandı diyor''
              '' Hastamızda uyanmış''
              Herkes sesin geldiği yere döndü. Elinde serum torbası ile gelen hemşire idi konuşan.
              '' Şu serumu da takalım. Sonra kendinizi daha iyi hissetmeye başlarsınız''
              Timur '' Merak etmeyin hemşire hanım o serumu takmasanız da kendimi iyi hissetmeye çoktan başladım bile'' Çevresindekileri başı ile göstererek sevdiklerim yanımda demek istedi.
              Kambur '' Senin hakkında biraz araştırma yapıp  ailenin adresini belirledik oraya haber vermesiiçin bir ekip gönderdik oğlum''
              '' Sağ olun da keşke haber vermeseydiniz''
              '' Neden oğlum ''
              '' Şey hem telaşlanacaklar,Hemde kalkıp buraya gelmeye çalışacaklardır''
              '' Elbette öyle yapacaklar oğlum onlar senin anne ve baban''
              '' Cevher amca doğru söylüyorsun da ''
              '' Da sı ne evlat''
              Timur başını önüne doğru eğdi. Büyük baba
              '' Hepiniz bir dışarı çıkın bakalım. Bizi Timur ile bir beş dakika yalnız bırakın''
              Kambur heriç herkes dışarı çıktı. Büyük baba
              '' Şimdi anlat bakalım şu da yı''
              '' Cevher amca annem babam fakir insanlar beni okutmak için bütün güçlerini kullanıyorlar.Ellerinde avuçlarında ne varsa bana yatırdılar. Bende burada hem okuyup hem çalışıyorum ki onlara fazla yük olmayayım diye. Şimdi onların paraları da yoktur. Sağdan soldan borç bulup buraya gelmek isteyeceklerdir. Haberleri olursa duramazlar orada mutlaka bir yolunu bulur gelirler buraya''
              Kambur  '' O kısmını ben hallederim'' dedi telefonuna sarıldı.
              ''Baban ne iş yapıyor Timur''
              '' Bildiğim kadarı ile uzun zamandır işsiz ama bana bir apartmanda kapıcılık yaptığını söylüyor ''
              '' Tamam anladım evlat''
              '' Şimdi nasıl geleceklerini düşünüyorlardır buraya haberi olduysa.''
              '' Sen şimdi iyileşmene bak. Gerisini biz hallederiz''
              '' Cevher amca ne olur kimse bir şey bilmesin olur mu''
              '' Elbette güzel yürekli oğlum elbette''
              Büyük baba dışarıdakilere seslendi.
              '' Tamam gelin arkadaşınızın yanına''
              Pınar,Zülal ve Murat odaya Timurun yanına geldiler. Onlar gelince büyük baba
              '' Çocuklar bize izin.Siz buradasınız nasıl olsa Zaten Mehmet amcanızın işi var gitmek zorunda benimde dışarıda küçük bir iki işim var onları halledeyim''
              Zülal '' Tamam dedeciğim biz Timur'un yanındayız siz işlerinize bakın. Timur bize emanet''
              Büyük baba dışarıda telefonla konuşan Kambur'un yanına gitti. Onun kendisine doğru geldiğini gören Kambur eliyle az beklemesini işaret etti. Büyük baba Kamburun telefon konuşmasının bitmesini bekledi.Telefon konuşması bitince Kambur
             '' Eskişehir'i aradım Timur'un ailesine ulaşmak üzerelermiş onları bir otobüse bndirtip İzmir'e getirteceğim.Hepsini ayarlamalarını söyledim.''
             '' Tamam bende diğer kısmını halledeyim.''
             '' Diğer kısmı derken Cevher''
              ''Diğer kısım işte kalacak yerlerini falan anladın sen onu''
             '' Tamam salak gibi bir şey mi yazıyor alnımda''
             '' Oğlum boyun kısa az başını dik bakayım yukarı doğru''
             Kambur başını az yukarı dikince. Büyük baba
             '' Pek belli olmuyor ama galiba şimdi yazmaya başladı ''
             '' Ulen yaşlandın gittin hala muzırlık peşindesin''
             '' Ne yapcan, vücut yaşlanıyor ama içi genç hala ''      
             '' Hay senin içine, Neyse sonrası bende kalsın. Hadi İsmet biz gidelim artık. Şu beyefendilerin yanına''
              İsmet ''Tamam amirim ben sizi bekliyorum zaten''
              Büyük baba '' Mehmet sonra görüşür anlatırsın bana her şeyi''
              '' Tamam sonra görüşürüz. İsmet burada sürekli bir polis bulunmasını da sağla''
              '' Emredersiniz amirim. Hemen hallediyorum''
             İki arkadaş birbirlerinden kendi üzerilerine düşen işleri halletmek için ayrıldılar. Büyük baba iki saat sonra hastaneye döndüğünde .Osman,Nazım ve Mustafa da hastaneye Timur'un yanına gelmişlerdi. Timur büyük babanın geldiğini görünce
              '' Cevher amca kurtar beni şunlardan. Bana işkence edip duruyorlar''
              Büyük baba yalandan kaşlarını çatar gibi yapıp
             '' Uslu durun bakayım hepiniz.Aldırmayın sopayı elime.Rahat bırakın bakalım oğlumu''
             Zülal '' Ama büyük babacığım oda yemek yemiyor''
             '' Ben geldim şimdi yer yemeğini oda. Sizlerde alın bakalım şu elimdekileri''
             Pınar '' O ne büyük baba''
             '' Yemekleriniz ne olacak kızım. Hadi sizde karnınızı doyurun hem Timur oğluma da var''
             Murat '' Ne gerek vardı büyük baba'' diyecek oldu. Büyük baba onu susturdu.
             '' Şu dışarıdaki masayı da alın bakalım içeri''
             Osman ile Mustafa denileni yaptılar masayı içeri taşıdılar. Büyük baba pide yaptırmıştı. Afiyetle midelerini doyurdular. Yemek bitince büyük baba Osman'a dönüp
             '' Sonra içinizden ikiniz ile işim var''
             Osman '' Hayırdır Cevher amca''
             '' Hayır oğlum hayır''
             Osman Nazım'a baktı. Ondanda gözle onay aldıktan sonra
             '' Nazım la ben geliriz o zaman Cevher amca''
             '' Tamam o zaman hadi kalkın''
             Nazım '' Hemen şimdi mi''
             '' Evet evlat şimdi ''
             '' Peki Cevher amca.Hadi Osman ''
             Üçü birden hastane odasından ayrıldılar.Dışarıda duran bir taksiye binip evlerine geldiler.
Büyük baba yolda yapmak istediklerini anlatmıştı. Hemen üst kata çıktılar. Odanın birini boşalttılar. Büyük baba telefon açtı. Bir saat sonra Mobilyacılar yatak odası takımını yukarı çıkarıp kurdular.                    Büyük baba içinden ''Yatak hariç hepsi ikinci el ama idare ederler'' diye düşünüyordu.
             Osman '' Cevher amca sonra gerimi vereceksiniz bunları''
             '' Hayır evlat burada kalacaklar''
             '' Süper ama o kadar masraf yapmanıza gerek yoktu''
             '' Veledler sizin için yapmadım zaten''
             '' Olsun ama bizde kalacakmış. Demek ki bize de yapılmış sayılır''
             Gülüştüler. Büyük baba '' Sizler benim çocuklarımsınız elbette  elimden geleni yapacağım sözü bile olmaz''
             Nazım '' Cevher amca seni çok sevdiğimizi biliyorsun değil mi''
             '' Benim sizi sevdiğim kadar sevdiğinizi biliyorum çocuklarım benim''
             ''Cevher amca Timur'un anne babası yarın sabah mı burada olurlar''
             '' Evet Nazım oğlum. Garajdan alıp buraya getirecekler''
             Osman '' Büyük baba bizim bilmemiz gereken bir şeyler daha var gibime geliyor''
            '' Aslında var size de söylemeliyim. Sizlere bu söyleyeceklerimin burada kalacağına aşırı şekilde güvendiğim için söyleyeceğim. Timur fakir bir ailenin çocuğu Bunca zamandır hiç birimize hissettirmedi. Çünkü ona başka türlü davranmanızı istemedi. Öğrendiğim kadarı ile babası da uzun zamandır işsizmiş. Onlara bu eşyaları aldım çünkü onları geri göndermeye niyetim yok onlara burada bir ev ayarlayana kadar burada kalırlar diye düşündüm işte size anlatmak istediğimde bu Bir süre onları burada ağırlayacağız. Ben iş ve ev konusunu halledene kadar''
           Nazım '' Ev konusunu halledilmiş say Cevher amca. Bizle burada kalabilirler. seve seve kabul ederiz. Tabi onlar bizden rahatsız olmazlarsa''
           '' Büyük gönüllü evlatlarım benim.Bu konuyu ailelerinizle de konuşmanız lazım.Belki onlar istemezler''
            Osman'' Konuşmasına konuşuruz elbette de bizim kararımıza saygı duyarlar. Zaten bize bu konuda güvenmeseler başımızdan ayrılmazlardı''
            '' Galiba haklısın evlat. Eh bu konuyu halletiğimize göre. Sıra düşüncemizi Timur'un ailesine aktarmakta''
            '' Evet Cevher amca ve sen bunu çok rahat halledersin''
            '' İnşallah evlat inşallah... Hadi hastaneye çıkalım''
            Hastaneye geri döndüklerinde Hepsini derin bir sohbette buldular. Onların geldiğini gören Timur.
           '' Hayırdır Cevher amca nereye gittiniz bizimkilerle''
           '' Eve gittik evlat.Seninkiler gelecek ya küçük bir kaç değişilik yaptık evde''
          '' Teşekkür ederim Cevher amca ''
           '' Teşekkürlük bir şey yapmadık be evlat sadece burada kalacakları süreç içinde elimizden geldiği kadar rahat etmelerini sağlamaya çalıştık. Hem teşekkürün çoğunu arkadaşların halletti işin en zor kısmını onlar halletti''
          Timur Nazım ve Osman'a bakarak
          '' Teşekkür ederim arkadaşlar bu hakkınızı nasıl ödeyeceğim sizin''
          Osman '' Saçmalama ne hakkı hak mak yok helali hoş olsun ve sen Cevher amcanın dediğine bakma biz sadece eşyaları çekmeye yaradık hepsi bu gerisini Cevher amca halletti''
          '' Tamam kapatalım artık bu konuyu. Sadece küçük bir ayarlama yaptık o kadar. Büyütülecek bir şey değil''
         Timur büyük babaya minnet dolu gözlerle baktı.
        Büyük baba '' Evet iyice akşam bastırdı.Hem biz burada olduğumuz sürece Timur' da dilenemez Refakatçiyi belirleyelim diğerleri evlerine dönsün yarın okuldan sonra gene gelirsiniz''
        Pınar '' Biraz daha kalsak Büyük baba''
        '' Ben ne diorsam o herkes evine gidecek''
        '' Büyük babanız haklı arkadaşlar''
       Herkes sesin geldiği yöne baktı. Beyaz önlüğü ile bir doktor gelmiş sohbete ortak olmuştu.
       '' Merhabalar arkadaşlar ben doktor Engin bu akşamın nöbetçi doktoru. Şimdi hepinizi bir dışarı çıkaralım. Ben hastamızı muayene edeyim. Sonra sizlere bilgi veririm.Sonrasın da da  sizlerde evlerinize gidin bir kişi refakatçi kalsın yeter.Zaten birazdan bir iğne vuracağız Arkadaşınız sabaha kadar mışıl mışıl uyuyacak''
       '' Tamam doktor bey'' dedi büyük baba
       '' Herkes dışarı bakalım'' diye de devam etti
       Doktor Engin muayenesini bitirene kadar dışarıda da Bu gece Nazımın refakatçi kalması kararlaştırıldı. Doktor muayeneyi bitirmiş yanlarına gelmişti.
       Büyük baba '' Durumu nasıl doktor bey oğlum''
       '' Gayet iyi bey amca. Yalnız sancıları olacak kolay değil tabi şu an iyileşme döneminde ve tüm yaraları da daha taze. Şimdi ona kuvvetli bir ağrı kesici vuracağız. Birde takviye serum takacağız. Ağrı kesici sabaha kadar mışıl mışıl uyutur onu. Ben sadece refakatçiden üç saat boyunca seruma dikkat etmesini isteyeceğim ki hastamız uyku halindeyken yanlışlıkla serumu çıkarmaya çalışmasın.''
         Nazım '' Refakatçi ben kalacağım doktor bey dikkat ederim merak etmeyin''
         '' Tamam o zaman. Bende arada bir kontrole gelirim zaten. Geçmiş olsun''
         '' Büyük baba '' Sağ olun doktor bey oğlum''
         Timur'un yanına döndüler. az sonra hemşire geldi onları bir daha dışarı çıkardı Timur'a iğnesini yaptı.Serumunu taktı. Geçiş olsun dileklerini ileterek odadan çıktı. Hemşire odadan çıkar çıkmaz hep beraber odaya doluştular.
          Büyük baba '' Sanırım bizlerinde gitme vakti geldi hadi bırakalımda Timur oğlumda dinlensin biraz.''
          Tek tek herkes Timur'a geçmiş olsun dileklerini ileterek dışarı çıkıyordu. Pınar kendini en sona bıraktı. Hepsi odayı terk edince Pınar Timur'a yanaştı.
          '' Benim için kendini ateşe attın''
          '' Gene olsa gene yapardım ''
          Pınar Timur'un gözlerinin içine sevgi ile bakarak
          '' Biliyorum'' dedi ve yanağına kocaman bir öpücük kondurdu.
          '' Yarın okul çıkışında sonra hemen buraya geleceğim''
          '' Ben buradayım beklerim.Ha Pınar Önere de üzüldüm bunu da bilmeni isterim''
          '' Üzüldüğünü de biliyorum ama galiba bizim ona üzülmemizi hak etmeyecek biriymiş. Ama gene de üzüldük''
          '' Senin iyi olmana çok sevindim Pınar''
          '' Öylemi o zaman sende çabuk iyileş ki bende sevineyim''
          '' Sevinirmisin gerçekten''
          '' Elbette sevinirim. O yüzden çabuk iyileş ''
          '' İyileşeceğim hemdeçabucak''
          Pınar tekrar eğilip Timur'un yanağına bir öpücük daha koydu.
          '' Yarın görüşene kadar hoşçakal''
          '' Yarını sabırsızlıkla bekleyeceğim. Hoşçakal Pınar''
          Pınarda dışarı çıkmış onu bekleyen  Büyük baba ve Zülalin yanına gelmişti.
          Zülal Pınarın kulağına eğildi.
         '' Vedalaşmak uzun sürdü. Hayırdır kız''
         Pınar Zülali hafifçe itekleyerek.
         '' Hadi oradan zevzek şey sende''
         Gülüştüler. Onların gülüşmelerine büyük baba da kafasını onlara çevirdi.
        '' Hayırdır Çocuklarım''
        Zülal '' Yok bir şey büyük baba Pınar ile şakalaşıyoruz''
        '' Hadi toparlanın o zaman evimize dönelim. Murat oğlum sende bizle gel hep beraber akşam yemeğini yer öyle gidersin evine''
        Murat Zülal'e baktı. Zülal hem gözleri hemde dudakları ile '' Gel '' demişti Murat büyük babayı
        '' Peki Cevher amca bende sizinle geleyim''
        Büyük baba Osman ile Mustafa'ya  dönerek.
        '' Sizde akşam yemeğine bizdesiniz. ''
        '' Tamam Cevher amca'' dediler
        Büyük baba refakatçi kalacak Nazım'a dönerek
         '' Evlat size de yiyecek bir şeyler gönderirim ne istersiniz ? Var mı istediğiniz bir şeyler''
       Nazım'' Yok büyük baba ben buradan gelen temekle idare ederim diyecekti ki.
        '' O kısmı biz hallederiz Cevher amca''
        Gelen komiser İsmail'di Yanında birde resmi elbiseli bir polis memuru duruyordu.
        '' Arkadaşımız bu gece burada nöbette kalacak Cevher bey amca. Yemek konusunu biz halederiz siz rahat olun''
        '' İsmail oğlum madem ki arkadaşta burada kalacak o zaman adam akıllı bir şeyler yaptırayım sizlere''
         ''Sağol Cevher amca ama Mehmet amirim hepsini halletti bile''
         '' Ah o Mehmet yok mu o Mehmet''
         Gülüştüler.
         Komiser İsmail '' Cevher amca Mehmet amirim işi bitince sizi arayacakmış.Onu da söylememi istedi benden''
          '' Sağ ol evladım. Hadi size iyi görevler. sana da iyi nöbetler evladım''
          Polis memuru '' Sağ olun efendim. Hayırlı akşamlar size''
          ''Hayırlı akşamlar evlat''
          Hep beraber dışarı çıktılar.
          Pınar '' Büyük baba biraz yürüyelim mi ev nasılsa yakın''
          Büyük baba '' Tamam diyecekti ki.Yanlarına sakallı genç bir adam yanaştı.
          '' Çok emniyetli olmaz Cevher bey amca siz taksi ile gidin''
          Herkes konuşan adama bakmıştı ama adam çoktan arkasını dönmüş ve gitmeye başlamıştı. Büyük baba Mehmet'in onları korumakla görevlendirdiği sivillerden biri olduğunu anlamıştı. Demek ki koruma altındaydılar ve bunu kendileri bile fak etmiyorlardı. Bu güzeldi sevindi.
          '' Haklı hadi taksilere bakalım''
          İki taksi çevirip evlerine döndüler. İçeri geçtiler hep beraber salondaki koltuklara çöktüler. Eve gelince yorgunlukları ortaya çıkmıştı.
          Büyük baba '' Ne gündü ama. Şükür daha kötüsü olmadan bu günüde atlattık''
          Zülal ''Evet büyük baba haklısın çok şükür hepimiz bir aradayız''
          Büyük baba '' Tamam biraz dinlenelim sonra işe koyulalım.Daha yemek yapmamız lazım''
          Pınar '' Hep beraber hallederiz büyük baba sonra da ''
          '' Sonrası falan yok yemek yiyecek ve dinleneceğiz hepsi bu''
          '' Evet hepsi bu da dinlenirken diyorum. Hani Büyük baba kahvelerimizi de içtikten sonra diyorum.''
          Büyük baba '' Anladım anladım sizi tamam bakarız''
          Pınar da Zülal de ikisi birden bağırdılar.
          '' Yup pii yaşasın''
          Büyük baba '' Şunlara bakın ya böyle bir günde bile anlatmamı istiyorlar.''
         Zülal '' Lütfen büyük baba. Sen anlatınca, biz hem dinleniriz hemde bu yaşadığımız günün etkisinden kurtulmuş oluruz''
          ''Peki bakalım tamam tamam anlatacağım ama şimdi dinlenme vakti''
          Hepsi koltuklarına yığılmış kalmışlardı Yaklaşık bir saate yakın kimse konuşmamış sadece açtıkları televizyonu seyrediyorlardı.
           Büyük baba '' Hadi yorgunluktan sızıp kalmadan şu yemek işini falan bir halledelim bakalım. Ben duşa giriyorum ben çıkana kadar bazı şeyler halledilmiş olsun''
           Büyük baba kalktı banyoya girdi sıcak bir duş ona iyi gelmişti. Duştan çıktığında masa hazırlanmış Erkekler salata kızlar ise yemek ile uğraşıyorlardı. Yemekler yenildi. Masanın üstündeki tabaklar bardaklar toplandı bulaşık makinesinin içine konuldu yerler elektrikli süpürge ile süpürüldü. Vedalaşarak misafirler evlerine uğurlandı. Artık baş başa kalmışlardı.
           Büyük baba '' Hadi sizlerde bir duşunuzu alın,rahatlayın. Sonra kahvelerimizi içer bende anlatmaya başlarım''
           Kızlar tamam dedi aralarında kura çektiler duşa ilk Zülal girdi sonra Pınar saçlarınıkurutma faslı falan bittikten sonra Zülal kahveleri hazırlayıp geldi.
           '' Evet büyük babacığım Pınar da bende seni dinlemeye hazırız''
           '' Kahvelerini yudumlarken büyük baba anlatmaya başladı...
             

22 Ocak 2016 Cuma

ADI AŞK BÖLÜM 4 PART 3

            Sahte doktor ve asistanı eve gelmiş Kambur ve Filiz evden ayrılmıştı.Ev halkının beklemekten başka yapacak bir şeyleri yoktu.
            Zülal ile Pınar kalktı biri boy aynasının üstünü örttü diğeri kemanı kılıfına kaoyup yerine kaldırdılar. Timur
            '' Bizde ayak altından çekilelim isterseniz beyler'' dedi arkadaşlarına
            Pınar
            '' Siz bilirsiniz ama madem bütün gün evde kalacağız.Bunu değerlendirelim bari dedi. Müzik çalışalım. Hem bizim evde kaldığımızı etrafa yaydılarsa bu evden evde olduğumuz halde müzik sesleri çıkmazsa şüphe çeker''
           '' Pınar kızım haklı çocuklar'' dedi büyük baba ve ekledi
           '' Osman ve Mustafa müzik aletlerini alp gelsinler,Timur ve Nazım sizde şu parayı alın biraz alış veriş yapın madem hep beraberiz güzel bir kahvaltı yapalım pişi isteyen kimler''
           Hepsinin elleri kalkmıştı. Büyük baba evdeki yeni iki misafirlerine döndü.
           '' Kusura bakmayın gençler. Bugünün telaşından olsa gerek Mehmet komiser sizi tanıştırmayı unuttu.Madem hep beraber buradayız tanışalım. Ben evin yaşlısı Cevher torunlarım Pınar ve Zülal üst kattaki çocuklarım Nazım,Timur. Osman ve Mustafa''
           '' Benim adım Barbaros arkadaşımınki de Serdar''
           '' Evet tanışma faslımız bittiyse herkes görevinin başına . Kızlar ortalığı toplamanız bittiyse doğru mutfağa bakalım sizlerde.'' Timur
           '' Cevher baba biz ne alalım''
           '' Önce şu parayı alın bakalım'' Büyük baba cüzdanından çıkardığı 100 Türk lirasını Timur'a uzattı.
           '' Cevher baba var paramız''
           '' Sus ve al şunu''
           Timur mecburen utana sıkıla Cevher babanın uzattığı parayı aldı. Önce evde Mısır özü yağı yok pişi onunla güzel olur bir litre Mısır özü yağı alın. Oradan fırına geçin dur bakayım kaç kişiyiz''
          Nazım saymaya başladı.
          '' Dört biz,üç siz, ikide Barbaros'lar. Toplam dokuz kişiyiz''
          '' O zaman altı yufka alın ancak yeter''
          '' Çok değil mi Cevher amca ''
          '' Değil değil.yarım kilo kadarda tulum loru alın'' Büyük baba kızlara seslendi.
          '' Kızlar dolaba bakın bakalım domat, salatalık falan var mı?''
          Zülal '' Var büyük baba var istemez''
          Büyük baba '' Tamam o zaman şimdilik bunlar yeter. Sizlerin canı çeken bir şeyler varsa onuda alın gelin ve lütfen oyalanıp bizi telaşlandırmayın''
           Timur '' Tamam büyük baba hızla gider geliriz ''
            Herkese görev dağılımı yapılmıştı. Barbaros ve Serdar hariç
           Büyük baba '' Gelin bakalım çocuklar '' dedi boş koltukları göstererek
           Barbaros ''bizde yardım etseydik''
           Büyük baba '' Yok siz bugün misafirsiniz. Gelin yanıma oturun bakalım''
           Barbaros ile Serdar koltuklara geçip oturdular. On beş dakika içinde üst kata çıkanlar müzik aletleri ile dışarı çıkanlar da ellerinde aldıkları ile evde toplanmıştı. Büyük baba mutfağa geçti gelen yufkaları genişçe bir kaba koyup üstünü kapattı
            '' Biraz kabarsınlar bakalım.''
            Bir on beş yirmi dakika daha bekledikten sonra Büyük baba ve kızlar mutfağa geçti.Birazının içini lor dolu diğerlerini de boş olarak hazırlayıp kızarttıktan sonra onları ayrı kablara koyup Domatesler ve Salatalıkları da  Jülyen biçimde kesilip tabağına yerleştirince  her şey salondaki büyük masaya götürmek üzere hazırdı.
            Salondaki masa bir güzel süslendi.Hazırlanan pişiler,domatesler salatalıklar masaya yerleştirildi. Sonra buzdolabından Zeytin.Peynir.Çam balı,Çilek reçeli de eklenince.Masa her şeyi ile hazırdı. Hep beraber masaya oturdular. Masada dokuz kişi olduklarından Mutfaktan bir sandalye getirtilmiş içlerinde en uzun olan Serdar o sandalyede oturtulmuş.Sanki her şey normal bir günmüş gibi kahkahalar içinde kahvaltı yapılmıştı. Bu güzel kahvaltı. Pınar'a da Zülal' e de iyi gelmişti. Kendilerini iyice toplamışlardı.ama Pınar Öner tarafından kullanılmasını bir türlü kabullenemiyor ve o gülmeler esnasında bile aklına geldiğinde  hem kendie hem Öner' e kızıyordu. Nasıl olmuştu da kullanıldığını hiç hissetmemişti. Acaba oda  Hiç kendisine aşık olmuşmuydu. kendisini sevmişmiydi.
Bunu artık asla öğrenemeyecekti.
               Kahvaltı yapılmış sofra toparlanmış bulaşıklar yıkanmış her şey eski düzenine gelmişti büyük baba ve kızlar salonda üçlü kanepeye Timur ve Nazım ikili koltuğa .Osman ve mustafa tekli koltuklara oturmuşlar Serdar pencere kenarına Barbaros ise kapı tarafında ayakta bekliyorlardı. Büyük baba onlarında gelmelerini ve sandalyeye oturmalarını istediyse de onlar sandalyeleri yanlarına alıp bulundukları yerde oturmayı tercih ettiler.
               Büyük baba '' Biraz dinlenelim yediklerimizi bir sindirelim sonra müzik kısmına geçeriz''
               Zülal '' Madem dinleneceğiz büyük babacığım. O zaman sen bize biraz daha anlat he olurmu''
               '' Kızlar evde misafirlerimiz var bugün olmaz''
               Pınar '' Büyük babacığım evde hiç yabancı yok ki. Hadi lütfen anlat''
               Timur ve arkadaşları şaşkınlık içinde konuşulanları dinliyordu. Zülal kısa bir açıklama yapma gereğini duydu.
               '' Arkadaşlar büyük babam bize büyük aşkını anlatıyordu. Şimdi siz buradasınız diye anlatmak istemiyor yardımcı olunda anlatsın''
               Büyük baba ' Güzel kızım anlatmak sorun değil de şimdi başa dönüp anlatamam ki .''
               Nazım '' Olsun Cevher amca. Biz sonra özeti alırız. Hadi anlatın lütfen''
               Hep beraber tempo tutmaya başladılar '' Anlat anlat''
               Büyük baba '' Tamam tamam anlatacağım sizi gidi zıpırlar sizi''
               Büyük baba kaldığı yerden anlatmaya başladı.
               '' Pınar ile o iyileşene kadar geçen harika günlerden sonra İstanbul'a dönmek çok zor geliyordu. Ama dönmekten başka çarem de yoktu. mecburen döndüm.Pınar ile olan aşkım artık mektuplarımızda yaşıyordu. Her fırsatta mektuplaşıyorduk''
                Zülal ' Büyük baba sen Pınar ile mektuplaştığınıza  göre   O mektuplar sen saklamışsındır.''
             Büyük baba Torununun kafasındakileri anlamıştı.
             '' O kadar uzun boylu değil Küçük hanım'' dedi
             Zülal '' Hiç değilse denedim'' dedi
            Büyük baba anlatmaya devam etti.
             '' İstanbul'a okuluma geri dönmüştüm. İzmir de olduğum o süreç boyunca Doğan Hocam her gün izin kağıdımı sınıfıma bizzat kendisi götürüp işletmişti. Artık Doğan Hocama da borçlanmıştım.Onun benim için yaptıklarının karşılığını vermeliydim. Kendimi derslerime ve sporuma verdim. ama  her akşam Pınar!a mektup yazmadan da duramıyordum. Ogün yaşadığım her şeyi tek tek yazıyordum ve onları hafta da iki gün postaya veriyordum Pınar'a ulaşması için. Pınar'dan da bana hafta da iki gün mektup geliyor o da bensiz geçen her saniyesini yazıyordu. Hiç unutmam bir gün tam yirmi sayfa yazmıştım''
            Zülal '' Yirmi sayfamı Ne yazdın ki o kadar büyük baba''
            Büyük baba '' Ona duyduğum aşkı anlatmak için yirmi sayfa bile yetmedi kızım. Yüz sayfa hatta bin sayfa olsa gene yetmezdi .Pınar'a duyduğum aşka ne sayfalar yetiyordu. Nede yirmi dokuz harften oluşan alfabemizin türettiği kelimeler.''
            Timur '' O kadar büyük aşklar ancak o zamanlarda kalmış Cevher amca.Aşklar bile değişti günümüzde  artık''
            Büyük baba '' Yok evlat yanılıyorsun.Aşk değişmez. İnsanlar değişir''      
           Timur '' Galiba haklısın büyük baba.Her şeyi yozlaştırdığımız gibi aşkı da yozlaştırdık ''
            Büyük baba anlatmaya devam etti...
            Cevher İstanbul'a geldikten sonra Pınar ile olan aşklarını mektuplara taşımışlardı. Haftada iki gün Pınardan mektup alıyor hafta da iki günde ona mektuplar gönderiyordu. Her mektup günlük gibiydi. Yaşadıkları her şeyi birbirlerine anlatıyor ve bunu aşkları ile süslüyorlardı. Cevherin en büyük beklentisi postacının geleceği günler olmuştu. Pınar'ın yazdığı her mektubu defalarca okuyor, kokluyor onsuz oana doymaya çalışıyordu.Maçlar yoğunlaşmıştı. artık hem yıldız hemde genç mili basketbol takımındaydı. Çok yoğun geçiyordu günleri hele birde buna okul maçları ve milli takım kampları eklenince yoğunluğu iyice artıyordu. Ama Cevher bir gün olsun aksatmadan her akşam Pınar'a mektup yazıyordu.
           Yoğun bir senenin ardından tatil zamanı gelmişti.Okulun tatil olduğu ilk gün karnesini alır almaz Otobüs terminaline koştu ve İzmir'e döndü.Pınar amcasının çocukları ile onu terminalde karşılamıştı.Cevher elinde olsa Otobüs durmadan atlayacak ve kendini sevdiği kızın kollarına atacaktı. Çok özlemişti. Pınar'ında heyecanı her halinden belliydi. Otobüs durup kapısını açar açmaz Cevher ok gibi fırlayıp Pınarın kollarına attı kendini. İkisininde gözü kimseyi görmüyordu artık sadece ikisi vardı ve sadece birbirleri içi yaşıyorlardı. İki genç sevgilinin dudakları birbirleri ile buluştu. Garaj da herkes onlara bakıyordu ama onların umurlarında bile değildi. Onlar aşıktılar ve özlemlerinin oluşturduğu susuzluğu birbirlerinin dudaklarından gidermeye çalışıyorlardı.
           Cevher '' Pınar'ım''
           Pınar '' Cevher'im''
           Ağızlarından çıkan tek kelime bunlar oluyordu. Birbirlerinin yüzüne saçlarına kulaklarına dokunuyor, dokunuyorlardı. Ellerinde olsa her zerrelerine dokunacaklardı. Çünkü birbirlerinin her zerrelerini özlemişlerdi. Birbirlerinin gözlerinin içine bakıp bakıp duruyor ve tekrar tekrar sıkı sıkı hiç bırakmak istemezcesine sarılıyorlardı.
           ''Hey aşıklar hadi burada yeter bakın herkes size bakıyor burada birazda başka yere taşıyın aşkınızı''
            Cevher sesin geldiği yere baktı.Konuşan Mehmet'ti.
            '' Kardeşim sen de mi geldin karşılamaya nereden öğrendin geleceğimi ''
           Mehmet '' Bak Pınar görüyormusun adama ne yaptığını aptallaştı kendi yazdığını bile unuttu''
           Cevher '' Doğru ya yazmıştım değil mi''
           Mehmet '' Hadi çıkalım şuradan''
           Pınar '' Aşkım sana amcamın oğullarını tanıtayım. Hasan ve Hüseyin''
           Cevher bir eli ile Pınarın elini sıkı tutmuş boşta kalan eliyle birazda az önce yaptıklarıdan utanarak elini uzatıp '' Memnun oldum '' deyip tokalaşmıştı.Ardından Mehmet le de tokalaşıp garajın çıkış kapısına yöneldiler.
           Birbirleri ile geçirecekleri dolu dolu iki ayları vardı.Ve ilk haftaları bitmişti bile. Cevher bütün kış para biriktirmişti. Baya hatırı sayılır bir para hemde. Milli takımdayken kendilerine verilen harç paralarını herkes harcarken o bankaya atıyor ve yaz için biriktiriyordu. Hele birde buna Galatasaray'ın verdiği parada eklenince Bir nişan bile rahat rahat yapılabilirdi.
            Günlerden pazardı.Cevher Pınar'ı evinden alıp Birinci kordonda deniz kenarında güzel bir kafeteryaya götürdü. Pınarın keman sevdiğini de biliyordu Mehmet'ten rica etmiş arkadaşı da ona bir kemancı ayarlamıştı.Kafeterya dolu sayılırdı ama Cevher'e özel bir kısımda özel bir masa ayarlanmıştı.Masanın üzeri Melisa çiçekleri ile doluydu. Pınar başına gelecekleri anlamış şaşkın şaşkın etrafına bakıyordu.İkisi de havanın sıcaklığına tezat heyecandan zangır zangır titriyorlardı. Cevher önce Pınarın sandalyesine oturmasını sağladı sonra kendisi de karşısına geçip oturdu.
            Cevher garsona işaret etti. Garson gelince.
            '' Bize bir şişe Kırmızı Dubunnet şarabı getirirmisin''
            Pınar '' Şarap mı ''
            Cevher '' Evet hayatım ama bu bildiğin şaraplardan değil. Aslına bakarsan meyve suyu bile diyebiliriz. Tadına bak beğenmezsen içmeyiz''
            Pınar '' Peki aşkım''
            Garson şarabı getirmiş önce Pınarın kadehine sonra Cevherin kadehine birer tadımlık doldurup masaya bırakmıştı.Cevher sevdiği kıza baktı. Hadi tat dercesine gözünü kırptı. Pınar kadehi aldı dudaklarına götürdü. Cevher haklıydı tadı aynı meyve suyu gibiydi.
           '' Gerçekten güzelmiş Cevher. İçebiliriz bunu''
           Cevher de kadehindekini içti ve garsonun doldurmasını bekleyip garson gidince. Elini Pınar'a uzatıp
           '' Bekle aşkım''
           Pınar '' Neyi bekleyeceğim'' diyemeden keman sesini duydu.
           Pınar '' Aman Tanrım hepsi benim için mi bunların. Masada en sevdiğim çiçekler. En sevdiğim müzik aletinden yükselen notalar ve yanımda sen .Bugün hiç bitmesin Cevher'im''
           Cevher '' Bugün o güzel günlerin en güzellerinden ilki olacak hayatım''
           Pınar '' Zaten her günüm sen yanımdayken öyle''
           Cevher kadehi Pınarın eline verip kendi kadehini de eline alıp.
           '' Hiç bitmeyecek aşkımıza aşkım'' dedi
           Pınar kendisine uzatılan kadehi dudaklarına götürürken
          '' Sonsuzluğa kadar yalnız senin olacak aşkıma ve yalnız benim olacağına inandığım aşkına''
          Kadehlerinden birer yudum alıp kadehleri tekrar masalarına koydular. Kemancı da işinin ehli çıkmıştı.Birbiri ardına aşk şarkıları çalıyordu.Cevher sandalyesinden kalktı.Pınarın yanına geldi. Dizlerinin üstüne çöktü ve cebinden küçük bir kutuyu açıp Pınar'a uzattı.
         Pınar gözlerini sevdiği adamdan ayıramıyordu. Hayatının en güzel gününü yaşıyordu sanırm az sonra Cevher ona....
          '' Pınar'ım ''
          Pınar '' Efendim aşkım''
          Cevher'' Cennetim olurmusun ?''
          Pınar kulaklarına inanamıyordu. Cevher kendisine evlenme teklif ediyordu. Yüreği pır pır atıyordu. Allahtan sandalyede oturyordu yoksa düşmesi kaçınılmazdı.ama yanıtı şaşırtıcı oldu.
           Pınar '' Hayır olamam''
           Şok sırası Cevher'e geçmişti. Sevdiği kadın ona ben senin Cennetin olamam diyordu Cevherin ağzından belli belirsiz bir söz çıktı. Pınar'ın söylediğini kemancıda duymuş çalmayı bırakmıştı.
          Pınar '' Evet olamam aşkım. Olamam çünkü Bir insanın Cenneti Anneleridir. Ben sana Cennet olamam ama Çocuklarımıza seve seve cennet olurum''
          Bu yanıt üzerine ortalığı bir alkış kaplamıştı. Pınar şaşkın şaşkın etrafına bakınırken. Hülya,Hayriye,Mehmet ve diğer tüm arkadaşları onları alkışlıyorlardı. Kemancı daha birşevke gelmiş çalıyordu da çalıyordu.
          Pınar '' Hepiniz hepiniz buradasınız nereye saklanmıştınız hiç birinizi göremedim''
          Cevher kutudan yüzüğü çıkardı Pınarın sağ yüzük parmağına yüzüğü taktı.Yüzük parmağa takılınca hep bir ağızdan '' öp öp'' Temposu ortalığı çınlatmaya başlamıştı. Onları duyan diğer müşterilerde dikkatlerini oraya vermiş ne olduğunu anlamaya çalışıyorlardı. Hatta bir kaçı dayanamayıp oraya kadar gelmiş gözlerine inanamamışlardı.birbirlerine bakıp '' Bunlar daha çocuk ya '' demekten kendilerini alamamış ama iki sevgiliye bakınca onların gözlerindeki aşkı görüp oradaki gruba katılmaya karar vermiş onlarda tempo tutmaya başlamıştı.''öp öp''
          Cevher sevdiği kızın elini tutup ayağa kaldırdı ve
          '' Sonsuza kadar yalnız seninim'' dedi Pınarın alnından öptü.
          Pınar ellerini sevdiği gencin yüzüne koyup şefkatle okşadıktan sonra
          '' Sonsuza kadar seninim '' dedi ve Cevherin dudaklarıyla dudaklarını birleştirdi.
          Ortalığı bir alkış tufanı kaplamıştı.Pınar dudaklarını sevdiği gençten ayırdıktan sonra.
          '' Aşkım bu dudaklarım senden başka hiç kimseyi öpmeyecek''
          Cevher '' Benim de'' diyecekti ki Pınar onu susturdu.Ve dudaklarını Sevdiği adamın dudakları ile bir daha birleştirirken.
          '' Biliyorum aşkım biliyorum''
          Genç çiftler arkadaşlarını boş masalara davet ettiler. Ve o gün çılgınlar gibi eğlendiler.Gün bitmeye yakın. Cevher Pınar'a
          '' Aşkım ailene söyle ne zaman uygunlarsa Ailemi getireyim  tanıştırayım ve resmen ikinci adımımızı atalım''
          Pınar '' Tamam kalbim konuşurum''
          Gün bitmek üzereydi artık son dakikaları yaşıyorlardı Pınar Cevherin kulağına eğilip.
          '' Aşkım ya burada öyle bir şarap satıldığını yada ikram edildiğini hiç duymamıştım. Çok güzelmiş. Tıpkı meyve suyu gibi''
          Cevher '' Demek hoşuna gitti o zaman hep bundan içeriz beraberken''
          Pınar '' O kadar da değil Bir tanem de özel günlerimizde gelip burada içeriz ''
          Konuşmalara ortak olan Mehmet.
          '' O zor biraz ''
          Pınar '' Nasıl zor. Mehmet burada ikram ediyorlarmış ya işte.''
          Mehmet '' Evet bugün burada ikram ettikleri doğru ama sadece bugün''
          Pınar '' Nasıl yani''
          Mehmet '' Bu şarabı içebilirsiniz de Cevher gene getirmezse burada asla bulamazsınız''
          Pınar Cevher'e baktı şaşkınlıkla
          '' Bunu sen mi getirdin aşkım''
          Cevher '' Evet bir tanem.Ben getirdim''
          Pınar '' Nereden aldın bunu''
          Cevher '' Fransa'ya maçlara gitmiştik ya orada son maçta bizlere tattırdılar çok hoşuma gitti bende iki tane aldım biri bugün için diğeri.''
           Pınar '' Diğeri ne zaman aşkım''
           Cevher '' Ailen seni verirse nişanımızda''
           Pınar '' Aşkımsın sen aşkım''
           Cevher '' Sende benim aşkım sende benim''
           Epey geç olmuştu toparlandılar hesabı ödeyip evlerine doğru yöneldiler. Ertesi gün Pınar ile buluştuğunda Pınarın ailesinin hafta sonu onları bekledikleri haberini aldı Cevher. Şimdi bunu kendi ailesine anlatması gerekiyordu Cevher'in.
          Akşam olunca Önce Pınar'ı evine bıraktı. oradan da evine geçti. Bu akşam babası ile konuşmalıydı. Babası masasına oturmuş sigarasını tüttürüyordu.
           Cevher '' Baba sana bir şey söylemem lazım''
           '' Neymiş o konuşacağın bakayım senin''
           '' Baba Pınarın ailesi hafta sonu bizi bekliyorlar''
           '' İyi de neden bizi bekliyorlar''
           '' Baba Pınarı isteyeceğiz onlardan Allah'ın izni ile''
           Babayı bir gülme tuttu.
           '' Bu yaşta''
           '' Evet baba bu yaşta sen annemi aldığında kaç yaşındaydın ki.''
           '' O başka bu başka''
           '' Aslında aynı şey baba da. Hem biz hemen evlenmeyeceğiz ikimizde üniversiteyi bitirip öyle evleneceğiz''
           '' İyi de o zaman niye acele ediyorsunuz''
           '' İki aile arasında resmi bir biriklikteliğimiz olsun diye''
           '' Ya kızın ailesi lisyi bitirince evlenin derse ne yapacasınız''
           '' O zaman hiç düşünmeden evleniriz baba''
           '' Bak ya evlenirmiş. Demek evleneceksin yani öylemi''
           '' Evet baba aynen öyle''
           '' Bak şu ağacı görüyormusun'' ilerde ki dut ağacını göstererek
           '' Evet baba görüyorum''
           '' Aha işte buda ip asılacaksan git kendin asıl bana hiç güvenme''
           '' Baba Pınara her şekilde bakamayacağıma onu mutlu edemeyeceğime inansam asla evlenmeye kalkmam zaten. Kaldı ki ben senden sadece sevdiğim kızı Allah'ın emri Peygamberin kavli ile ailesinden istemeni istiyorum sadece .Önü ve gerisi her şey bana ait.''
            ''Ailesi verecek mi kızı''
            '' Evet baba ''
            '' O zaman yüzük falan almak lazım yeni elbise almak lazım''
            '' Ben hepsini halledeceğim baba''
            '' Ehmadem ki siz her şeyi ayarlamışsınız bizde gider isteriz o zaman''
            '' Sağol baba''
            Cevher sonraki günlerde önce Pınar ve ablası Bahar ile alış verişe çıkmış Yüzükleri içlerine isimlerini yazdırdıktan sonra almış o akşam kendi giyeceklerinide aldıktan sonra alış verişlerini bitirmişlerdi. Pınar ile o hafat çok fazla görüşemiyecekledi Çükü Pınarın evin de de tatlı bir telaş yaşanıyordu. O hafta istenecek ve Önümüzdeki hafta sonu da Kendi aralarında sade bir nişan töreni düzenlenecekti.
            Cevher bir sonraki gün anne babası ile de alış verişe çıktı Önce o gece onların giyecekleri elbiseleri aldılar sonra kuyumcuya gidip Annesinin ve babasının Pınar'a takması için Bir takı seti aldılar. Cevher bütün masrafları kendi karşılamıştı. Çiçekçiye ve baklavacıya sipariş verilmiş hazırlıklar kısmen de olsa bitmişti.
             Cevher ile Pınar davetli listelerine Osman Hoca ile Ferit hocayı da eklemişlerdi
             Cevher '' Aşkım ben İstanbul'dan Doğan hocamıda davet etmek istiyorum birde eski ustam berber Kamil amcayı.Üstelik traşımıda ona yaptırcağım''
              '' Tamam aşkım çağır bizimkilerin sorun çıkaracağını sanmıyorum. Hele şu isteme kısmını atlatalım.Gerisi kolay bir tanem''
              '' Haklısın Pınar'ım haklısın''
              Cevher '' Ben annem ile babamın takacağı takılarıda aldım''
              '' Aşkım o gece takmasınlar onları Nişan da takarlar''
              '' Tamam bir tanem öyle yaparız''
              Nihayet beklenen gün gelmişti. Cevher çiçeği ve baklavafı almıştı ki annesi
              '' Hani çikolata nerede'' dedi
              Cevher '' Çikolatamı onuda mı almak lazım''
              '' Elbette oğlum ''
              Cevher hemen kemeraltına gidip bir paket çikolata alıp geldi. Artık her şey hazırdı ve Pınar'ı istemeye gidebilirlerdi.
               O akşam Cevheri ter basmıştı. Kıpkırmızı olmuştu Pınar'ların evlerine gittiklerinde. Pınar kahveleri yapmış gelip dağıtmış sonra Mutfağa ablasının yanına çekilmiş heyecan içinde bekliyordu
Cevherin babası konuşmaya başladı.
               '' Efendim sebebi ziyaretizin nedenine geleyim.''
               Pınarın babası ''Buyurun bey efendi''
               Cevherin babası '' Efendim Cenab-ı hak insanları çift yarattım demiştir. Ve bu çift yaratılmışları onun rızası eşliğinde birleştirme görevini de biz büyüklere vermiştir. Bizim çocuklarımız birbirlerini görüp beğenmişler bir baba olarak bana da düşen sizden Allah'ın emri Peygamber efendimizin kabulü ile Kızınız Pınarı Oğlum Cevher'e sizin de rızanız olursa sizden istemeye gelmektir. İzniniz olur mu efendim bu iki birbirini seven insanın birleşmelerine''
               Pınar'ın babası  '' Hoş geldiniz sefalar getirdiniz bizlerde usuldendir bilirsiniz kızımıza da bir soralım ona göre kararımızı verelim''
                Cevherin babası '' Elbette efendim haklısınız''
                Pınarın babası kızına seslendi
                '' Pınar buraya gelirmisin kızım''
                ''Elbette babacığım hemen geliyorum''
                Pınar üstünü başını düzeltti Ablasına
                '' Bana şans dile ablacığım'' dedi
               Ablası kardeşinin yanağından öperken
               '' Hadi git'' dedi
               Pınar içeri girdi. Onun geldiğini görünce babası konuşmaya başladı
               '' Kızım Hakkı beyler seni Allah'ın izni peygamberin kabulü ile oğulları Cevher'e istemeye gelmişler. Sen ne dersin bu gençle ileriki bir tarihte hayatlarınızı birleştirmeyi istermisin''
               Pınar başını eğmiş '' Siz nasıl uygun görürseniz babacığım''
               ''Kızım bir daha soruyorum ve senden bir yanıt istiyorum.Hakkı beyin oğlu Cevher ile ileride evlenmeyi istermisin istemezmisin''
               Pınar '' Siz aile büyüklerimde onaylarsa evet babacığım isterim''
               '' Tamam kızım sen ablanın yanına git''
               Pınar gidince babası.
               '' Kızımı duydunuz bize de onlara engel olmak değil onların yanında onların mutlulukları için bulunmak düşer. Kızım Pınarı Oğlunuz Cevher'e Allah'ın kabul etmesi rızasıyla verdim gitti efendim.''
              Cevherin babası ayağa kalktı
              '' Teşekkür ederiz Çetin bey Allah hayrını versin devamını nasip etsin.'' diyerek tokalaştılar.
              Pınar'ın annesi Elif hanım da Pınar'a seslenerek çağırdı. Pınar gelince Annesi
              '' Kızım baban senin Hakkı beyin oğlu Cevher ile evlenmene izin verdi. ''
              Pınar da Cevher de kulaklarına inanamıyorlardı Artık remen sözlü sayılıyorlardı. Birbirlerine sevgi ile baktılar.
              Pınar'ın annesi '' Öp kızım anne ile babanın ellerini''
              Cevherin annesi ''Cevher sende öp annenle babanın ellerini oğlum''
              Pınar ve Cevher el öpme merasiminden sonra yanyana durdular Cevherin babası
              '' İzniniz olursa Çetin bey bugünü bir yüzük ile pekiştirelim''
              '' Nasıl isterseniz Hakkı bey Pınar da artık sizin kızınız''
              Yüzükler takıldı kurdelesi kesildi ve söz kesimi tamamlandı.
              Pınar'ın babası '' Hadi bakalım gençler siz bir içeri geçin biz büyüklar biraz konuşalım''
              Pınar ve Cevher içeri geçtiler. Büyüklar içeride konuşmaya başladılar aslında her şey bir formaliteydi. Sona Pınarı ve cevheri içeri çağırdılar konuşulanları anlattılar. Her şey Pınar ile Cevher'in planladığı gibi olmuştu. Önümüzdeki hafta sonu Pınarların evinde sade aile içinde bir nişan yapılacağını planladıklarını söylediler.
              Her şey iki genç içinde istedikleri gibi gidiyordu. Ertesi gün arkadaşları ile bu güzel haberi paylaşıp kutladılar. Cevher önce İstanbul'a bir telgraf yazdı Doğan hocasını nişan törenine çağırdı. Osman hocaya ve Ferit hocaya da haber verildi. Cevher ilk ustası Berber Kamil'e de gidip haber verdi. Ve ondan Nişan tıraşını yapmasını talep etti.
              '' Benim için onurdur evlat'' dedi Kamil ustası.
              O hafta da iki ailenin telaşlı koşturması ile geçmiş ve nihayet hafta sonu gelmiş. Sade ve güzel bir tören ile iki sevgili nişanlanmış ve yüzüklerini takmışlardı.Artık tek bir adım kalmıştı önlerinde aşılacak Nikah..
              İki sevgili artık daha özgürce beraber olabiliyorlardı. Üstelik geç saatlere kadar da beraber olabiliyorlardı.O yaz iki sevgili için rüya gibi geçmişti.Ve artık ayrılık zamanı gelmişti Cevher İstanbul'a dönecekti.
               İki sevgili Garaj da birbirleri ile vedalaşıp ayrıldılar Cevher otobüsüne binmiş ve İstanbul'a doğru yola gözyaşlarını akıta akıta giderken Pınarda gözyaşları ile evine dönüyordu. Kulaklarında en son birbirlerine söyledikleri söz ile
               '' Seni seviyorum aşkım''
               Büyük baba anlatımını bugünlük bitirmiş gibiydi. Herkes mest olmuş Büyük babaya bakıyordu.Sadece Pınar çok şaşkındı Zülal Pınarın durumunufark etmişti
               '' Ne oldu Pınar ''
               '' İçeri gelirmisin benimle Zülal lütfen''
               '' Tabi hadi geçelim''
               İki arkadaş odadakilerden izin isteyerek odalarına geçtiler
               Zülal '' Ne oldu Pınar ne var''
               '' Zülal bu kadar tesadüf olabilir mi dersin''
               '' Ne demek istediğini anlamadım''
               '' Bak Zülal önce benim büyük babanın sevdiği kadına çok benzediğimi söyledi. ki ben büyük anneme çok benziyorum. Bugünde büyük baba iki isim söyledi Çetin ve Elif''
               '' Evet ne var ki bunda''
               '' Zülal bu isimlerde büyük annemin anne ve babasının isimleri''
               '' Yok artık''
               '' Aynen öyle yok artık bu kadar da tesadüf olamaz diye düşünmeye başladım.'
               '' Kız istermisin Büyük babamın büyük aşkı senin büyük annen olsun''
               '' Bende şüphelenmeye başladım ama bana büyük annemin İzmir de hiç yaşamadığı söylenmişti''
                '' O zaman sadece büyük bir tesadüf olabilir''
                '' Bilmiyorum belki öyledir ama ben araştıralım derim ne dersin''
                '' Tamam kız araştıralım. Varsa öyle bir şey mutlaka buluruz.''
                '' Bence de ''
                '' Hadi içeri geçelim sonra iyice konuşuruz.''
                '' Hadi geçelim''
                İçeri geçtiklerinde herkes onlara bakıyordu.
                Büyük baba ''Hadi bakalım kızlar sıra sizde''
                Kızlar müzik aletlerini çıkardılar Osman ile Mustafa da hazırlanmış onları bekliyorlardı. Saatlerce çaldılar eğlendiler en ufak bir olay yaşamadan akşamı etmişlerdi. Akşam yemeği de yenilmiş sofra gene toparlanıp kaldırılmış herkes televizyonu karşısına geçmiş Ntv kanalını seyrediyordu saat 23,30 da televizyonun altında kırmızı bir ileti gördüler. Bu bir son dakika haberiydi                 Son dakika '' Emniyet güçleri maliye bakanlığına bağlı ofislere Maliye bakanının evine ve bazı çalışanların ve yardımcıların evlerine eş zamanlı baskın yaparak Maliye bakanını, yardımcılarını ve bazı bürokratları göz altına almışlardır. Maliye bakanı dokunulmazlığı sayesinde serbest kalmış ama hakkında ki iddialara yanıt veremeden ortalıktan kaybolmuştur''
                Barbaros ''Evet Cevher amca ilk hamle tamamlandı. Yarın Türkiye Büyük Millet Meclisine Belgelerle açıklama yapılıp Maliye bakanımızın vekillikten azledilmesi istemini bildireceğiz eğer onlarda azlederlerse Maliye bakanını da tutuklayabileceğiz.
               Yani bir süre daha çok ama çok dikkatli olacağız nede olsa aslanı yaraladık şimdi olanca gücü ile saldırabilir ''
                ''Tamam yapacak başka bir şeyimiz uok zaten. Hadi herkes yataklarına bakalım yarın okullarınız var''
                Barbaros '' Evet aynen öyle bizde nöbeti devredeceğiz zaten sizi dışarıdan korumaya devam edeceğiz. Siz dışarı çıktığınızda yakın korumaya geçeceğiz''
                Az sonra herkes evine çekilmiş dinlenmeye başlamıştı. Yarın yeni bir gündü ve yeni yaşanacak şeylere gebeydi....