14 Şubat 2016 Pazar

ADI AŞK BÖLÜM 4 PART 8

           Perşembe sabahı erkenden kalkmıştı Cevher. Bugün sevdiği kızı görebilecek olmanın verdiği heyecandan .Eli ayağı zangır zangır titriyordu. Olduğu yerde duramıyordu.Bir an önce çıkmalıydı buradan. Ne karnının açlığı umurundaydı. Ne de arkadaşlarının günaydın dedikten onun sessizliğine bir anlam veremeyişleri. O bir an önce içinde sıkıştığı bu cendereden çıkıp sevdiği kızın yanında olmak, Onun sesini duymak, onun nefesini hissetmek, ona dokunmak, içindeki hasreti, özlemi bastırmak istiyordu.
           Ne yemek yiyebildi nede başka bir şey yapamıyordu. Apar topar giyindi.O gün okuldan izinliydi. Koşturarak okuldan çıktı. Nefes alamıyor,konuşamıyordu.Bir an önce taksiye binmek ve garaja gitmek istiyordu. Ama görünürde ne bir taksi nede bir başka araç vardı. Yer yarılmış yerin dibine girmişlerdi sanki.Meydana kadar koştu. İstanbul uyuyordu sanki. asıl bir tane taksi olmazdı.
Koşturmak bir an önce bir yerlerden bir taksi bulmak istiyordu. Garaj istikametinde koşturmaya başladı. Araba bulamıyorsa koşturarak giderdi; Yeter ki sevdiği kızın yanına gidebilsin.
           Az ötede duran bir taksi gördü. Koşturarak yanına geldiğinde  taksinin boş olduğunu gördü.Camı açıktı demek ki yakınlarda bir yerdeydi. Gözleriyle etrafı taradı. Az ilerde bir çay ocağı vardı önünde de kahvaltı yapan insanlar.Hızla oraya yöneldi. Çay ocağına geldiğinde nefes nefeseydi.
          '' Affedersiniz.Öncelikle afiyet olsun.Şuradaki taksinin şoförü burada mı acaba''
         Kahvaltısını yapmakta olan ellili yaşlarında kırlaşmış saçları ve gözünde takılı olan gözlükleri ile masasında oturan Cevher'e yanıt verdi
         '' Evet delikanlı benim o taksinin şoförü. Taksimi lazımdı''
         '' Evet abi taksi lazım.Bir an önce otogara gitmem lazım''
         '' Hayırdır evlat böyle soluk soluğa kaldığına göre otobüsünü mü kaçıracaksın''
         '' Yok abi misafirlerim gelecekte. Onları garajda bekletmek istemiyorum''
         '' İki dakika bekle şu kahvaltımı bitireyim olur mu''
         '' Peki abi''
         '' Cevat gence de bir çay ver''
         '' Gerek yoktu abi''
         '' Olsun sen çayın iç hem dinlenmiş olursun,Hemde beklerken  bir şeylerle oyalanmış olursun''
         '' Teşekkür ederim''
         '' Çay benden yalnız ama ödemeye kalkışmak yok anlaştık mı''
         Cevher gülümseyerek. '' Peki abi''
         '' Buyur delikanlı çayın''
         Gelen elinde dumanı tüten bir bardak çay olan çaycı idi . Cevher teşekkür ederek çayını alıp yudumlamaya başladı.
          '' Sakin ol delikanlı''
          Konuşan taksiciydi.
          '' Anlamadım abi''
          '' Sakin ol diyorum delikanlı neyini anlamadın''
          '' Sakinim de ondan abi''
          '' Ama bacakların öyle söylemiyor''
          Cevher bacaklarına baktı.Farkında bile değildi ama bacakları sürekli olarak sekiyordu. Hemen tam tabanını yere basarak sekmeyi durdurdu. Taksici gülümseyerek.
          '' Hadi kalk kalk belli ki senin sabırsızlığın var kalanını takside yerim artık. Cevat gel hesabını al''
          Çay ocağına hesabı ödedikten sonra. Kalan yiyeceklerini güzelce sarıp yanına aldı.
          '' Hadi bakalım delikanlı gidelim''
          Taksiye gidene kadar Taksici yemeğini neredeyse bitirmişti. Taksiye bindiler. Taksici arabasını çalıştırıp yola koyuldu. Kahvaltısını da bitirmişti. Kağıdı buruşturup taksinin kapısının cebine tıkıştırdı.
           '' Sonra çöpe atarım. Söyle bakalım delikanlı okuyormusun sen''
           '' Evet abi Galatasaray lisesinde''
           '' O okulda okuduğuna göre ailen varlıklıdır herhalde''
           '' Yok abi değiller. Ben spor bursu ile okuyorum orada''
           '' Spor mu hangi sporu yapıyorsun futbolcumusun''
           '' Yok abi basketbol''
           '' Keşke futbolcu olsaydın. Para orada''
           '' Şikayetçi değilim abi Şükür okul da Kulüpte bana iyi bakıyorlar.''
           '' Galatasaray basketbol takımında da oynuyorsun o zaman''
           '' Evet abi''
           '' Desene şuna sabah sabah ünlü birini aldım arabaya''
           '' Estağfurullah abi ne ünlüsü. Sadece bir basketbolcuyum hepsi bu''
           '' Helal olsun sana. Nerelisin''
           '' İzmir abi''
           '' Güzel şehir. demek oradan buraya hem okumaya hem sporunu yapmaya geldin''
           '' Evet abi''
           '' Yolcuların İzmir'den o zaman''
           '' Evet abi İzmir'den''
           '' Annenle baban mı''
           '' Hayır abi değil. Nişanlım ve ailesi''
           '' Nişanlın mı'' Şaşkınca söylemişti bunu
           '' Evet abi nişanlım. Geçtiğimiz yaz nişanlandık''
           '' Delikanlı çok erken değil mi bu işler için''
           '' Değil abi''
           '' Bence erken''
           '' Abi kaç yaşındasın yanlış anlama lütfen sorumu ama''
           '' Elli altı yaşındayım delikanlı''
           '' Evlimisin  abi''
           '' Evet evliyim ve üç tanede çocuğum var''
           '' Allah bağışlasın abi. Bir soru daha sorabilirmiyim''
           '' Tabi buyur delikanlı''
           '' Severek mi evlendiniz abi birbirinizi''
           '' Evet delikanlı tam yirmi dört sene oldu''
           '' Allah daha da uzun yıllar mutluluklar içinde olarak yaşamanızı nasip etsin abi''
           '' Sağ ol delikanlı. Darısı başına diyeyim o zaman''
           '' Sen de sağ ol abi İnşallah''
           '' İyide delikanlı önünüzde daha uzun yıllar var neden bu acelecilik onu anlamadım''
           '' Abi sana soruları sormamda ki amaç ta buydu zaten. Abi ne kadar yaşayacağımızı belirleyen bizler olsaydık, dediğin doğru olurdu. Ama maalesef bizler değiliz bunu belirleyen. Belki bir dakikamız var belki elli belki de yüz senemiz var geride kalan. Peki bu kalan ömrümüzü öylesine, yalnız geçirmek yerine sevdiğin bir insanla geçirmek daha güzel değil mi, Onun yanın da olmak, onla yaşlanmak. Çoluk çocuğa karışmak. Her sabah, her an onu görebilmek. Onu yaşamak onla yaşamak daha güzel değil mi''
            '' Delikanlı ben elli altı yaşındayım ama inan bana hiç senin gibi düşünmedim''
            ''Aslında düşündün biliyor musun abi. Sadece bunu düşündüğünün farkına varmadın.''
            '' Nasıl yani''
            '' Sevdiğin kadın ile evleneceğin o günleri bir düşünsene abi.O heyecanını o telaşını. Onla geçireceğin bir ömrü hayal ederek yaşamadın mı o günleri. Şimdi sadece hayatın telaşından unutmuş gibi hissediyorsun  abi ama bilinç altında hep bir yerlerde var o sevgiyi koruyabildiyseniz abi''
            '' Delikanlı sen sporcu olduğuna eminmisin''
            Cevher gülerek '' Evet abi eminim''
            '' Adın ne demiştin delikanlı''
            '' Dememiştim abi adım Cevher''
            ''Bende Kemal.Memnun oldum''
            '' Ben de Kemal abi''
            '' Biliyor musun dün gece yatarken biri bana bak yarın sabah yanına bir genç sporcu gelecek ve sana bu hayatta en önemli şeyin ne olduğunu hatırlatacak dese gülerdim. Ama  gerçekten öyle oldu. Yaşam telaşından neyin bizim için önemli olduğunu unutuyor muşuz. Arada biri çıkıp bunu hatırlatması gerekiyormuş. Sağ ol delikanlı.''
            '' Estağfurullah ne haddime abi size bir şeyleri anımsatmak. Siz zaten bunları benden daha iyi biliyor ve yaşıyorsunuz''
             '' Hay Allah'ım ya yeter delikanlı yeter. O kadar alçak gönüllü olma.Bak senden çok çok büyüğüm ama inan şu an senden küçüğüm gibi hissediyorum''  
             '' Abi ben''
             '' Teşekkür ederim Cevher çok teşekkür ederim. Geldik otogara''
             '' Evet abi konuşmaya daldığımızdan nasıl geldiğimizi bile anlamadık. Sağ ol abi sayende bu yolculuk katlanılır hale geldi. Yoksa bu yol bana bitmek bilmezdi''
             '' Delikanlı iznin olursa bekleyebilir miyim sizi burada''
             '' Abi geldiler mi gelmediler mi bilmiyorum.Gelmedilerse kaçta geleceklerini de bilmiyorum Ekmeğinden etmeyeyim seni''
             '' Nasibimiz kadar kazanırız be delikanlı. Bugünkü nasibimde senmişsin. Bereketli güzel bir nasip''
            '' Teşekkür ederim abi umarım dediğin gibi olur senin için..''
            '' Şu arabayı şuraya park edeyim. Ben burada bekliyorum sizi''
            '' Abi bak''
            '' Hadi sen gir içeriye ben buradayım''
            '' Peki abi''
             Cevher arabadan inip otogara girdi .Henüz gelmemişlerdi.  İzmir yönünden gelen otobüs olup olmadığına dikkatle bakıyordu. Bir saat geçmemişti otobüs göründü.Camdan ona sevgi dolu gözlerle bakan Pınar'ı görmüştü. Birbirlerine el salladılar.Otobüs park etmiş kapılarını açmıştı. Yolcular teker teker inmeye başlamıştı. Pınar kapıya doru yaklaşıyordu. Pınarın kapıya doğru attığı her adım Dünyayı Cevhere yaklaştırıyordu. İçinde ki güvercin çılgıncasına kanat çırpıyordu. Pınar otobüsten indiğinde birbirlerine özlemle sarıldılar. Dünyayı unutmuş kendi küçük dünyalarında yaşamaya başlamışlardı. Cevher sevdiği kızın kokusunu ciğerlerine kadar çekiyor ve o muhteşem kokunun dışarıya çıkmasını istemiyordu. Pınar' da Cevherden farklı değildi. Öyle sımsıkı sarılmışlardı ki birbirlerine konuşmaya bile gerek kalmıyordu. Sarılarak aşkın en güzel hali yaşıyorlardı.
             '' Hey bide buradayız damat oğlum''
             Cevher kendine gelmiş Pınarın elini tutarak
             '' Hoş geldiniz babacığım'' diyerek kayın pederinin elini öptükten sonra aynısını Kayın validesinin de elini öperek
             '' Sizde hoş geldiniz anneciğim''
             '' Evlat nerede bu konservatuvar biliyormusun''
             '' Maçka da babacığım''
             '' Tamam oraya geçelim önce sonra kalacak bir yer buluruz. Pınar'ı bekliyorlar orada''
             Cevher otobüsten inen valizi de alarak
             '' Tamam babacığım araba dışarıda bizi bekliyor zaten hadi gidelim''
             Pınar sevdiği erkeğin elini sıkı sıkı tutuyordu.Hep beraber taksiye doğru gittiler. Ellerindeki eşyaları valiz ile beraber taksinin bagajına koyduktan sonra.Pınarın babası taksinin önüne geri kalan üçü de arka koltuğa geçtiler.
             '' Kemal abi Maçka ya gideceğiz''
             '' Tamam Cevher''
             Pınarın Babası '' Tanışıyorsunuz galiba''
             Taksici Kemal '' Yok bu sabah tanıştık''
             '' Bu sabah mı tanıştınız''
             '' Evet beyefendi  bu sabah tanıştık ve iyi  ki tanışmışız''
             '' Gerçekten mi''
             '' Evet gerçekten öyle''
             Cevher '' Babacığım ben sizi tanıştırayım babacığım''taksiciyi göstererek  ''Kemal abi'' Kayın babasını da taksici Kemal'e göstererek  ''Kayın babam Çetin''
             Taksici Kemal '' Memnun oldum efendim''
              '' Bende memnun oldum Kemal bey'' dedi Pınarın babası.
             Pınarın annesi Elif Hanım '' Söyle bakalım oğlum sen nasılsın iyimisin nasıl gidiyor okulun''
             '' Teşekkür ederim anneciğim şükür şimdi çok çok daha iyiyim. Siz geldiniz ya kötü olma şansım hiç kalmadı. Siz nasılsınız anneciğim''
             '' Şükür oğlum bizlerde iyiyiz. İzmir'den bol bol selam getirdik sana''
             '' Teşekkür ederim efendim sağ olsun gönderenlerin hepsi''
             '' Pınar'ım sen nasılsın''
             Pınar Cevherin gözlerinin içine bakarak
             '' Tahmin edemeyeceğin kadar çok mutluyum''
             '' Bende öyle Pınar bende öyle. Seni çok özledim'' sonuncusunu kısık sesle kulağına eğilerek söylemişti Pnar'ın yanıtı Cevher'in elini daha  bir kuvvetle sıkmak olmuştu''
             Taksici Kemal '' Cevher'i ziyarete mi geldiniz Çetin bey''
              Çetin bey '' Hem öyle hemde kızımızı konservatuvara getirdik Orada bir öğretmen kızımı dinleyecek eğer beğenirse buraya yerleşeceğiz galiba''
              '' Öylemi çok sevindim. İnşallah istediğiniz gibi olur''
              '' İnşallah Kemal bey. Benimde işlerim var burada iyi olur kalabilirsek''
              '' Nasipse kalırsınız. O zaman sizi konservatuvara götürüyorum Maçka'daki değil mi''
              '' Evet önce oraya gideceğiz. Neydi kızım hocanın ismi''
              '' Saadettin Arel babacığım''
              '' Ha işte önce Saadettin hocayla buluşalım sonra duruma göre hareket ederiz''
              '' Tamam Ben sizi beklerim''
              Cevher '' Kemal abi tüm gününü işgal etmiş olacağız ama ''
              '' Sorun değil Cevher dediğim gibi bugünkü nasibim sizlersiniz''
              '' Teşekkür ederiz Kemal abi''
              '' Rica ederim. Çetin bey siz ne işle meşgulsünüz''
              '' Ben ticaret yapıyorum Kemal bey.İthalat ihracat işleriyle uğraşıyorum.''
              '' İstanbul o işin merkezi Çetin bey''
              '' Evet aynen öyle Bana da iyi bir teklif geldi. Kızların okulu yüzünden bu teklifi  değerlendiremiyordum şimdi nasipse değerlendirme şansım doğdu''
              '' Hayırlısı Çetin bey. Maçka'ya yaklaştık birazdan konservatuvarın önünde oluruz''
              '' Peki teşekkür ederim''
              Az sonra Konservatuvarın binası görünmüştü. Taksici Kemal arabayı uygun bir yere park ederek.
              '' Ben sizi burada bekliyorum''
              Çetin bey '' Yok yok buyurun sizde gelin bizimle. Tabi gelmek isterseniz''
              '' Gerçekten mi çok sevinirim''
              '' Eee ne duruyoruz o zaman gidelim. Valiz ve eşyalar  arabada kalsa olur değil mi. sadece kemanı alalım''
              '' Elbette Çetin bey kapıları kilitledim. Bir şey olacağını sanmam''
              '' Tamam o zaman ''
              Hep beraber içeri girdiler. Karşılarına çıkan ilk görevliye Saadettin öğretmenin yerini sordular.
              Görevli '' Saadettin müdürümün odası üst kattadır efendim''
              Çetin bey '' Kendisi burada mı peki''
               '' Evet beyefendi. İzmir'den misafirleri gelecekmiş onları bekliyor''
               '' Öylemi o zaman fazla bekletmeyelim hocamızı''
               ''Müdür beyin bekledikleri sizlermiziniz''
               '' Başka birilerini daha beklemiyorsa İzmir'den gelenler bizleriz''
               '' Buyurun o zaman ben sizi götüreyim''
               '' Teşekkür ederim zahmet olacak size de ''
               '' Ne zahmeti efendim görevim. Buyurun böyle''
               Görevli önde Cevherler arkasında üst kata çıktılar. Üstünde müdür yazan bir kapının önüne geldiler. Görevli usulca kapıyı çaldı. İçeriden
               '' Girin''
               Görevli kapıyı açtı.
               '' Müdür bey İzmir'den  misafirleriniz geldi''
               '' Teşekkür ederim Can bey. Bekletmeyin misafirlerimizi içeri alın lütfen''
               Görevli Kapıyı iyice açarak Herkesin içeri girmesini sağladı. Sonra usulca kapıyı kapattı.
               Saadettin bey Oldukça yaşlı, zayıf uzunca boylu  önüne doğru dökülmüş bir kaç saç teli olmasına rağmen üstlerinde hiç saçı olmayan. Gözlüklü ve takım elbisesi ile tam bir İstanbul beyefendisiydi.
               Çetin bey içeri girerken herkes adına selam vermişti.  Saadettin bey gelen misafirleri ayakta karşılamış tek tek herkesin elini sıktıktan sonra koltuklara oturmalarını rica etmişti.
                '' Buyurun lütfen şöyle oturun''
                '' Teşekkür ederim efendim Ben Çetin Tekin eşim Elif Tekin,Kızım Pınar,Nişanlısı Cevher ve İstanbul'dan bize yardımcı olan aile dostumuz Kemal bey ''
                '' Hepiniz hoş geldiniz. Bendeniz de İstanbul belediye konservatuvarı genel müdürü Saadettin Arel''
                 Sonra Pınar'a dönerek. ''Demek Leyla öğretmenin öve öve bitiremediği  öğrencisi sensin.'' Cevhere dönerek   ''Sende bu güzel kızımızın nişanlısının demek ki. Leyla öğretmeniniz ikinizden de çok bahsetti. Gelmenize çok sevindim ve kızım Pınar seni dinlemek için çok sabırsızlanıyorum''
                 Çetin beye dönerek.
                 '' Sizlere bir şeyler ikram etmeme müsaade ederseniz çok müteşerrif olurum''
                 '' Zahmet olmasın Saadettin bey''
                 '' O ne demek onur duyarım. Size ne ikram edebilirim Elif hanım''
                 '' Zahmet vereceğiz sizlere ama''
                 '' Dediğim gibi Elif hanım bu bize zahmet vermez ancak onur verir''
                 '' Teşekkür ederim bir çay alayım o zaman''
                 '' Siz Çetin bey''
                 '' Zahmet olmazsa bede çay alayım o zaman''
                 '' Kemal bey siz''
                 '' Bende çay alabilirim''
                 '' Çocuklar siz''
                 Pınar ve Cevher birbirlerine baktılar.
                 Cevher '' Bizde çay alabiliriz öğretmenim''
                 Saadettin bey Cevher'in öğretmenim demesinden oldukça hoşlanmıştı. Kapıyı açtı. Dışarı seslendi.
                 '' Can bey bize güzel demlenmiş sıcak ve taze yedi adet çay göndertirmisiniz. Birde o güzel kurabiyelerden de getirtirseniz çok utlu olurum''
                 '' Tabi efendim hemen ilgileniyorum''
                 Saadettin bey kapıyı usulca kapattıktan sonra kendi de makam koltuğuna değil boş kalan bir koltuğa yerleşerek.
                 '' Umarım yolculuğunuz güzel geçmiştir''
                 '' Evet uzun ama güzel bir yolculuk oldu. Sağ olun''
                 '' Pınar kızım bu keman çalma zevkin nereden oluştu''
                 '' Anne annem de çalarmış öğretmenim Onu seyrederken bende çalmak istedim.Anne annem de sağ olsun hiç üşenmedi bana da öğretti''
                 '' Çok güzel sen sporda yapıyormuşsun galiba öyle mi''
                 '' Evet öğretmenim bende nişanlım gibi basketbol da oynuyorum''
                 '' Ne güzel. Siz Çetin bey ne işle uğraşıyorsunuz''
                 '' İthalat İhracat efendim''
                 '' Eşiniz hanımefendi de ev hanımı  yanılmıyorsam''
                 '' Evet efendim eşim ev hanımıdır''
                 '' Oğlumuzu öğrendik zaten değil mi oda basketbolcu ve öğrenciymiş.Siz Kemal bey anladığım kadarı ile İstanbullusunuz galiba''
                 '' Aslen Boşnağım müdür bey ama İstanbulluyum diyebilirim elli üç yıldır buradayım. Ben taksicilik yapıyorum efendim''
                 '' Sevindim. Çetin bey eğer kızınız burada kalırsa zor olmayacak mı sizin için. Gerçi bu iki genç insan için güzel olacağı kesinde sizin iş durumunuz sorun teşkil etmeyecek mi''
                 Aslında etmeyecek efendim bende buradan bir iş teklifi aldım. Eğer olursa ailecek İstanbul'a yerleşeceğiz''
                  '' Ala''
                 Kapı çalındı. İçeri orada çalışan bir hizmetli olduğu her halinden belli olan  bir bayan elinde tepsi ile girdi.
                 '' Çaylarınızı getirdim müdür bey''
                 '' Sağ olun misafirlerimize ikram ederseniz sevinirim''
                 '' Derhal müdür bey''
                 Çaylar içilip kurabiyeler yenildikten sonra.
                 Saadettin Bey ''Pınar kızım eğer yorgun değilsen seni dinlemek isterim''
                 '' Elbette öğretmenim yorgun değilim''
                 '' Peki o zaman hadi aşağıda hazırladığımız odaya geçelim. Çetin bey sizlerden izin istiyorum kızınızı biraz ayıracağım sizden. Sizleri burada misafir edeceğim sakıncası yoksa. Cevher oğlum sende bize katılır mısın rica etsem''
                 '' Tabi Öğretmenim. Babacığım izin verirmisiniz''
                 '' Tamam oğlum siz gidin biz burada bekleriz''
                 Saadettin bey '' Teşekkür ederim fazla uzun sürmeyeceğine emin olabilirsiniz. Gençler benimle gelin lütfen''
                 Cevher ve Pınar yerlerinden kalkarak Saadettin beyi takibe başladılar. Alt kata indiler. Bir kapının önüne gelince.  
                  '' Pınar kızım siz içeri geçin ben bir on dakika sonra geleceğim. Sen bu arada akordunu falan ayarla kemanının''
                  '' Tabi efendim''
                  Saadettin bey giderken Cevher'e göz kırpmayı da ihmal etmedi. Cevher de Pınar da anlamıştı. İki sevgiliyi bir süre baş başa bırakmak istemişti.. İçeri girip kapıyı kapatmaları ile birlikte birbirlerine sarılmaları bir oldu. Cevher sevdiği kızın Pınar da sevdiği gencin yüzünü okşuyordu.
                  Cevher '' Dünya gözüm seni çok özledim.''
                  Pınar sevdiği erkeğin göğsüne attı başını. Bir süre öylece sarıldılar.Cevher sevdiği kızın saçlarını okşuyor her telini tek tek öpüyordu. Pınar sevdiği adamın göğsüne başını gömmüş sevinç göz yaşları döküyordu.Cevher Pınar'ı çenesinden tutup yüzünü kendi yüzüne çevirdi. Pınarın gözünden akan yaşları görünce
                 '' Benim meleğim ağlıyor mu yoksa''
                 '' Sus ve öp beni aptal''
                 Cevher Pınar'ın bu sözünü asla iki defa  söylemesine izin vermedi .  İki sevgilinin dudakları özlem, hasret ve aşk ateşiyle birleşmişti.Şimdi dünya da sadece ikisi vardı. Başka hiç bir şey yoktu. Bu dünya sadece onların bir araya gelmesi için yaratılmıştı. Öyle istek ve arzu ile dudaklarını birleştirmişlerdi.
                 Kapı çalındı. Hemen kendilerine çeki düzen verdiler. Ama gözlerindeki aşk ateşi onları ele veriyordu ve Saadettin müdür bu konuda çok tecrübeli bir öğretmendi. İçeri girer girmez ortamdaki aşk ateşinin farkına varmıştı. İçinden '' Şimdi benim kızım hazır bence çalmaya'' dedi
                 '' Pınar kızım son bir kez daha akordunu yap bakalım Cevher sende benim yanıma gel oğlum''
                '' Tabi öğretmenim''
                Pınar akordunu yaptı. Kemanı boynuna yerleştirdi. Gözlerini sevdiği adamın gözlerine dikti.
               '' Senin için aşkım'' dedi.
               Kendini bir odada Saadettin beyin de yanlarında olduğunu unutmuş. Gözleri sadece sevdiği adamı görüyordu. Keman bir süre sonra ağlamaya başlamıştı. Pınar çaldıkça coşuyor coşuyor coşuyordu. Saadettin bey duyduğu ve gördüğü şeyden mest olmuştu.
              '' Aman Allah'ım bu bu görülmüş bir şey değil'' diyordu. '' görülmüş bir şey değil'' Pınarın çalmasını durdurabilirdi ama oda kemanın sesine ve Pınar'ın keman çalmasına hayran kalmış durdurmaya kıyamıyordu. Pınar'ın çalmasını bitirene kadar bekledi. Pınar çalmasını bitirince. Kemanını aşağıya indirdi.Sevdiği adama baktı
             '' Beğendin mi aşkım''
             Cevher sevdiği kızın kollarına attı kendini ve dudakları tekrar birleşti.
             '' Çok beğendim aşkım çok beğendim'' diyordu
            Dudakları birbirinden ayrıldığında ancak anlayabildiler odada yalnız olmadıklarını  Odanın içi alkış sesinden geçilmiyordu. Dışarıda müziği duyan, müziğin ahengine kapılmış. Sessizce içeri girmiş kimin çaldığını görmek ve o güzel müziği duymak istemişlerdi.
            Pınar ve Cevher utanmışlardı. Öyle ulu orta herkesi içinde öpüşmüşlerdi ama galiba bu kimsenin umurunda değilmiş gibi hissediyorlardı. Herkes Pınarın keman çalmasına aşık olmuştu. Alkışlar durmak bilmiyordu. Saadettin bey yanlarına geldi. İki genci de kolları ile sararak
           '' İşte bu aşkın müziği'' diyordu ''ve bunu ancak büyük bir aşk böyle çaldırabilir'' diyordu.
           '' Siz ikiniz asla ayrılmamalısınız. Ve sen Pınar kızım Hoş geldin''
           '' Yani hocam''
           '' Evet kızım artık bizimlesin. Siz ikinizi birbirinizden ayırarak bir cinayet işleyemem''
           İki sevgili kimseyi umursamadan tekrar birbirlerine sarıldılar ve dudakları gayri ihtiyari birleşti. Onların bu sevgi dolu öpüşmeleri odadakileri daha da mutlu etmiş Onların ortama yaydıkları aşk ateşi hepsini cayır cayır kavurmaya başarmıştı.
           '' Hadi gidelim ailene haber verelim artık''
           Yukarı çıktıklarında hepsini ayakta bulmuşlardı. Aşağıdan gelen alkış seslerini duymuş ne olduğunu anlamaya çalışıyorlardı. Saadettin bey gözleri dolu dolu konuşmaya başladı.
           '' Çetin bey Elif Hanım kızınız bir harika. Gerçi hoş benim bir şey söylememe hacet yok alkışları duyuyorsunuz hepsi kızınız için. O bir dünya virtüöz adayı. Kızınızı kabul etmek benim ve konservatuvarım için bir onur olacak''
           '' Çok teşekkür ederim Saadettin bey''
           '' Ben bir şey yapmadım Bu tamamen bu iki gencin eseri''
           '' Anlamadım''
           '' Çocuklar lütfen beni ailenizle biraz baş başa bırakır mısınız ''
           Cevher '' Tabi  öğretmenim''
           Cevher Pınar ve Kemal bey dışarı çıkmışlar onları odada bırakmışlardı. Pınarın  dışarı çıktığını gören herkes onların yanına gelmiş o ikisine dokunmaya tebrik etmeye çalışıyordu.Kemal bey de anlamamıştı. Kemanı çalan Pınar'dı ama onlar yalnız Pınar'ı değil Cevher'i de kutluyorlardı.
           Kemal bey onlardan biraz ayrılmış tebrik edenlerden birini bir köşeye çekmiş merakını gidermeye çalışıyordu.
           '' Affedersiniz ama kemanı çalan kız değilmiydi''
           '' Evet beyefendi kız idi''
           '' Ama siz ikisini de tebrik ediyorsunuz''
           '' Beyefendi ben okulun müzik öğretmenlerinden biriyim. Çok güzel keman çalan piyano çalan insanlar gördüm ama bu bambaşka bir şeydi. Bu aşkın senfonisiydi.Çalan kadar onu çalmasına neden olan da kişide çok önemliydi. O sevdiği kişinin aşkı olmasa o aşk ateşi olmasa asla öyle kimse çalamaz''
           '' Kemal beyin de gözleri dolmuştu. Keşke bende dinleyebilseydim'' diyordu içinden. ''Bugünü hayatım boyunca unutmayacağım''
           Saadettin bey dışarıdan gelen sesleri göstererek.
           '' Duyuyorsunuz değil mi Çetin bey''
           '' Evet efendim bu kızımın başarısı''
           '' Yanlış düşünüyorsunuz Çetin bey Bu aşkın başarısı''
           Elif Hanım '' Nasıl yani Saadettin bey''
           '' Bakın ben ömrümü müziğe adamış bir adamım. Dünyanın pek çok yerinde pek çok müzisyen dinledim. Pek çoğu ile de arkadaş oldum. ama kızınız gibi çalanını hiç görmedim. Kızınızı böyle çalmaya sevk eden şey sevdiği erkeğin ona olan aşkı bunu başka türlü açıklayabilmemin olanağı yok''
           Çetin beyde Elif hanım da duyduklarına inanamıyordu.
           '' Bakın Çetin bey. Bakın Elif hanım eğer bu iki genç herhangi bir nedenden ayrılırlarsa Kızınız Pınar ölür Cevher de ölmese bile yaşayan ölüye döner. Onları ayakta tutan bu aşkları. Onları bu hayatta yaşatan tek sebep,birbirlerine olan aşkları. Ben böyle büyük bir aşkı sadece romanlarda olur sanırdım. Şimdi gözlerimle gördüm. Kulaklarımla duydum. Kalbimle hissettim''
           Saadettin bey durdu. Gözlerinde yaş toplanmıştı.Cebindeki mendili kullanarak Gözlerinden süzülmeye hazır göz yaşlarını sildi.
            '' Artık bende bu büyük aşkın bir hizmetkarıyım''
            Çetin bey '' Ne diyorsunuz siz''
            '' Aynen duyduğunuzu söylüyorum Çetin bey. Bu aşka ancak hizmet edebilirim. Kızınız ve siz hoş geldiniz.''
            '' Yani kızım burada kalacak mı  Saadettin bey''
            '' Elbette kalacak böyle bir virtüözü kabul etmemek hem müziğe hem aşka ihanet olur''
            Büyük baba gözlerinden akan göz yaşlarına engel olamıyordu. Anlatırken o anları tekrar tekrar yaşıyordu. Zülal ile Pınar artık büyük babanın aynanın karşısında söylediği her sözü neden ve kime söylediğin biliyorlardı. Büyük baba yataktan neden ölmüş gibi kalkıyordu şimdi daha iyi anlıyorlardı. Büyük baba her gece ölüyor sabah 6.30 da hayata yeniden dönebilmek için kemanın müziğine ihtiyaç duyuyordu. Çünkü onu çalarken karşısında hep sevdiği kadın Pınar'ı oluyordu. Şimdi pek çok şey netleşmişti  Peki ne olmuştu onlara. Neden ayrılmak zorunda kalmışlardı. Pınar o ayrılıktan sonra Saadettin beyin dediği gibi gerçekten ölmüş müydü yoksa hala bir yerlerde büyük baba gibi yaşıyor muydu. Ve büyük baba neden her sabah 6.30 da kemanını çalmaya başlıyordu . O kadar çok bulunması gereken sır vardı ki  bu sırların yanıtını da er geç bulacaklarına inanıyorlardı. Acaba kendilerinin  de böyle bir aşk yaşama şansları olacak mıydı. Kim bilir belki de yaşayacaklardı.
             
           
   

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder