7 Ocak 2016 Perşembe

ADI AŞK BÖLÜM 3 PART 4

          AŞK EN BÜYÜK MUTLULUĞUNUZ OLABİLECEĞİ GİBİ
                                                               EN BÜYÜK ACINIZDA OLABİLİR
                                                                                                       Yüksel ŞEKER
   
           Cevher ve Hayati Akün hotel'deki odalarına yerleştiler. Cevherin gözleri her yerde Pınarı arıyordu. Galiba bunun adına aşk diyorlardı. Cevher bu yeni duygunun kıskacındaydı. Daha önceden varmıydı,yoksa yenimi oluşmuştu bu duygu.Bunu bilemiyor ama bütün hücreleri ile Pınarın şu an yan odada olmasını istiyordu. Hayati
          '' Ne o oğlum eşyalarını dolaba yerleştirmeyecekmisin''
          Yerleştiriyorum şimdi''
         Kapı çalınınca ikisi de kapıya baktılar az sonra kapı açıldı. İçeri hotelin görevlisi girdi.
         '' Gençler yarım saat içinde kahvaltı katında olmanız isteniyor''
         '' Tamam teşekkür ederiz''
         Görevli konuşmasını bitirmiş odadan dışarı çıkmıştı.Cevher
        '' Duşumuzu alıp inelim aşağıya.''
        '' İlk sıra benim'' dedi Hayati
        '' Tamam ama çok oyalanma banyoda.''
        Cevher ve Hayati duşlarını yapmış. Kahvaltı salonuna inmişlerdi. Gördükleri karşısında şaşkına döndüler masalar üç sıra şeklinde birleştirilmiş ve  sandalyelerin neredeyse tamamı kendi yaşıt olduklarını sandıkları çocuklarca doldurulmuşlardı. Kendilerine boş bir sandalye bulup genel bir selam vererek oturdular. Bazılarını tanıyorlardı. Maç yapıp yendikleri okulların çocuklarıydı ama çoğunu ilk defa görüyorlardı.
         Bütün sandalyeler dolunca masalara kahvaltı servisi yapılmaya başlandı. zaten ana malzemeler masanın üstündeydi ama masada eksik olanlarda az sonra tamamlandı.üç sıra dizilmiş masaların oturma konumuna göre en önünde iki masa  ve sekiz tane sandalye vardı. Az sonra üçü eşofmanlı diğerleri takım elbiseli sekiz kişi masaya oturdular.Herkesin gözü onlardaydı.
         Masaya oturanlar kendilerine yapılan servisin tamamlanmasını beklediler. Sonra takım elbiseliler den en ortada oturanı ayağa kalktı.
         '' Merhaba gençler. Hoş geldiniz''
        Hep bir ağızdan ''sağol'' çıkmıştı bir salon dolusu gencin ağızlarından. Takım elbiseli adam konuşmaya devam etti. Orta boylu kumral güleç yüzlü bir adamdı konuşan.
        '' Beni tanıdığınızı sanmıyorum. önce kendimi sonra masadaki arkadaşlarımı tanıtayım sizlere.Ben Türkiye gençlik ve spor bakanı Atilla Dal. Yanındaki arkadaşım Türkiye basketbol fedarasyon başkanı Alaaddin Köse. Diğer yanımda duran arkadaşım Ankara basketbol bölge başkanı Haldun Yıldırım''
         Bakan bey herkesi tanıtırken gösterdiği kişiler sırayla ayağa kalkıyor ve selam veriyorlardı. önce takım elbiselileri tanıttı sonra eşofmanlılara geldi.
         ''Milli takımlar baş antrenörümüz Nedim Bıçakçı. Yıldız ve genç milli takım antrenörlerimiz Doğan Güzelköylü ve Turan Şeker''
         Bakan bey masadaki herkesi tanıttıktan sonra.
         '' Evet gençler şimdi neden buraya topladık sizleri kısaca anlatayım sonra sözü sizlerden sorumlu hocalarınıza vereceğim. Türkiye'nin dört bir yanından tespit edilmiş gelecek vaad eden gençlersiniz. Buraya geleceğin milli takımının temellerini oluşturmak için toplanmış altmış kişisiniz.Burada sıkı bir çalışma ortamı içinde olacaksınız. Sözü Nedim hocama bırakırken hepinize başarılar diliyorum'' dedi ve sandalyesine oturdu.
         Nedim hoca uzun boylu sarışın gözlüklü ve sert görünümlü biri idi. Konuşmaya başladı
         '' Arkadaşlar Türkiye'nin dört bir yanından geldiniz Van dan Muş'tan Trabzon'dan Antalya'dan İstanbul ve İzmir bunlardan bazıları. Toplam altmış kişisiniz ilk etap antrenmanlarımız onbeş gün sürecek bu on beş günlük süre sonunda üzülerek söylüyorum bazı arkadaşlarımız evlerine gidecek.
Kalanlar bir haftalık bir çalışmaya daha tabii tutulup evlerine gönderilecekler. Yani anlayacağınız sizi zor bir on beş gün bekliyor.Bu süreç içinde bazı kurallarımız var onları da size Doğan hocam anlatacak.''
        Doğan hoca her hali ile eski bir basketbolcu olduğu belli olan uzun boylu kaslı yapısı siyah ve gür saçlarıyla konuşmaya başladı.
        '' Arkadaşlar pek çoğunuzla on beş gün bazılarınızla yirmi bir gün beraber olacağız. Bu süreç içinde günde üç idman yapacaksınız. onun için uymanızı istediğimiz kurallarımız var.Şimdi sizlere kısaca anlatayım.''
       '' Öncelikle kesinlikle sigara alkol gibi şeyler yasak içerken görülen herkes yeteneğine bakılmadan evlerine gönderilirler. Hotel den izinsiz ayrılmak yok.Arkadaşlarınızla kavga etmek küfürlü ve hakaret içeren konuşmalar yapmak yok. Günde üç idman yapacaksınız ki bunlardan bazıları uzun ve çok yorucu olacak.O yüzden yemekler haricinde odalarınıza gidin denildiğinde odalarınıza gidip duşunuzu alıp dinlenmenize bakacaksınız. O saatler içinde başkasının odasında bulunmak yok. Sizler fiş dağıtacağız çay kahve ve benzeri ürünler için o sınırı aşmak yok. Mutlaka ziyaretçileriniz olacaktır. Gelen kim olursa olsun görüşme süreniz on beş dakikadan fazla olamaz.Eğer bir şeyler içmeniz istenirse siz ellerinizdeki fişi kullanacaksınız. Fişi erken biten yeni fiş talep edemez. Ona göre akıllı ve iyi kullanın fişlerinizi. Son olarak söylemek istediğim anlattığımız  bu kurallara uymayan arkadaşlar ebediyete kadar milli takım formasını unutabilir. Anlaşıldı mı''
        Hep bir ağızdan '' evet efendim''
        '' Duyamadım''
        Daha gür bir sesle
        '' Evet efendim''
        '' Anlamadım efendim mi''
       Hep bir ağızdan olanca güçlü ses tonuyla.
        '' Anlaşıldı Öğretmenim''
       '' Hah şimdi oldu.''
       Sözü Turan hoca aldı. Oda eski bir basketbolcu idi ama boyu Doğan hocadan daha kısa. açık kumral saçlara sahip oldukça genç görünümlü bir öğretmendi.
        '' Arkadaşlar antrenmanlarımız yarın sabah başlayacak. Sizlerle ben ,Doğan hoca ve arada Nedim hocamız ve şu an burada olmayan üç arkadaşımız daha ilgilenecek.Günün ilk saatlerindeki çalışmalarımız dayanıklılık  ve güç üzerine olacak  akşamın son antrenmanı teknik taktik üzerine olacak. Şimdi güzelce kahvaltılarınızı yapın. Sonra serbestsiniz hotel'in dışına çıkmadan ve fazla gürültü yapmadan birbirinizle tanışıp kaynaşın. öğle ve akşam yemeklerinde görüşeceğiz gene sizlerle. Hadi afiyet olsun sizlere.''
         Yemekler yenilmiş tanışmalar yapılmış yıllarca sürecek pek çok güzel arkadaşlığın temeli atılmıştı.
         Çok yoğun ve yorucu bir hatanın sonunda kurallara uyamayan on arkadaş evlerine gönderilmişlerdi. Bir antrenman sonrası yemekten gelinmiş Cevher ve Hayati odalarında dinleniyorlardı. Kapı çalındı Hotelin görevlilerinden biri
          ''Cevher Yurdakul'un ziyaretçileri var. aşağıya inmeden önce Turan hocanın yanına uğrayacakmışsın.''
          Cevher '' Tamam sağol'' demiş ve şaşkınlık içinde arkadaşı Hayatiye bakmıştı. Kim gelmişti acaba. İlk konuşan Hayati oldu.
           '' Ulen kaç tane maç yaptık .Kaç madalya kaç kupa kazandık kimsen gelmedi de. Şimdi burada ziyaretçin var.Kim lan bu gelen acaba. Bende merak  ettim ''
           '' Valla bende öyle Hayati herkesin bir ziyaretcisinin gelmesini beklerdim de kendiminkini asla.Gidip geleyim bakayım kimlermiş.''
           '' Gitmeden Turan hoca ya uğramayı unutma ha''
           '' Unutmam unutmam''
           Cevher aşağıya inmeden Turan hocanın anına uğramış. Ziyaretçi kuralları bir daha kendisine hatırlatılıp. Misafirinin yanına gönderilmişti''
            Cevher aşağıya ziyaretçi odasına geldiğinde gözlerine inanamadı. Gelen babası idi ve yanında altı yedi kişi daha vardı. Cevher her tarafı camlı görüşme odasına girmeden usulen kapıyı çalıp öyle içeri girdi.
            '' Hoş geldiniz efendim'' dedi tek tek kendisine uzatılan elleri öptü. Babasının yanına oturdu.Babası
           '' İşte benim aslan parçam arkadaşlar. Oğlum Cevher'' bunu öyle bastıra bastıra söylemişti ki Cevher utancından kıpkırmızı olmuştu.Babası devam etti
           '' Bu arkadaşlarımda oğlum Ankara'dan millet vekili ve partili arkadaşlarım. Seni ziyaret etmek istediler. Onun için geldik.''
           '' Hepinize teşekkür ederim geldiğiniz için. Yalnız sizlerden özür dileyerek söylemek zorunda olduğum bir kural var. Ziyaretçilerimizle ilgili. Yanınızda on beş dakikadan fazla kalamayacağım. Bu yüzden şimdiden özür dilerim''
           '' Aferin evlat bize de hatırlatıldı zaten bu kural ama senin de söylemen nazik ve güzeldi .Biz teşekkür ederiz sana. Burya hem seni görmek hemde başarı dileklerimizi iletmek için geldik. Seni gördük.Memnun ve mutlu olduk. Hakkı efendi Bu yakışıklıyla ne kadar övünsen azdır''
           Cevher bu söylenilen lafların altında ezilmiş başını öne eğmişti . Elindekifişlere baktı daha sadece bir çay içmişti diğerleri duruyordu. Misafirlerine döndü.
            '' Ne içersiniz efendim ''
            Yaşlıca olanı
           '' Sen mi ısmarlayacan evlat ''
           '' Evet efendim misafirlerimizde kullanabilmek için fişlerimiz var. İzniniz olursa ben ısmarlamak istiyorum''
           Yaşlıca olan adam
           '' Peki bu yakışıklıyı kırmayalım birer kahvesini içelim''
           Cevher kahveleri söylemiş Sonra sessizce büyüklerin kendisi hakkında söylenen övgüleri dinlemiş ve aşırı şekilde utanmıştı.Kahveler geldiğinde On beş dakikalık sürede dolmak üzere idi.
Cevher tekrar özür dileyerek zamanının dolduğunu izinleri olursa odasına çekilmek istediğini söyledi.Büyük bir anlayışla izin verdiler. Cevher herkese iyi günler dileğini sunarak odasına dönmek için ziyaretçi odasını terk etti.Odasına gitmeden ellerindeki fişlerle kahveleri ödedi elinde hiç fiş kalmamış hepsini kullanmıştı. Artık ekstra hiç bir şey içemezdi. Umurunda da değildi. Nede olsa babası onu Milli takım kampında ziyarete gelmişti.Mutluydu. gururluydu. Ama bilemezdi ki bu yaşamı boyunca her fırsatta babasının burnuna sokacağı şey olacağını '' Ben bütün arkadaşlarımı topladım yanına geldim üstelik sana ayakkabıda almışım.Sense ne yaptın yanımızdan kaçar gibi gittin. Beni kötü durumda bıraktın'' Bilemezdi ki bunu her duyduğunda keşke hiç gelmeseydin baba diyeceğini keşke o ayakkabıyı hiç almasaydın bana diye düşüneceğini. O sadece o anın gururunu yaşıyordu.
           On beş günlük süre dolmuş. Hem Cevher hem Hayati takımda kalmayı başarmıştı. Cevher o süreç içinde Anne babasından çok Pınarı özlediğini fark etmişti.Onu düşünmediği bir anı olmuyordu. İzmir'e gittiğinde ilk işi onu yani Pınarı görmek olacaktı.Şimdi on altı kişi kalmışlardı. O bir haftayı da yoğun bir şekilde çalışarak geçirmiş.Sonra evlerine gönderilmişlerdi .Artık milli takım sporcusu sayılırlardı. Dört ay sonra gene çağrılacaklar ve bir süre kamp yaptıktan sonra ilk milli maçlarına çıkacaklardı. Rakip Bulgaristan olacaktı.
           Cevher İzmir'e indiğinde sabah olmak üzereydi. Hayati ''Ben eve gideceğim'' dedi.Cevher ise ''Ben önce okula gideceğim'' dedi. Derdi okula gitmek değil Pınarı görebilmekti. Yönleri aynıydı beraberce gittiler Hayati evine Cevher okula.
           Cevher okula vardığında öğrenciler ilk derslerine girmişti. Bahçede Ferit hoca beden eğitimi dersinde idi. Cevherin geldiğini görünce yanına geldi.
           '' Aferin evladım sizinle gurur duyduk burada. Haberinizi aldık çok mutlu olduk.Sen neden bugün okula geldin ki evladım gidip dinlenseydin. Yarın gelirdin okula. İzinlisiniz zaten ''
          Cevher öğretmenine Pınarı görmeliyim diyemezdi ki. Yalana başvurdu.
          '' Okulumu özledim öğretmenim. Sınıf arkadaşlarımı öğretmenlerimi özledim. Hem derslerden çok uzak kaldık daha fazla uzak kalmak istemedim öğretmenim''
          Ferit öğretmen çocuklara topu verip siz oynayın çocuklar dedi. Cevherin elinden tuttuğu gibi okul müdürünün odasına gittiler.Okul müdürü Vasfi öğretmen onları kapıda karşıladı. Vasfi öğretmen orta boylu topluca beyaz saçlı konuşmayı çok seven bir öğretmendi. Konuşmaya başlamasın bitirmek bilmezdi. Öğrenciler özellikle soğuk havalarda o konuşmaya başladı mı '' Eyvah yandık'' derlerdi.
           Vasfi öğretmen Cevherin alnından öptü.
           '' Hoş geldin oğlum''
           '' Hoş buldum sağolun öğretmenim''
           Ferit öğretmen söze girdi.
           '' Müdür bey Cevher bizleri ve okulunu özlemiş eve gitmeden önce buraya gelmiş''
           '' Bizi i özlemiş. Bak sen başkasını özlemiş olmasın bu kerata''
           Cevher Müdür beyin bu  konuşması karşısında kızarmış bozarmış başını öne eğmişti.
           '' Yok vallah öğretmenim. Okulumu özlediğim için geldim'' Yalanını bir kez daha kullanmak zorunda kalmıştı.
           '' Peki şaka yaptım zaten evlat. İkinci dersten itibaren sınıfına girersin. Bugüne özel sivil giyinerek derse girmene izin veriyorum.Yarın kravatlı falan beklerim ona göre''
           '' Elbette öğretmenim teşekkür ederim''
           Ferit öğretmen dersine okul müdürü işlerinin başına dönmüş Cevher de Pınarı görebileceği zilin çalmasını beklemeye başlamıştı.ve sonunda Cevherin beklediği an geldi.Okulun teneffüs zili çaldı.
           Cevher merdivenlerin başına çıkmış. Hızla çarpan kalp atışlarını yavaşlatmaya çalışarak. Derslerinden çıkan öğrenciler asasına Pınarı görebilmek umuduyla bakıyordu.Az sonra Pınar ile Hülya merdivenlerin en üst noktasında göründüler. Cevher onu gördüğü an oraya yığılıp kalacağını zannetti. ''Tanrım ne kadar güzel'' diye içinden geçiyordu Gözlerini Pınardan ayıramıyordu. Büyülenmiş gibi kilitlenmiş kalmıştı ona. Pınar ve Hülyada onu görmüştü. Özellikle Pınar onu görünce gözleri ışıldamış,Yüzüne muhteşem bir gülümseme yerleşmişti. Yada Cevher öyle olmasını istediği için öyle görüyordu.
           Cevheri gören Pınar ve Hülya koşturarak Cevherin yanına gelmişti.Cevher Hülyayı görmüyordu bile. Pınar'a '' Seni çok özledim Pınar sensiz orası cehennem gibiydi,Şimdi ise cennetimdeyim ve içimde milyonlarca sensizlikten kuruyan nehirlerim akmaya. Dünyamı sulamaya. İçimde papatyalar, güller, zambaklar canlanmaya başladı''demek ve ona doyasıya sarılmak istiyordu.
Sadece
            '' Günaydın,Nasılsın Pınar'' diyebildi.Gözlerini pınardan ayıramadan
            Hülya
            '' O ooo Bize günaydın yok mu''
            Cevher ilk defa yalnız olmadılarını anlamış Hülyanın konuşması sonucunda onun  varlığını fark etmişti.
           '' Olmaz mı Günaydın Hülya nasılsın''
           Pınar susuyor ve gözlerini Cevhere kitlemiş bakıyordu.Cevher ise zaten Pınardan başkasını görmüyordu bile.Hülya
          '' Nasıl geçti,Ne oldu,Hayati nerede.O neden gelmedi okula.''
          Cevher soru bombardımanına tutulmuştu. Umurunda bile değildi. O bombardımana bakmıyor dinlemiyordu bile.Sadece sevdiğine bakıyor. Anı yaşıyor.Özlemini gidermeye çalışıyordu. Hülya
          '' Hey kimle konuşuyorum'' diyerek Cevheri dürttü.
          Cevher dürtülmeyle kendine gelir gibi oldu
          '' Efendim Hülya''
          '' İki saattir soru soruyorum sana yanıt vermiyorsun''
          '' Şeyy kusura bakma.Yoldan yani geldim de ondandır''
          Pınar.
          '' Yeni mi geldiniz İzmir'e''
          Cevher Pınarın gözlerinin içine bakarak
          '' Evet yeni geldik''
          '' Neden evine gitmedin de okula geldin ki. Kaç gündür yoksun.Seni özlemişlerdir''
          Cevher
          ''Okula geldim Çünkü sen okuldasın'' diyemedi
          '' Okuldaki derslerden çok uzak kaldım bir an önce arayı kapatabilmek için okula geldim'' Yalanını kullandı. Oysa görmek istediği tek şey tüm güzelliğiyle karşısında duruyordu.Cevher anın durmasını ve Pınarın yanından hiç gitmemesini istiyordu.Ama teneffüs beş dakika idi ve zil çalmıştı.
          '' Şimdilik anlatmaktan kurtuldun ama bir daha ki teneffüste her şeyi anlatacaksın. Anlaştık mı''           Cevherinde istediği o sayılırdı zaten. Pınarın yanında olmak.
          '' Tamam söz anlatacağım''
          Cevher ondan sonraki derslerde tam bir ablukaya alınmıştı.Cevherin istediği Pınarla baş başa kalabilmekti ama asla mümkün olmadı.
          Son ders bitmiş okul dağılıyordu. Cevher Pınar Hülya ve Hayriye okuldan beraber çıkmışlardı.Yol boyunca konuştular Önce Hayriye evinin önünde ayrıldı.Sonra Pınar ve en sonunda Hülya da evinin önünde kalmıştı. Cevher artık yalnızdı. DÖNDÜ Pınarın evinin etrafında belki onu görürüm diye bir tur attı ama sonuç alamadı. Pınarı o gün bir daha göremeyecekti.Evinin yolunu tuttu.
           Eve vardığında Annesi bahçede çamaşır yıkıyordu.
           '' Ben geldim'' diye seslendi Cevher
           Annesi tepki vermemişti.Cevher annesinin ona koşup sarılmasını beklemişti ama annesi bırak koşturmayı kafasını bile yaptığı işten ayırıp ,gelen oğluna bakmaya zahmet bile etmemişti.Cevher kendini yirmi bir gün dışarıda kalmış biri olarak değil de okulundan evine dönen çocuk gibi hissetti. Oysa o annesine sarılmak istiyordu.ve korkarım bu hiç bir zaman olamayacaktı.
          Cevher evine geçti. Eşyalarını çıkardı. Annesi dışarıdan seslendi
          '' Çamaşır yıkıyorum yıkanacaklarını getir de yıkayayım''
          Cevher kirlenmiş eşyalarını toplayıp annesinin önüne bıraktı. Annesi sesini çıkarmadan kirli eşyaları çamaşır yıkadığı leğenin içine renklileri ayırarak önce beyazları attı yıkamaya başladı.Cevher de içeri geçti tahtadan yapılmış divana uzandı ve hayatındaki en güzel şeyi Pınarı düşünmeye başladı. ''Acaba oda beni düşünüyor mu'' aklındaki soru buydu. Yanıt veremediği tek soru da buydu. Pınarı düşünürken birazda yol yorgunluğundan kendinden  geçmiş uyuyup kalmıştı.
          Uyandığında üstünün örtülmüş olduğunu görmüştü. Annem dedi. Evet yanılmamıştı. Annesi çamaşır yıkamasını bitirmiş içeri girdiğinde oğlunun uyuduğunu görünce üşümesin diye üstünü örtmüştü.Annesi her zaman '' Uyuyanın üstüne kar yağarmış'' derdi.
          Divandan kalktı üstündeki çerşafı katlayıp yerine koydu. Az sonra babası gelirdi. Gitti elini yüzünü yıkadı geldi.Babasını bekledi. Acaba o ne yapacaktı oğlunu görünce.Hoş geldin diyecekmiydi
sarılıp öpecekmiydi yoksa oda annesi gibi mi davranacaktı.
          Baba eve gelmiş. Emirler dağıtmaya başlamıştı.
          '' Hanım sofra hazır mı kurt gibi açım''
          '' Geç içeri bey masanda hazır yemeklerin''
          Baba içeri girince Cevheri görür.
          '' Git bana rakı bardağımı getir''
          Cevher sanki hiç evden ayrılmamış.Babası da taa Ankaralara oğlunu görmeye gitmemişti. Cevher babasının rakı bardağını getirdi masasına koydu.Sessizce yerine geçip oturdu.Baba bir kaç kadehi yuvarladıktan sonra. Cevher' dönüp masaya gelmesini işaret etti. Cevher masaya gitti babasının otur diye gösterdiği sandalyeye oturdu. Baba konuşmaya başladı.
           '' Ben sana niye ayakkabı aldım biliyormusun''
           Cevher babamsın alacaksın elbette diyemedi.
           '' Bilemiyorum baba''
           '' Sen şimdi ben sana ayakkabı almasam. Sen bir arkadaşından ayakkabı bulup gitmeyecekmiydin''
          '' Mecburen öyle yapacaktım baba''
          '' Peki sen arkadaşından ayakkabı alıp gittiğinde.Sonrada milli sporcu olduğunda o arkadaşın bakın benim ayakkabılarımla gitti öyle milli sporcu oldu diye tüm tanıdıklarına söylemeyecekmiydi ''
          Cevher ''bilemem belki derdi belki demezdi. Bu onu karakterine ve arkadaşlığımızın seviyesine bağlı'' diyemedi.sadece sustu. Baba
          '' Diyecekti elbet işte ben sana arkadaşın  o lafı söyleyemesin diye aldım''
          Cevher acı bir gülümseme yaptı babası Allah'tan görmemişti.Cevher içinden konuşuyordu babası ile.Dışından söyleyemediklerini içinde haykırıyordu babasına.
          '' Sen diyordu sen baba hani o konuşur o söyler dediğin arkadaşımın yaptığını yapmıyormusun şimdi. Üstelik ben senin oğlunum. Bu dünyaya benim gelmek isteyip istemediğim sorulmadı ki Senin beş dakikalık zevkin sonunda dünyaya geldim. Sen bir baba olarak bana ayakkabı almayacaksın da kime alacaksın. Kaldı ki o ayakkabının parasını sen kazanmıyorsun.O ayakkabıda benimde kazancım var''
          '' Peki sen yaptın''
          Cevherin hiç beklemediği soru idi bu. Ne yapmış olabilirdi ki. Bilmiyordu.
         '' Anlamadım baba''
         '' Sen diyorum sen ne yaptın''
         '' Ne yaptım baba''
         '' Ben buradan kalkıp senin için Ankara'ya geldim. Üstelik yarın bir gün orada sana yardımcı olabilecek bir sürü arkadaşımı topladım. Senin orada havalı olmanı sağladım. Güçlü olduğunu görmelerini sağladım. Bak onlar sayesinde belki de milli sporcu olacaksın. Ama sen ne yaptın yanımızda on beş dakika durup kaçtın. Beni yüz üstü bıraktın. Oraya getirdiklerime mahçup oldum Yerin dibine girdim''
         Cevher duyduklarına inanamıyordu. Oysa orada nedenlerini anlatmış. Oraya gelenlerinde hem anlayışını hemde takdirini kazandığını sanmıştı. Aldığı tepkiler hep o yönde idi.Oysa babası onu suçluyordu.
         '' Ama baba''
         '' Bak eşek sıpa'sına bir de babasına karşılık vermeye çalışıyor'' dedi Cevherin suratına okkalı bir tokat attı.
          Cevherin yediği tokattan yüzü acımamıştı. Alışıktı o tokatlara ama içi acımış kan ağlıyordu.Gözlerinden yaş boşaldı. O günden sonra babası ne zaman iki üç kadeh rakı içse. Yanında kim olduğuna aldırmadan hep bunu anlatacak. Cevheri her seferinde yaralayacaktı. O yara öyle derin açılmıştı ki Cevher milli basketbolcu olduktan bir süre sonra Hocasına o soruyu soracaktı.
          ''Doğan hocam beni milli takıma seçmenizde başka faktörler varmıydı''
          '' Ne gibi Cevher''
          '' Hani o ilk milli takım kampında ziyaretçilerim gelmişti ya''
          '' Ha hatırladım galiba da ne alakası var şimdi onların bu sorunla hem kimdi ki o gelenler''
          '' Bazı millet vekili ve siyaset adamları gelmişti''
          '' Yok be oğlum ne ziyaretçilerini gördük nede onlar bizim yanımıza geldiler. Sen yeteneğinle o hakkı kazandın. Hem tersi olsa bir iki maç yaptırılır sonra şutlanırdın. Sen bu formayı sonuna kadar hak ederek aldın''
          '' Teşekkür ederim hocam''
          Cevher gözyaşları içinde masayı terk etmiş bir köşeye çekilp sessizce ağlamıştı. Ne yemek yemiş nede bir bardak su içmişti.Herkesin yatmasını bekledi. Hepsinin yattığından emin olunca. Annesinin makasını aldı Çantasından babasının aldığı ayakkabıyı çıkardı. Bahçeye çıktı. Parça parça edinceye kadar ayakkabısını kesti kesti.Hırsını alamamıştı daha sokak kapısını yavaşça açtı. Mutfaktan kibrit de almıştı. Parçaladığı ayakkabıları bir yerde topladı. Kibriti çaktı onları ateşe verip tamamen yok oluncaya kadar başında bekledi. Kurtulmuştu üzerinden büyük bir yük kalkmıştı.
         Cevher o gece hiç uyumadı. Pınarı düşündü hayatındaki en güzel şeyi düşündü.Onu düşünmek bile ona huzur veriyordu. Sabah oldu Cevher hızla hazırlanıp hiç bir şey yemeden ve kimse uyanmadan evden kaçarcasına çıktı. Soluğu Pınarın evinin karşısında aldı ve Pınarı beklemeye başladı.
         Pınar ablası Bahar ile evden çıkınca yanlarına gitmeye çekinmişti. Nede olsa Pınarların evi Cevherin okula gidiş yönünde değildi. Ne diyecekti. Fark ettirmeden takip etti ta ki Ortak yol noktasına gelene kadar.
          '' Merhaba Pınar''
          '' Merhaba Bahar abla''
          Pınar Cevhere gülerek baktı.Pınar ne zaman Cevhere baksa cevherin dünyası aydınlanıyordu sanki gene öyle olmuştu.
          '' Merhaba Cevher'' dedi Pınar. Bahar ise yanıt vermeye bile gerek görmemişti.Bahar liseye gidiyordu kız lisesi ikinci sınıf öğrencisi idi. Otobüs durağına gelince kardeşine '' İyi dersler dileyip'' otobüs durağında kaldı. Cevher ve Pınar yalnız kalmışlardı. Cevherin kalp atışları hızlanmıştı ki yanlarında Hayati bitiverdi.
          '' Günaydın Pınar günaydın Cevher''
          '' Günaydın Hayati'' dediler konuşa konuşa okula gittiler.
          Öğrenciler zil çalınca sınıflarına girmek için sıraların da toplanmışlardı.Okul müdürü Sahneye çıkar gibi Yanında Osman öğretmen ve Ferit öğretmenle beraber çıkmış Cevher ve Hayatiyi yanına çağırmış öğrencilere bir güzel bu iki sporcunun başarılarını anlatmış. Onları yetiştiren e bugüne getiren Öğretmenlerine teşekkür edilmiş Ve Osman öğretmene küçük bir hediye verilmiş. derse öyle girilmişti.
          Cevher ve Hayai okulun en havalı öğrencileri olmuşlardı. Hayati bunu çok iyi kullanıyor. Cevher ise sadece Pınarın yanında olmayı istiyor ve bunun gerçekleşmesi için her fırsatı kolluyordu. Uzun teneffüse çıkmışlardı zil çalınca. Cevher hemen Pınarın sınıfına gitmiş ama sınıfta kimsenin olmadığını görüp bahçeye inmişti. Bahçede Hayati ve Pınar gülüşerek konuşuyorlardı.Cevher yanlarına gitmek istedi ise de onlar o kadar mutlu görünüyorlardı ki yanlarına gitmemeyi tercih etti.Uzaktan seyretti ikisini ders zili çalıncaya kadar.
          Bir sonraki tenefüste Hayati Cevherin yanına geldi
          ''Okul çıkışında bize gidelim hem sana bir sürprizim var hemde anlatmak istediğim bir şeyler var '' dedi
         '' Cevher tamam olur'' dedi
         Okul çıkışı hep beraber evlerine gidiyorlardı Pınar,Hayriye,Hayati ve Cevher.Yol boyunca Hayati ve Pınar birbirleri ile konuşmuşlardı. Cevher ise içi acıyarak onaları seyretmekle yetinmişlerdi. Hayatilein evlerinin önüne gelince ayrıldılar.Pınar bir hoşçakal bile dememişti ayrılırken.
          Hayati Cevheri alıp evlerine götürdü.
          ''Babaanne biz geldik'' diye babaannesine seslendi. Babaannesi de
          '' Hoş geldiniz çocuklarım içeri geçin ben şu çamaşırlar asayım geliyorum''
          Cevher le Hayati içeri girdiler. Az sonra Hayatinin babaannesi Elinde iki paketle yanlarına geldi ve paketleri dağıttı.
         '' Açın bakalım''
         Cevher paketi açtı Önüne bir ayakkabı kutusu çıkmıştı. Üzerinde ''Puma'' yazıyordu.Kutuyu açtığında da içinde yeşil bir spor ayakkabısı duruyordu .Hemde ne ayakkabı.Babaanne
          '' Giyin bir bakalım olacak mı '' dedi
          Cevher ''ama'' diyecek oldu. Babaanne '' Sus ve giy'' diye emretti. Hayatinin babaannesi oldukça yaşlı bir kadındı Başı sürekli örtülü dolaşırdı. Cevher ve Hayati  ayakkabılarını giydiler. İkisi de tam takım olmuşlardı. Aynı renk aynı desen ayakkabıları ile . Ayakkabılar ayaklarına tam uymuştu.Hayati
          '' Babam Hollanda dan gönderdi bunları Cevher''
          '' Hayati sağolsun da ben bunları alamam''
          '' Bal gibi de alırsın bunlar babamın bize milli sporcu olduğumuz için hediyesi. Senin ayakkabı numaranı ben verdim babama''
          '' Ama''
          '' Aması maması yok Cevher Senin onlar. Düşünsene Bu ayakkabılarla sahaya çıkacağız baksana ne kadar rahat ve kullanışlılar artık bizi kimse durduramaz Cevher kimse durduramaz''
           Cevherin başka çaresi kalmamış gibiydi. Yakında maçlar vardı veo gece ayakkabılarını parçalayıp yakmıştı. Teşekkür etti Arkadaşına sarılarak hemde defalarca. Gerçekten de ayakkabı hem çok şık hem havalı hemde aşırı rahattı. Herhalde Türkiye'de böyle ayakkabı giyen kimse yoktu sadece onlar olacaktı.
            Babaanne odadan çıkınca Hayati Cevhere dönüp.
            '' Sıkı dur Cevher şimdi. Kulaklarına inanamayacaksın''
            '' Öyle mi merak ettim şimdi''
            '' Dinle o zaman''
            Cevher can kulağı ile arkadaşını dinlemeye hazırlanıyordu. Hayati
            '' Ben Pınara Aşık oldum Cevher'' dedi
            Cevherin başından aşağıya kaynar sular dökülmüş gibi oldu.. Sendeledi.Kızardı.Kulaklarının duyduğuna inanamadı.En yakın arkadaşı da Pınara aşıktı.Ne yapacağına karar veremedi ne diyeceğine de. Hayati devam etti.
            ''Önceden babamla da konuştum. Büyüyünce Pınarı isteyeceğiz ve onunla evlenip Hollanda ya gideceğiz'' Cevher zar zor
            '' Ya Pınar''
            '' Biliyor bugün onunla konuştum. Artık biz sevgiliyiz onunla. Hem biliyormusun şahidim de sen olacaksın''
            Cevherin içindeki dünya yıkılmış harabeye dönmüştü. Oradan bir an önce kaçıp gitmek istiyordu.Ama kımıldayamıyordu bile. Dokunsalar ağlayacak halde idi zorda olsa
            '' Çok sevindim Hayati'' dedi içi kan ağlarken
            Ondan sonraki saatlerde Hayati hep Pınarla gelecekte kuracakları yuvayı anlatmış durmuştu Cevhere O anlattıkça Cevherin bir yerleri kanamaya başlıyordu. İçindeki lambalar tek tek sönüyordu.
İşkence görse. Saatlerce hatta günlerce dayak yese bu kadar canı anmazdı. Ama o arkadaşına gülümsemek zorunda idi ve oda onu yaptı.
            Eve gitme zamanı gelmişti İşkence artık bitmeliydi. Babaannenin elini öptü arkadaşı ile sarıldı ve evden kendini dışarı attı. Evden dışarı çıkar çıkmaz gözyaşlarına hakim olamadı.Gözden kaybolunca duvar dibine çöktü ağladı ağladı ağladı.Gözyaşları kuruyuncaya kadar ağladı. Zar zor eve geldi. Kimseyle konuşmadı. Bir şeyde yemedi yatağına geçti Battaniyeyi başının üstüne çekti. Annesine de '' Ben hastayım anne uyuyacağım'' dedi ve battaniyenin içinde ağlamaya devam etti.
           Bütün akşam ağlamış durmuştu gece karanlık çökünce başını battaniyeden dışarı çıkardı. Bo boş tavana bakıyordu. Tavanda oluşan dışarıdan gelen ışık oynaşmalarını seyrediyordu. Karar verme zamanıydı ve o bir karar vermişti.
           Artık Pınardan ne olursa olsun uzak duracaktı.Zor olacaktı ama bunu yapmaya mecburdu. Hayati kendilerine göre daha zengindi ve Pınarla güzel bir geleceği olabilirdi Onunla Pınar mutlu olabilirdi hem neden olmasınlardı ki birbirlerini seviyorlardı.Ona düşen Pınara olan aşkını içine gömmekti ebediyete kadar ve oda öyle yapacaktı.
           Büyükbaba burada susmuş Gözünde oluşan yaşları bir peçete vasıtası ile silmişti.Pınar ve Zülal Büyükbabanın çektiği acıya anlatırken şahit olmuşlardı.Demek ki o aşk büyükbabasın da hiç bitmemişti.Hala can acıtmaya devam ediyordu.
          Zülal.
          '' Tamam büyükbaba bu günlük bu kadar yeter''
          Büyükbabasının daha fazla acı çekmesine dayanamamıştı.
         '' Peki kzım'' dedi büyükbaba
         '' Yarın devam ederiz''
         Büyükbaba mutfağa gitti Dolabın kapağını açtı.Rakısını,buzunu ve soğuk suyunu çıkardı.Biraz da beyaz peynir.Büyük bir bardağa olca rakı döktü içine bir parça buz atacaktı vaz geçti suyu doldurmakla yetindi  ve sonra kafasına dikip bir dikişte bitirdi.İçeri geçti elindekileri masaya koydu Bir duble daha doldurup. Kızlarına döndü
        '' Hadi yatın siz '' dedi
        Zülal ve Pınar yaşlı adamın yanaklarından ''iyi geceler'' diyerek öptüler Zülal
        '' Dedem çok içme olur mu''
        Büyükbaba torununa bakıp gülümsedi
        '' Tamam kızım fazla içmem''
         Kızlar sessizce odalarına çekildiler.Pınar
        '' Büyükbaban çok sevmiş onu Zülal''
        '' Evet acaba  Büyükannemi de böylesine sevmişmidir''
        '' Bilmem onuda ileride öğreneceğiz gibime geliyor.Hadi yatalım''
        '' Yatalım kardeşim Hayırlı geceler tatlı uykular''
        '' Sana da Zülal''
         Battaniyelerini boyunlarına kadar çekip boş tavana bakmaya başladılar Tıpkı büyükbabanın yaptığı gibi tavandaki dışarıdan sızan ışıkların hareketlerini izliyorlardı.Kendi aşlarına geleni bile unutmuşlar büyükbaba için üzülüyorlardı. Nede olsa o harika bir insandı ve bu üzülmeyi hak etmiyordu. Bu düşünceler içinde sızıp kaldılar.
        Büyükbaba kızlar yattıktan sonra bri kadeh daha doldurmuş.İçmeden havaya kaldırmış
        '' Bu yaşamdaki sevdiğim tek kadına sana Pınar'' demiş ve bardağı bir dikişte içip bitirmişti.    

 



     

         
       

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder