2 Ocak 2016 Cumartesi

ADI AŞK BÖLÜM 3 PART 2

             Osman öğretmen bir aylık antrenman sonrası çocukları etrafında toplamış.Okul takımınında oynayacak çocukların içinden seçtiklerinin isimlerini okuyordu. Önce kız öğrencilerden başladı.
            '' Hayriye,Hülya,Pınar,Zübeyde,Nevin,Pervin,Ayşe''
            kızların isimlerini bitirince sıra erkeklerin isimlerine gelmişti.Cevheri ateş basmıştı kazansa bir dert kazanmasa bir dert ti onun için.Ama içten içe kazanmış olmayı istiyordu çünkü basketbolu sevmişti.Kazanması sonucunda Kamil ustası nasılsa ona da bir çözüm bulurdu. EN büyük güvencesi ustasıydı.
          Osman öğretmen erkek öğrencilerinde isimlerini söylemeye başladı.
          '' Hayati,Aytaç,Okyay,Ali,Habib,Cevher,Umut,Hüseyin''
         Cevher kendi ismini duyunca diğer kazanan öğrenciler gibi mutluluktan yerinde sıçramıştı. Mutluydu hemde çok.Hemen ustasının yanına gitmek bu güzel haberi vermek istiyordu.Osman öğretmen
         '' İsmini yazdıklarım burada kalsın diğer herkes gidebilir''
         Yedi kız, yedi erkek öğrenci haricindeki tüm öğrenciler üzgün şekilde evlerine dönmek zorunda kalmışlardı. Osman öğretmen.
         '' Çocuklar bazılarınız önümüzdeki sene takımda oynayacak bazılarınız ise bir sonraki seneye kadar antrenmanlara devam edeceksiniz. Bugünden itibaren haftanın üç günü okul takımıyla antrenmanlara katılacaksınız. Pazartesi,Çarşamba ve Cuma günleri. Şimdi gidin bunu ailelerinize söyleyin''
          Çocuklar dağıldılar.Cevher doğruca berber dükkanına ustasının yanına gitti.Ustası traş yapıyordu. Ona önlüğü giymesi için önlüğü işaret etti. Cevher önlüğünü giydi ustasının yanına geldi.Onu seyretmeye başladı. Kamil usta
           '' Cevher şu usturaları kayışta bilermisin''
           '' Tabi usta''
           Cevher usturaları alıp kayışın olduğu yere geçip onları bilemeye başladı.İçeride bir saç bir sakal birde dişi çekilecek üç kişi vardı.Saç traşı bitince cevher hemen fırçayı eline almış etrafa saçılmış saçları süpürüp çöpe atmış en son diş çekimi kalmıştı.Cevher ilk defa diş çekimine tanık olacaktı. Kamil usta  dişi ağrıyan adamı koltuğa oturttu. Ağzını açtırdı.Adama
           '' Hangisi''
           Adam eliyle ağrıyan dişini gösterdi.
           '' Tamam '' dedi Kamil usta.Aç ağzını iyice bakalım şimdi.''
          Adam ağzını açtı. Kamil usta çekmeceden kerpetene benzeyen Cevherin sonrada adının karga burun olduğunu öğreneceği aleti çıkardı. Adamın ağrıyan dişine baktı. Kail usta tedbiri elden bırakmamış. Doğru dişe müdahale etmek için dişlere elindeki aletle tek tek dokunmaya başlamış ve dokunduğunda ''bu mu'' diye sormuş en sonunda ağrıyan dişe dokununca adam ''Ha o ustam'' demişti.
           Kamil usta
           ''Bunun etrafı biraz şişmiş az canın yanacak''
           '' Olsun ustam bir kere acıyacak bu ağrıyı devamlı çekmekten iyidir'' demiş
           '' Peki, Hazırsan çekeceğim''
           '' Çek ustam çek çabuk çek''
           Kamil usta '' Bismillah'' demiş adamın ağzına karga burunu sokup dişi sıkıştırıp çekmeye çalışıyor.O çekmeye çalıştıkça hasta gözlerinden yaş gelinceye kadar sıkıyordu kendini. Sıkmasa avaz avaz bağıracaktı. Ama erkekliğe bok sürdürmek istemiyordu. En sonunda Kamil usta dişi çekmişti. Adamın ağzından kan boşalıyordu.Adamın ağzının içinde toplanan, irinli kanı içmesin diye adamın başını lavaboya eğdi ve irinli kan boşalıncaya kadar orada tuttu. Adamın  canı çok yandığı her halinden belliydi. Gözlerinden resmen yaş akıyordu.Cevher o gün yemin etti '' Ne kadar canı yanarsa yansın asla diş çektirmeyecekti hele ustasına asla'' Adamın ağzından çıkan kan kırmızı rengine dönünce. Kamil usta cevhere pamuğu işaret edip vermesini istedi. Cevher ustasına pamuğu vermiş. Ustası pamuktan  büyükçe bir parça koparıp adamın dişinden boşalan yere koyup adamın başını lavabodan yukarı kaldırıp.
             '' Hadi geçmiş olsun. Bir kaç saat bir şey yeme içme. Kan da kısa sürede durur''
             Adam ağzının içindeki dolu pamuğa rağme zar zorda olsa teşekkür edip borcunu sormuş. Parasını verirp oradan kaçar gibi uzaklaşmıştı. Adam giderken Cevher arkasından bakıp
            '' Herhalde bir daha semtimize bile uğramaz bu adam'' diye düşünmeden edememişti.
            Kamil usta ellerini bir güzel yıkamış lavaboyu cevhere temizlettikten sonra. Çırağına dönmüş
            '' Eee anlat bakalım Cevher ne oldu''
            '' Kazandım usta kazandım okul takımına seçildim'' dedi sevinçle. az önce yaşanan korkunç olayı unutmuştu bile mutluluktan
            '' Sevindim evlat şimdi ne olacak''
            '' Ustam iki gündü çalışmalar ya.Şimdi hem günleri değişti hemde üç güne çıktı''
            Kamil usta düşünceye dalmıştı. Cevher ustanın dalgın ve düşünceli halini görünce
            '' Ne oldu ustam. Gitmeme izin vermeyecekmisin yoksa''
            '' Yok be oğlum.Elbette izin veririm vermesine de Hadi benle çalışırken git antrenmanlarına ya baban buradan alırsa seni. Ya maçlar başlayınca nasıl gideceksin. Hadi onları da idare ettik birde İzmir de başarılı olursanız başka şehirlere gitmeniz gerekecek onu nasıl yapacağız. Babanla konuşmaktan başka çaren kalmayacak er geç evlat bence bunu önceden yapalım. Babanla ben konuşurum''
            ''Peki ustam''
            Babası kimbilir ne zaman uğrardı berber dükkanına. En iyisi akşam ben söyleyeyim diye düşündü. Babası ne karar verirse versin mutlaka antrenmanlara gidecekti kafasına koymuştu.Akşam eve gittiğinde babası masasına kurulmuş yemeğini yiyordu.
             ''İyi akşamlar baba'' deyip elini öpüp alnına koydu sonra kendi minderine geçti.Abi ve ablalarını bekledi.Babasının biraz daha içmesini beklemeliydi belki ama o dayanamıyordu. Ne olursa olsun konuşacaktı.
           '' Baba''
           Baba sesin geldiği yere döndü.
           '' Ne var söyle iş yerinde bir şey mi oldu''
           ''Yok baba iş yerinde bir şey olmadı''
           '' Geveleme ağzında da anlat o zaman''
           ''  Okul basketbol takımına seçildim''
           '' İyi ne yapayım ''
           '' Gidebilirmiyim yani ''
           '' İşine engel olacak mı ''
           '' Hayır baba ''
           '' Git o zaman da hiç değilse futbol olsaydı o sporda para var basketbol ne ki ''
           '' Basketbol baba ''
           '' Sana sormadım zaten ne bok olduğunu biliyorum ''
           '' Peki baba ''
           '' Yalnız çalışmanı falan engellerse göndermem ona göre.Ha birde benden onu al bunu al deme ne halin varsa kendin gör''
           '' Peki baba''
           Babasıyla yaptığı belki de yapacağı en uzun konuşmaydı.Ama mutluydu izin koparmıştı.Annesi içeri girince babası.
           '' Bak Şerife hanım bu zıpır okul bilmem neyine seçilmiş gidip gelecek yalnız işini aksattımı göndermeyeceksin antrenmana falan tamam mı''
           '' Tamam bey''
           Annesi Cevherin yanına yaklaştı.Sessizce
           '' Başıma bir iş çıkartma vallah eşek sudan gelinceye kadar döverim seni. Ne imiş o antreman falan. Benim başımı ağrıtma otur oturduğun yerde''
          ''Anne babam izin verdi gideceğim''
          '' Bok gidersin.Hele bir git bacaklarını kırıyormuyum kırmıyormuyum o zaman görürsün''
          Cevher annesinin babasının korkusundan böyle konuştuğunu biliyordu.Nasılsa bir yolunu bulurdu annesinin kabullenmesi için. Zaten  kim engellemeye çalışırsa çalışsın gidecekti kafasına koymuştu bir kere.
          Cevher annesinin tüm engellemelerine karşı antrenmanlarına devam ediyordu.Annesi ellerini karyolaya bağlıyor o bir yolunu bulup kurtuluyor,pencereden okula antrenmanına gidiyordu. Annesinden  antrenmana gittiği için yediği dayağın haddi hesabı yoktu.Cevher asla vazgeçmemiş en sonunda annesini de yenmişti.Babası ise o akşam konuşmuş bir daha konusunu bile etmemişti. Zaten o hiç bir şeyle ilgilenmezdi,Okula hiç gitmese neden bu çocuk okulda değil bile demeyecek kadar duyarsızdı.Onun derdi akşam olsun masasında içecek bir şeyleri olsun yeterdi.
         Cevher dördüncü sınıfta takımdaydı artık.Takımda çok iyi arkadaşlıklar kurmuştu, Hele Hayati ile yedikleri içtikleri ayrı gitmiyordu.Hayati Trabzonluydu ailesi yurt dışında Hollanda da yaşıyordu,Hayati nenesi ile birlikte Zeytinlik  semtinde oturuyorlardı. Amcalarının bir yorgancı dükkanları vardı. Boş zamanlarında oraya yardıma gidiyordu, Tipik bir laz çocuğu idi. Hayati hem zeki  hem akıllı hemde yetenekliydi.İkisi okul erkek basketbol takımının gözdeleri olmuşlardı. Kız takımından da çok iyi arkadaşları olmuştu ikisininde. Hayriye Pınar ve Hülya her fırsatta birbirleriyle oynuyorlardı. Beş taş, çok taş,  el vurmaca bunlardan bazıları idi. Ama en büyük zevkleri Basketboldu. Ellerine bir top geçtimi hemen basketbol oynamaya başlıyorlardı. Hatta yolda yürürken bile önlerine çıkan ağaçlara,direklere feyk (aldatma) hareketi yaparak onları geçiyorlardı.
         Zaman hızla akıyordu Cevher berber dükkanından alınmış bir manifaturacının yanına verilmişti.
At arabası ile sokak sokak dolaşıp, kumaş satıyorlardı. Halil idi yeni ustasının ismi ve Cevherin şansına o da iyi biriydi. Demek insanlar çalışınca hele ki işi insanlarla ilgiliyse iyi biri oluyorlardı Cevherin o küçük aklında yaşadıklarından çıkardığı sonuç bu olmuştu.
         Maçlar başlamış ilk resmi maçlarına çıkacaklardı. Heyecandan ayakları titriyordu. Tribünde herkesin bir yakını vardı.Cevherin hariç herkes birbirine çocuğunu gösteriyordu. Bak o benim oğlum şu benim kızım.Cevherin ise kimsesi yoktu. Haytinin  buradaki tüm ailesi gelmişti. Hayati.
        '' Cevher sizinkiler nerede söyle bizimkilerin yanına gitsinler ''
        '' Hepsi çalışıyor Hayati ondan gelemediler izin alamamışlar. İzin alabilirlerse bir sonraki maça geleceklermiş ''
        Cevherin yıllarca kendine bile söyleyeceği yalanıydı bu. Ne gelen olacaktı maçlarına nede giden.Yalnızdı bu yolda ve yalnız nereye kadar gidebilirse gidecekti. Kendi maçlarından önce kız takımının maçı vardı ve onlar maçı çok kolay kazanmışlardı.Onları bekleme koridorunda beklerken kutladıktan sonra kendi maçlarına çıkıyorlardı.
        Saha da hakemin hava atışı ile maç başlamış Cevherinde bacak titremeleri bitmişti. Zayıf ve hızlıydı Cevher Hayati ile mükemmel bir koordinasyon kurmuş bir sağdan diğeri soldan sayılar bularak çok kolay bir galibiyet almışlardı. Maç sonunda tüm aileler çocuklarıyla sarılmış galibiyeti kutluyorlardı. Cevher ise yalnızdı. Yanına ilk Pınar geldi.
        '' Harikaydın Cevher çok iyi oynadın''
        Cevher
       '' Benim ki bir şey mi asıl sen kendini seyredecektin saha da. Herkes parmağıyla seni gösteriyordu. Süperdin çok çok iyi oynadın''
       Pınar Cevherin elini tutarak.
      '' Hadi gel sana ablamla annemi tanıştırayım''
      '' Pınar işe gitmem gerek ama Halil amcaya söz verdim maçtan sonra hemen gelirim diye''
      '' Tamam gene gidersin. Ne var ki bunda''
      Cevher elinin Pınarın elinde olmasından hiç bir garipseme duymamıştı nede olsa daha çocuklardı.Pınarın ailesinin yanında Hayriye'nin de Hülya'nın da aileleri duruyordu. Pınar la beraber içlerine girdiler. Cevher hepsi ile tanışmıştı. Hayriye'nin abisi
     '' Söyle bakalım koca Arnavut sen kimin oğlusun''
     ''Babamın ismi Hakkı annemin Şerife ''
     '' Yoksa soy adın Yurdakul'mu''
     '' Evet''
     '' Tanıyormusunuz babamı''
     '' Tanımaz olurmuyum senin baban benim babamın dayısının oğlu''
     Cevher adamın ne dediğinden anlamamıştı ama uzaktan da olsa akrabaydılar demek ki Hayriye ile. Az sonra Hayatinin ailesi ile diğerlerinin aileleri de gelmiş sohbet yoğunlaşmıştı. Cevher Pınara baktı Pınarda ona bakıyordu. Cevher eliyle işaret etti ben gidiyorum anlamında Pınarda tamam görüşürüz okulda anlamında dudak hareketleriyle izin verdi. Usulca ayrıldı Cevher aralarından zaten ayrıldığını Pınardan başka kimse ne görmüş nede orada olan herhangi birinin umurunda olmuştu.
      Her maç sonrası benzer sahneler tekrarlanmış.Cevher hep aynı yalanı söyleyip durmuştu hem kendine hem arkadaşlarına.Maçlar bitmiş Mimar Sinan İlkokulu kızlı erkekli takımlarıyla İzmir şampiyonu olmuşlardı. Bir ay sonra Afyona gidilecekti.Gidilecekti de Cevher nasıl gidecekti.
      Günler hızla geçiyordu Cevher babasından izin almalıydı Afyonda bir hafta kalacaklardı Babası hayatta izin vermezdi. İmdadına Halil ustası ile Kamil ustası yetiştiler. Halil ustanın Afyondan alınması gereken malları vardı.İşleri yoğundu gidemiyordu. Kamil ustanın eşi ve kızıyla Cevheri bir haftalığına Afyona göndermeleri gerekiyordu.Cevher alınacak kumaşları tanıyor ve biliyordu.Üstelik kardeşi de orada olacaktı Cevheri tanıyor ve tanıdık biri gelmezse o kumaşları vermeyeceğini söylüyorlardı. Kamil ustanın hanımı da Afyonlu idi  beraber gidip gelecekler o süreç içinde Cevher
Kamil ustanın eşinin ailesinin evinde kalınacaktı.
      Plan kusursuzca işliyordu. Hele birde Cevherin bir haftalığı önceden babanın eline tutuşturulunca. Cevherin izin olay çözülmüştü..Dışarı çıktıklarında Cevher
       '' Ustam gelince benim haftalığımdan kesersin azar azar olur mu''
       '' Olmaz Cevher evladım sen büyüyp basketboldan para kazanırsan gelir bana bu borcunu ödersin tamam mı ''
       '' Tamam Halil amca söz ödeyeceğim. Hemde basketboldan kazandıklarımla''
       Cevher hayatındaki ilk yolculuğuna çıkıyordu. Afyon. Afyon neresiydi acaba çok uzakmıydı. asıl bir yerdi nerede yemek yiyip nerede içecek nerede kalacaklardı. Hepsi kafasında muammaydı. Yolculuk günü otobüs terminaline gidildi. Otobüs Cevher belediye otobüsü görmüştü daha önce ama bu onlara benzemiyordu. Mercedes 302 yazıyordu otobüsün üstünde. Osman öğretmenle beraber iki öğretmen daha geliyordu yolculuğa.Koltuklara oturuldu. Cevher Hayati ile oturmuş Hayati önce davranıp cam kenarını kapmıştı. Cevher'e de koridora bakan koltuk kalmıştı hemna karşısında ise cam kenarında Hülya yanında da Pınar oturuyordu. Bu dörtlü senelerce hep aynı şekilde oturcaklardı ama bunu kendileri bile bilmiyordu henüz. Bu ilk yolculuklarıydı.
        Pınar.
        '' Orada bir otelde kalacakmışız Cevher''
        '' Otel mi? o ne ki ''
        '' İnsanların para vererek kaldığı odalarmış''
        '' Eeee bizde para var mı''
        '' Devlet karşılıyormuş masraflarımızı ''
        '' Yemekleri de orada mı yiyeceğiz ''
        '' Yok onun için lokantaya gideriz herhalde''
        Cevher lokantanın bile ne olduğunu bilmiyordu ama fazla aptal görünmemek için
        '' Ha iyi o zaman'' demekle konuyu geçiştirdi.
        Pınar
        '' Otelde kalacaksak yan odamızda kalın olur mu Cevher''
        '' Elbette ''
        Konuya Hülya da katıldı.
        ''Şifre yaparız''
        '' Nasıl yani '' dedi Hayati konuya katılarak
        '' Duvara bir kere vurduk mu  biz odadayız hazırlanıyoruz. iki kere vurduk mu gelin konuşalım olur. Sizde bir kere vurdunuz mu tamam bizde odadayız. İki kere vurdunuz mu geliyoruz olur''
        Bu şifrede yıllarca kullanacakları şifre olmuştu. Altı saatlik bir yolculuktan sonra Afyona varılmış Otobüs onlara bir ayrıcalık yapıp kalacakları otelin önünde indirmişlerdi. Beş kardeşler oteli.
Odalarına yerleştiler tıpkı planladıkları gibi yan odalara yerleştiler ve daha ilk yerleşmelerinde Hülya duvara vurmuştu
        '' Tak'' Hayati sesi duymuş duvara koşup yanıtı vermişti ''Tak'' Az sonra ikinci kez duvarları vuruluyordu.''Tak tak'' Bu sefer Cevher duvarın dibinde yattığından yanıt verme sırası ondaydı. Hayati ile Okyay'a baktı.Okyay ne olduğunu anlamamıştı ama çokta umrunda değil gibi duruyordu.
        Cevher
         '' Hayati kızlar çağırıyor idelim mi''
        Hayati
        '' Gidelim geliyormusun Okyay''
        '' Yok ben gelmeyeceğim siz gidin''
        Cevher duvarı iki kere tıkladı.Hayati ile beraber kızların odasına geçtiler. O akşam yemek saatine kadar orada oturdular konuştular oynadılar.Akşam yemeğinden önce öğretmenleri kura çekimine gidecekti. Hem kimlerle oynayacaklarını merak ediyorlardı hemde anın keyfini çıkarıyorlardı.Hele ki Cevher.keyfine ve mutluluğuna diyecek yoktu.
        Osman Hoca gelmiş Herkesin toplanmasını  yemeğe gidileceğini söylemişti. Aşağıda toplandılar ve lokantaya doğru gitmeye başladılar. Az ilerde bir levhaya doğru gidiyorlardı
        '' Beş kardeşler restaurant''
        Cevher pınara dönüp
        '' Hani lokantaya gidecektik''
        Pınar güldü.
        '' Bura lokantanın büyüğü ''
        '' Nasıl yani''
        '' Daha lüksü işte anla''
        '' Tamam anladım'' dedi Cevher ama bir bok anladığı yoktu.Hayatında hiç lokanta görmemişti ki daha lüksünün ne olduğunu bilsin. Restaurant'a girdiler onlar için masalar birleştirilmişti. Osman öğretmen.
       '' Oturun çocuklar masalara''
       Kızlar bir tarafa erkekler bir tarafa yerleştiler Cevher le Pınar karşı karşıya oturmuşlardı. Osman öğretmen yemeklerin olduğu bölüme gitti sonra öğretmenlerin oturduğu masaya oturdu.Servis başlamıştı.Cevher şaşkındı kendine özel bir tabakta yiyecekti ilk defa yemeğini. Önce çorbalar geldi Cevher çorbaya baktı.Bu nasıl bir çorba idi ne tarhana çorbasına nede nadiren evlerinde yapılan mercimek çorbasına benziyordu. Cevher Kelle paça çorbasıyla tanışıyordu. Bunu yiyeceklerdi tek yoksa bu yenilirmiydi ki.
        Pınar
        '' Kelle paça çorbası çok güzel olur'' dedi ve kaşığını çorbaya daldırdı. Ekmeksiz içmeye başladı. Hemen hemen herkes ekmeksiz içiyorlardı çorbalarını. Cevher içinden ekmek yemeden nasıl karınları doyacak ki bunların diye düşünüyordu. Cevher arkadaşlarına uydu varsın aç kalacaksa kalsındı. Çorbaların bitmesine yakın yeni tabaklar önlerine konulmaya başlandı.Cevherin Tas kebabıyla tanışma vakti idi.Önünde bir tabak yemek ve içi sırf et doluydu. Yanına pirinç pilavı ve salata da konulmuştu hemde hepsi kendine özeldi.Kimseyle paylaşması aç kalmamak için hızlı yemesi de gerekmiyordu üstelik.Cevherin çok hoşuna gitmişti bu olanlar. Bambaşka bir dünyaya adım atmış gibiydi.Dayak yok, işe gitmek için koşuşturmaca yok. Hayal bile edemeyeceği güzellikler yaşıyordu.
        Keyifle yemeklerini yediler üstelik üzerine birde baklava yemişlerdi. Düşünsenize baklava. Sadece bayramlarda yediği şeydi baklava.Şimdi akşam yemeğinde yiyordu.Otele döndüler  ve hep yapacakları gibi gene aynı odada mesajlaşma sonucu buluştular.Tam bir hafta boyunca her maç sonrası her yemek sonrası ta ki yatana kadar.
        Kızlı erkekli gene birinci olmuşlardı. Sıradaki şehir Uşak tı gene benzer bir yalanla oraya da gidilmiş gene otelde yan odalarda kalınmış ve gene birincilik gelmişti. O senenin son şehri kalmıştı Bursa ve Türkiye şampiyonluğu için oynayacakları son maçlar. Bursa da Ankara Ted koleji okuluyla zorlanmalarına rağmen kıran kırana geçen bir maçla onları yenmişler.Hem kızlarda hem erkeklerde Türkiye Şampiyonu olmuşlardı.
        İzmir de okulda kutlamalar yapılıyordu onar için.Gene herkesin ailesi oradaydı Cevherin hariç. Bu sefer Cevher de söyleyemezdi ailesine çünkü her şeyi gizli saklı yapmıştı. Bir sene sonra Cevher beşinci sınıfa geçtiğinde de Mimar Sinan İlkokulu hem kız hem erkek öğrencilerde Türkiye şampiyonluğunu almışlardı.iki senedir benzer yalanlar üretiliyor ve maçlara gidiliyordu. Her gittikleri yolda da yerde de grup hep beraberdi.Hem okulda hem sporda arkadaşlıkları sürüp gitmişti.Onların birer resmi artık okul duvarlarını süslüyordu.İlk okul bitmiş tüm takım Vedide Baha Pars Orta okuluna geçmişlerdi.
        Cevher ortaokula yazılması için babasına gitmiş ama babası işlerinin yoğunluğunu bahane göstererek okul kaydına oğlunu götürmemişti.Son çare akraba yaratmaktı okulun hademesi İsmail Cevherin dayısı gösterildi ve okula kaydı öyle yapıldı. Cevher yabancı dil olarak İngilizceyi istiyordu ama.Sporcu olduğundan ve okulun tüm sporcuları aynı sınıfta toplama isteklerinden dolayı en uygun dil saatleri bakımından Almanca olmuştu.
         Erkekler bir sınıfta kızlar başka bir sınıfta toplanmışlardı. Okulun Beden Eğitimi Öğretmeni olan Ferit öğretmen bir üst yaş grubunu çalıştırdığından Osman Öğretmen gene takımının başındaydı. Maçlar başlamış ve gene zorlanmadan bir İzmir şampiyonluğu gelmişti.Yakında Konya ya gidilecekti ve Cevher o kış gevrek satıcılığı yapıyordu boş vakitlerinde yani babasıyla konuşmaktan başka çaresi kalmamıştı.
         Cevher babasının  karşısına dikilmiş elindeki altın madalyaları babasına uzatarak. Baba bak bunları ben kazandım. Babası madalyalara bakmış
          ''Ne onlar'' demiş
          '' Altın madalya baba''
          '' İyi güzel aferin sana''
          '' Sağol baba''
          Başka hiç bir şey dememişti babası sadece bir kuru aferin.Ne suçlamış ne gururlanmış nede herhangi bir sorgulama da bulunmuştu. Sadece aferin demişti.
          Cevher başka bir şey konuşmaya gerek görmemişti. Babasına ve eve para getirdikten sonra ne yaptığının önemi yoktu babası için. Öyleyse dışarı maçlara gidebilmesi için kazandığı paralardan kenara atmalı giderken bu paraları haftalığım diye ailesine verip gidecekti.Düşündüğü gibi de yaptı. Cevherin kardeşleri Cevherin sporla uğraştığını biliyorlardı ama onlarda işleriyle meşguldüler. Doğrusu şu an Cevherin sporunu düşünecek zaman değildi onlar için.
          Okulda her teneffüs gene hep beraber oluyorlardı Hülya,Pınar, Hayriye.Hayati ve Cevher sürekli beraberlerdi Hayati ile  Cevher o kadar iyi arkadaş olmuşlardı ki yedikleri içtikleri ayrı gitmiyordu. Okul sonrasında bile beraberlerdi.Hayatinin para sorunu yoktu. Cevher ise para kazanmak zorundaydı. Hayati Cevherin antrenmanlara  daha rahat katılabilmesi için amcasının yanında iş ayarlamıştı. Şimdi hatırı sayılır bir para da kazanıyordu.Üstelik hem sevildiği bir ortamda hemde sevdiği arkadaşıyla beraberdi.
          Sırasıyla Konya'ya Denizli'ye ve Türkiye şampiyonluğu için İstanbul'a gitmişler ve bu beşli gene hep beraber olmuşlardı.Bu sefer onları zorlayan İstanbul Oruç gazi ortaokulu olmuş ama Türkiye şampiyonluğunu almayı bir kez daha başarmışlardı. İzmir'e döndüklerinde gene kutlamalar yapılmış hediyeler verilmişti. Vedide Baha Pars ilk Türkiye şampiyonluğunu kazanmıştı onlar sayesinde.
         Cevher matematik dersinden çıkmıştı ki okulun Müdür yardımcısı Özkan öğretmen Hayati ile Cevheri odasına çağırıyordu. Cevher ile Hayati Özkan öğretmenin odasına gittiler. Özkan öğretmeni yanlarında Ferit öğretmenle buldular. Özkan öğretmen eliyle içeri gelmelerini işaret ettikten sonra.Cevher ile Hayati içeri girdiler. Özkan öğretmen kısa boylu tepesi açılmış saçları ve sürekli giydiği kahverengi takımıyla okulda bilinirdi. Fen bilgisi öğretmeniydi aynı zamanda ikisininde.Ferit öğretmen ise aynı Osman Öğretmen gibi devamlı eşofmanla okulda gezerdi. Boynunda düdüğü ile dolaşırdı. Uzun boylu ve oldukça genç bir öğretmendi oda Hayati gibi Karadenizli idi  Karadeniz'in Ordu ilinden. Özkan öğretmen
         '' Çocuklar toparlanın bu hafta sonu Ankara ya gideceksiniz''
         '' İkimi mi öğretmenim'' dedi Hayati
         '' Evet yalnız ikiniz ''
         '' Neden ki öğretmenim'' dedi Cevher
         Ferit Öğretmen
         '' Çocuklar siz okulumuzun gururu oldunuz. Gösterdiğiniz başarılardan dolayı sizi Yıldız milli takım seçmelerine Ankara'ya çağırıyorlar. Biletleriniz okula geldi Cumartesi yola çıkacaksınız ve onbeş günlük bir kampa tabi tutulacaksınız. Sizi Ankara da karşılayacaklar. Hadi şimdi gidin ailelerinize haber verin''
         Haber okulda çabucak duyulmuştu. İlk kutlayan Pınar olmuştu Cevher ile Hayatiyi Koşturarak eve gittiler. Cevher eve geldiğinde babası evde oturmuş yemek yiyordu. Heyecanı her halinden belli olan Cevher babasına
         '' Baba Yıldız milli takımı için Ankara ya gideceğiz. Hayati ile ben''
         '' Aferin oğlum. Ne zaman gideceksiniz''
         '' Bu Cumartesi baba''
         Babası Cevherin ayakkabılarını göstererek
         '' Bu ayakkabı ile mi gideceksin''
         '' Evet baba''
         '' Gel benimle''
         Babası önde Cevher iki adım gerisinde yola düştüler Tepecik pazarına indiler orada spor ayakkabıları satan bir yere girdiler. Babası oğlunun basketbol oynadığını ona göre güzel bir ayakkabı vermesini istedi ayakkabıcıdan.
         '' Tamam Hakkı efendi verelim '' dedi ayakkabıcı belli ki babasını tanıyordu
         Cevher yeni spor ayakkabılarını almıştı. Boğazlı bir ayakkabıydı ilk defa böyle bir ayakkabısı olmuştu. Hemde ona babası almıştı. Babasının ona aldığı ilk ayakkabı olmuştu.genelde ağabeylerinin küçülen ayakkabıları ile idare ediyordu.Cevher sevinçten uçuyordu. Babası Cevheri sen eve git buradan benim işim var diyerek Cevheri eve göndermişti. Cevher eve gitmeden önce soluğu Berber Kamil ustasında almıştı. Ne de olsa en büyük pay onun sayılırdı.Haber berberde bayram sevinci yarattı. Mahalleden biri milli takıma gidecekti. Herkes Cevheri kutluyordu
         Kamil usta
         '' Ne zaman yolculuk Cevher''
         '' Bu Cumartesi Kamil ustam''
         '' Şuna iki gün sonra desene''
         '' Evet ustam''
         '' Saat kaçta''
         '' Akşam dokuzda usta''
         '' Tamam evlat. Şimdiden hayırlı yolculuklar sana. Ayakkabımı aldın''
         '' Babam aldı''
         '' Baban ha ''
         '' Evet usta babam''
         '' Harika ''
         '' Bana izin ustam babam dönmeden eve gitmeliyim''
         Kamil usta Cevherin alnında öperek.
         '' Başaracağını biliyordum evlat biliyordum''
         Ertesi gün okulda bütün gününü beşli beraber geçirmişti. Cumartesi yola çıkılacaktı ve Cevherin beşli olmadan ilk yolculuğu idi bu. Vedalaşıp ayrıldılar. Cumartesi olmuş Cevheri garaja En büyük ağabeyi bırakmıştı. Hayati de oradaydı tüm ailesi ile beraber. Cevherin ağabeyi Cevheri onlara emanet ettikten sonra hızla oradan uzaklaştı. Saat dokuza geliyordu.Otobüse binme zamanı gelmişti. Cevher birinin kendisine seslendiğini duydu.
          '' Cevher''
          Cevher sesin geldiği yöne döndü. Gelen Kamil ustasıydı. Cevheri yolcu etmeye gelmişti. Cevher çok mutlu olmuştu.İlk defa biri onları yolcu edecekti.Ustasının yanına gitti
          '' Hoş geldin ustam''
          Kamil usta Cevhere sıkı sarıldı.
          '' Git ve bizi daha fazla gururlandır evlat''
          '' Söz ustam söz yapacağım''
         Otobüsün kalma zamanı gelmişti.Ustasının elini öptü .Kamil usta
         '' Evlat al bunları ''
         Cevher Kamil ustanın elindeki paralara baaktı
         '' Bu ne için ustam''
         '' Mahalleli kendi aralarında topladılar Cevher üç beş kuruş harçlık işte''
         '' Alamam ustam ''
         '' Almazsan pek çok seni seven ve başarılı olmak isteyen ağabeyini üzersin''
         '' Ama usta''
         '' Al şunları''
         Cevher çaresiz kendisine uzatılan parayı aldı. Aslında başka çaresi de yoktu.Çünkü cebinde bir kuruş bile yoktu.Şimdi cebinde tam on lira vardı ona bir ay yeterdi bu para.
         Otobüs son çağrısını yaptı. Cevher ustasından izin isteyip otobüse koştu ve bindi. Otobüs yola Ankara ya gitmek için hareket etti. Pencereden el salladılar kendilerini uğurlayanlara. Az sonra otobüs garajdan çıktı. Onlar da koltuklarına oturdu. Cevher ve hayati yolculuklarına başlamışlardı hedef Ankara idi. Cevher gayri ihtiyari yan tarafındaki koltuğa döndü.Pınar diyecekti  ki onun otobüste olmadığını unutmuştu. Yan koltukta yaşlı bir çift oturuyordu.Otobüs Salihliye varmıştı Hayati uyuyordu. Her ne hikmetse Cevher sadece Pınarı düşünüyordu. Ne oluyordu böyle neden Pınar hep aklında idi, neden gözlerini yumduğunda hep Pınar'ı görüyordu. Bir anlam veremiyordu bu durumuna.Ne oluyordu Cevhere. Ankara ya gidene kadar uyku tutmamıştı Cevheri Hayati bolca uyumuştu. Bindikleri otobüs Ankara da garaja girip peronuna yanaştığında Cevher ile Hayatiyi iki kişi karşıladılar yanlarında Poliste vardı. Onları Polis arbasına bindirip kalacakları otele gittiler.
Akün Hotele.
            Büyükbaba derin bir soluk aldı. Kızlar
            '' Hadi büyükbaba burada kesemezsin''
            '' Geç oldu çocuklar yarın okulunuz da var hadi yataklarınıza bakalım yarın akşam devam ederiz''
            Kızlar odalarına geçtiklerinde büyükbabanın anlattıklarını düşünüyorlardı.
           Zülal
           '' Dedemin ilk aşkı galiba Pınar isminde bir kızdı herhalde.Aynı senin ismin gibi''
           '' Evet hem benim hem büyükannem gibi''
           '' Pınar büyükannen yaşasaydı kaç yaşında olacaktı şimdi''
           '' Bilmem hiç sormadım ama yetmişlerinde olurdu herhalde''
           ''  Dedem gibi yani''
           '' Evet galiba öyle''
           '' Kız bu Pınar anneannen olmasın''
           '' Yok canım olamaz isim benzerliğidir. Büyükannem hep İstanbul da yaşamış. Hiç İzmir de olmamış ki bildiğim kadarı ile''
           '' Galiba haklısın olma olasılığı yok''
           '' Yani''
           '' Hadi yatalım''
           '' İyi geceler Zülal''
           '' Sana da Pınar''
           İki arkadaş sabaha yeni bir güne uyanmak amacı ile gözlerini kapatıp derin bir uykuya daldılar.

       
         

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder