27 Aralık 2015 Pazar

ADI AŞK BÖLÜM 2 PART 6


                  Büyükbaba caddeye çıkmış.Otobüs durağına gelmiş.Konağa  gidecek belediye otobüsünü bekleme başlamıştı.Yaşlılığın en büyük avantajlarından biriydi belediye otobüsleri.Birincisi altmış beş yaş kartı vardı. Buda belediyeye bağlı bütün otobüs, tren, gemi gibi seyahat araçlarını bedava kullanabilirsin demekti.Çok geçmeden İnönü-Konak yazan otobüs bomboş şekilde gelmiş. Büyükbaba kartını göstererek otobüse binmiş.Orta kapıya yakın bir yerde ki koltuğa kurulmuş.Otobüste Konağa gitmek için durağından ayrılıp bir sonraki duraktaki yolcularına doğru yola koyulmuştu.
                  Yaklaşık otuz dakika içinde büyükbaba Konakta Diş Hastanesinin önünde Kemeraltının girişindeki otobüs durağında otobüsten indi.Kamburla buluşacağı Çınar sinemasının kafeteryasına doğru yola koyuldu. Çınar Sineması eski adıyla SSK bloklarında olduğundan zeminin biraz üstündeydi. Basamakları çıktı. YKM  alışveriş mağazasının dibinde olan Çınar Sinemasının giriş katında bulunan kafeteryaya girdi. Kambur kafeteryaya daha erken gelmişti anlaşılan. Bir masada oturup çayını yudumlamaya başlamıştı bile. Kambur da onu görmüş elini kaldırarak büyükbabaya buradayım gel demek istemiş. Büyükbaba da elini kaldırarak tamam gördüm geliyorumla karşılık vermişti.
                  Büyükbaba masaya  geldiğinde iki eski dost birbirlerine sarıldılar.
                  '' Vay Cik cik yaşlanmışsın sen lan''
                  '' Şuna bak ya dinime küfreden müslüman olsa bari.Sen en son ne zaman aynaya baktın lan kambur.''
                 Büyükbabanın arkadaşları arasındaki lakabı cik cikti. Bu lakabı ona arkadaşları takmışlardı ama sadece kendi aralarında iken kullanırlardı. Büyükbabaya cik cik  demelerinin nedeni onun yaralı bir kuş olduğunu düşündüklerinden di.
                 Kamburun lakabı ona en çok uyan lakap olduğu için verilmişti.Kimin ne derdi varsa kambura gider anlatır, yardım ister. Kambur da arkadaşından gelen her derdi, her yardımı sanki kendi derdi kendi problemiymiş gibi yüklenir. Arkadaşına yardımcı olmaya çalışırdı. Tüm arkadaşlarının yükünü sırtına alıp taşımaya çalışmasından ötürü ona kambur demişlerdi. Asıl adı Mehmet ti.
                 Eskiden baya yakışıklı bir gençti.Ama yaş yetmişe gelip dayanınca ne gençlikten eser kalıyordu ne yakışıklılıktan. Kamburda öyleydi. Kafa da saç maç kalmamıştı.O yüzden oda arada sırada usturaya vurdururdu saçlarını.Başının üstünde de sürekli Ecevit şapkası denilen şapkalardan birini bulundururdu.Eski polis emeklisiydi. Polisken ona Fırtına Mehmet derlerdi.Gözünü budaktan sakınmayan.Doğru bildiğinden vazgeçmeyen.Sonu ölüm bile olsa yolundan dönmeyen bir tipti Fırtına Mehmet.Arkadaşlarının deyimi ile Kambur..Emekli olması bile bir mucizeydi. İki üç defa Azrail'e yediği kurşunlara rağmen çalım atmayı başarmış bir adamdı.Kambur.
                  ''Dökül bakalım Cevher efendi.Beni özlediğin için çağırmadın herhalde buraya.Nedir sorun''
                  Büyükbaba  Bütün olan biteni bildiği kadar anlatmaya başlamıştı kambura. Kambur büyükbabayı dikkatle dinlerken Garsona İki çay daha getirmesini işaret etmiş.Çaylar gelince garson yanlarından çekilene kadar susmuş.Sonra biri anlatmaya diğeri dinlemeye devam etmişlerdi. Büyükbaba  tüm bildiklerini anlattıktan sonra.
                  Kambur
                  '' Tamam anladığım kadarı ile sen benden hem kızlara göz kulak olmamı.Hemde bu genci ve her neye karıştıysa onu bulmamı istiyorsun ''
                  '' Evet senle konuşmanın en iyi yanı da bu biliyormusun. Leb demeden Lebron James dediğimi anlaman.''
                  '' Yahu o leblebi değilmiydi''
                  '' Eskiden öyleymiş.Şimdi ki nesil böyle diyor'' Gülüştüler...
                  Kambur çayından bir yudum aldı.
                  ''Öncelikle kızların korunması işini halledelim.''
                  Telefonunu aldı rehberden bir ismin üstüne gelince arama butonuna dokundu.Karşıdan telefonun açılınca. Kambur konuşmaya başladı.
                  ''Tufan. İsmaili de ara size bir işim var. İki saat içinde benim evde olun tamam mı koçum.''
                  Kambur konuşması bitince telefonu kapattı.
                  '' Evet Cevher Efendi ilk kısmı hallettik sayılır.Bu iki genç işlerinin uzmanlarıdırlar.. Kızlar onların  varlıklarını bile anlamazlar. Pazartesinden itibaren kızlarını yakın koruma ve takibe aldırırım.Senin ev aynı yerde değil mi''
                 '' Evet Mehmet anı yerde Hatay Nokta durağında 230. sokakta''
                 '' Pazartesi gün ışımadan benim çocuklarla evn oraya geliriz.Onlara korumaları gereken kızları gösteririm.Herhalde arkadaşları da durağa gelirler. Önerdi değil mi ? araştıracağımız çocuk''
                 '' Evet Mehmet Öner ismi''
                 '' Onuda görmüş oluruz.Bakalım Öner efendi nereye ve kimlere bulaşmış''
                 '' Kambur şimdi söyleyeceğime kızacaksın ama ben gene de söyleyeyim. Şimdi sende çocuklarda masraf yapacaksınız.Yanlış anlama lütfen bilirim sen almazsın da hiç değilse o gençlerin masrafına katkıda bulunayım''
                 '' Olur Cevher yardımcı ol.Çocuklar baya bir masraf ve zaman harcayacaklar.Üstelik neyle karşılaşacaklarını da bilmiyorlar.Küçük bir maddi destek  fena olmaz onlar için.Mesela bir milyon ver çocuklara yeter''
                 Büyükbabanın aklına sıfırlar atılmadan önceki bir milyon gelmişti.
                 '' Ha ha ha ne demek Mehmet  vermesine vereyim bir milyonu da az değil mi ? Hiç değilse yüz milyon verseydim kişi başı''
                Kambur arkadaşının paraları karıştırdığını anladı gülerek
                '' Yahu Cevher sen gene gittin paraların bol sıfırlı olduğu günlere''
                Büyükbaba kendini toparlamış kafasındaki sıfırları silince kendinden istenen paranın büyüklüğü gözünün önünde canlanmış gayri ihtiyari
                '' Oha, Çüşşş lan Mehmet sen kafayımı kırdın.Ne arar bende o kadar para. Olsa inan düşünmeden verirdim de yok anasını sattığımın parası o kadar bende''
                Kambur
               '' Biliyorum olmadığını,ama bulacaksın başka yolu yok''
               '' İyide Mehmet nereden bulacağım o kadar parayı. Bankamı soyayım.Hadi hoş soydum bankayı bankada o kadar para çıkacağını nereden bileyim''
              Kambur
              '' Banka soymana gerek yok Cevher başka yolları da var''
              Büyükbaba iyice şaşırmıştı.
              '' Neymiş o yllar söyle de bilelim ve yapalım Mehmet efendi''
              Kambur şiddetle gülmeye başladı.
             '' Yıl başı geliyor Cevher yılbaşı. Git bir çeyrek bilet al kendine''
             Büyükbaba Kamburun ona takldığını ancak anlayabilmişti.
             '' Alem adamsın ulen Kambur sen. Bende ciddi ciddi bir şeyler konuşuyoruz sandım burada.''
             '' Hele şükür anlayabildin. Yaşlılık sana pek yaramamış jetonların paslanmış, paslanmış''
             Büyükbaba  yanıtını hemen yapıştırdı.
             '' Paslanacak tabi artık jetonlu ankesörlü telefon mu kaldı. Herkesin elinde kocaman cep telefonu var. Parası olanın da olmayanın da üstelik. Hala işlek yerlerde ankesörlü telefonlar var ama onlar da kartla çalışıyor jetonla değil. Doğal olarak bizdeki jetonlar da pas tutacak,kullanılacak yerleri olmadığından''
            '' İkisi de gülmeye başladılar.
            Büyükbaba Kamburdan izin istedi.
            '' Mehmet bana müsade evde misafirlerim var. Fazla oyalanmadan eve geçeyim''
           '' Hayırdır tanıdık mı Cevher''
           '' Yok yok sen tanımazsın Pınarın annesi ve babası''
           '' Hayırdır olayı duydular da ondan mı geldiler yoksa''
           '' Hayır kızlarını görmeye geldiler. Bende kalacaklar. İstedikleri zamanda evlerine dönerler.İsterlerse bende de kalabilirler. Ben olmaz demem sevdim onları.Hele annesi çok cana yakın.Tıpkı''
           Büyükbaba sustu.Kambur anlamıştı.
           '' Tıpkı onun gibi değil mi. Ulen ne aşkmış seninki de be, bitmedi gitti''
           '' Bazı aşklar bitmek için değil.bitmemek için yaşanır be Mehmet''
           '' Seninki de o sen bittin ama aşkın bitmedi.''
           Büyükbaba gözünde oluşan yaşı sildi.
           '' Hadi işimize bakalım Mehmet çok işimiz var çokkk''
           '' Tamam ben en kısa zamanda edindiğim bilgileri sana getiririm''
           '' Olur Mehmet buluşmamız gerekirse burada buluşuruz''
           Büyükbaba garsona gelmesi için işaret etti. Garson gelirken.
           '' Kusura bakma garsonu çağırdım ama sen daha oturacaksan''
           '' Yok ben de kalkacağım zaten iyi yaptın '' dedi Büyükbabaının sözünü tamamlamasını beklemeden.
           Garson geldi hesabı istediler. Garson az sonra masanın hesabını getirdi Büyükbaba Kamburdan önce davranıp hesabı ödedi.Vedalaşıp görüşme dilekleriyle kendi yollarına gitmek için yola koyuldular.
           Büyükbaba eve döndüğünde kızları bilgisayar başında buldu. Büyükbaba gelirken üç beş erzak ta almıştı. Kızlar büyükbabanın ellerindeki poşetleri görünce koşup, büyükbabanın ellerindeki poşetleri alıp mutfağa bıraktılar.
           Büyükbaba sessizce
           '' Uyuyorlar mı''
           '' Evet büyükbaba uyuyorlar daha'' dedi Zülal
           ''Tamam hadi siz bilgisayalarınızın başına bende gazetemi okuyayım bari''
           Büyükbaba eskiden beri düzenli Cumhuriyet gazetesi okurdu. Uğur Mumcu dan beri asla bu huyundan vazgeçmemişti.  Yakın zaman da yaşamını yitiren Hasan Pulur ,Can Dündar. Ataol Behramoğlu, Şükran Soner Selin Ongun beğendiği köşe yazarlarından bir kaçı idi ve onları düzenli okumaya gayret ederdi
           Büyükbaba gazetesine kızlar ise bilgisayarlarına dalmıştı. Sessizlik salonun tek hakimiydi. Gazetenin bir sayfasından diğer sayfasına geçerken çıkardığı ses olmasa yerde yürüyen karıncanın bile sesi duyulabilirdi içeride.
           Saat dörde geliyordu Melis Hanım uyandığında. Saate baktı bayağıdır uyuyorlardı. Yanında yatan kocasını dürttü.
            '' Kalk bey kalk akam olmuş''
            Nurettin bey gözlerini açtı. Karısının sözü üzerine hemen saatine baktı.
            '' Haklısın vallah geç olmuş.Hadi kalkalım''
            Yataktan kalktılar Nurettin bey lavaboya giderken Melis hanımda yatağı topladı. Az sonra Salonda buluşmuşlardı. Büyükbaba
            '' Dinlenebildiniz mi çocuklarım''
            Nurettin bey
            '' Aslanlar gibi uyumuş kalmışız Cevher baba''
            '' Sevindim.Karnınız aç mı değilse kızlar birer kahve yapsın da içelim.''
            Nurettin beyde Melis hanımda
            '' Kahve fena olmaz'' deyince Pınar bilgisayar başından kalkıp
            '' Ben hazırlarım kahvelerinizi herkes orta şekerli içiyor değil mi''
            '' Evet'' Yanıtını alınca Pınar mutfağa kahveleri yapmaya gitti.Zülal de bilgisayarını kapatmış yanlarına gelmişti. Büyükbaba Nurettin beye dönüp.
            '' Tavla oynamayı severmisin evlat''
            ''  Evet severim Cevher baba''
            '' İyi o zaman bir parti oynamaya ne dersin''
            '' İyi olur oynayalım. Yalnız bakın ev sahibi, yaşlı maşlı demem yenerim ona göre ''
            Büyükbaba
           '' Becerebiliyorsan, elinden geleni ardına koyma. Zülalll Getir şu tavlayı kızım Nurettin amcanın bir hesabını keseyim''
           Zülal tavlayı almaya giderken Nurettin beye takılmadan edemedi
          '' Yandın sen Nurettin amca.Dedemin bileğini büken olmadı daha''
          Nurettin bey Zülale bakıp gülerek
          '' Her şeyin bir iki vardır kızım. Bugünde o ilk gerçekleşecek o zaman''
         Melis hanım kocasının yanına gelerek
         '' Benim kocamında hiç yenildiğini görmedim Zülal kızım'' dedi gülerek
         Büyükbaba
         '' Anlaşıldı çetin cevizle karşı karşıyayım ama sende öyle evlat.Cevizlerden biri kırılacak bakalım kimin ki olacak o kırılan ceviz ''
        Pınar kahveleri Zülal de tavlayı getirmiş hepsi masayı kaplamışlar.Bir yandan kahvelerini içerken diğer yandan da büyükbaba ile Nurettin beyin tavla kapışmasını seyrediyorlardı. Ortalıkta sadece tavla deyimleri konuşuluyordu artık
        '' Penci se severler güzeli genç ise''
        '' Du bara dur bağırma''
        '' Dü şeş sen bittin git koltuğuna yerleş''
        Tavla kıran kırana geçmiş ve cevizlerden biri kırılmıştı.Nurettin bey beş dört yenilmişti büyükbabaya. Tavlayı koltuğunun altına aldı. Büyükbabanın elini sıkarak.
        '' Ustaymışsın Cevher baba''
        ''Yok be evlat sen daha iyisin benim ki sadece şans''
        '' Akşam bir parti daha yaparız,istersen belki bu sefer de sen yenersin''
        '' Olur Cevher amca''
        Tavla kaldırılmış koltuklara yerleşilmiş ve gene koyu bir sohbete girilmişti. Konuşma alevlenmiş te alevlenmiş ülke meselelerinden ne olacak bizim takımın hallerine geçilmiş. En son konu kızlara gelip dayanmıştı. Pınar da Zülal de heyecanla bu konunun ne zaman konuşulacağını bekliyorlardı. Nihayet o bekledikleri an gelmişti. Heyecandan put kesilip konuşulanları can kulağı ile dinliyorlardı.
         Büyükbaba
         '' Nurettin bey oğlum gördün işte yalnız yaşayan yaşlı bir adamım. Tek zevkim kızlarım ve onların varlığı.Bu evin neşe kaynağı onlar.Evi ev yapan içinde yaşayanlardır derler.Benim evimi de ev yapan bu güzel kızlarım. Onlarsız ne kendimi nede bu evin halini düşünmek bile istemiyorum. Hem şimdi sizleri de tanıdım bu ikinci büyük kazancım''
         Nurettin bey araya girdi
         '' Bizim de öyle Cevher baba''
         '' Teşekkür ederim evlat. Burası artık sizinde eviniz. Ne zaman isterseniz kapım ardına kadar açıktır size. Ben ve kızlarım sizleri ağırlamaktan, sizlerin yanımızda olmanızdan onur ve gurur duyarız''
         '' Cevher baba'' dedi bir an düşünmek için sustu. Çok akıllıca izin istemişti büyükbaba.  Nurettin bey zaten çoktan olur onayını vermişti içinden Büyükbabayı tanımaya başladıktan sonra. Eşi de kendi de çok huzurlu bir evdeydiler ve bu huzuru kendi kızlarında da görüyorlardı ve onu ondan almaya hakları yoktu.
          Nurettin bey kısa süren suskunluğun ardından konuşmasına devam etti
         '' Cevher baba izin veririm vermesine ama bir şartla ''
         Büyükbaba
         '' Buyur evlat seni dinliyorum neyse o şartın seve seve kabulümüz değil mi kızlarım''
         Kızlar da evet anlamında başlarını sallamışlardı zaten heyecandan konuşacak mecalleri bile kalmamıştı ki konuşabilsinler sadece dinleyebiliyorlardı.
        Nurettin bey devam etti.
        '' Şartım şu Cevher baba. Beni ve eşimi de kendi evladınız sayarsanız seve seve Pınarın burada kalmasına izin veririm''
         Büyükbaba sustu hafifçe oturduğu koltuktan kalktı. Kollarını Nurettin beye uzattı.
        '' Evladım'' dedi sımsıkı sarıldı
        Az sonra bu sarılmaya Melis hanım ve kızlarda katılmıştı. Ortada bir yün topağı oluşturmuşlardı
Sadece büyük babanın sesi duyuluyordu.
        '' Evlatlarım''
        Ortalığı sevinç gözyaşı kaplamıştı. Koltuklarına mutlu ve kocaman bir aile olarak döndüler.
        Zülal
        ''Keşke annemle babamda burada olsaydı'' dedi
        Büyükbaba
       '' Bir gün onlar da burada olur kızım üzülme sen''
       Nurettin bey
       '' Cevher amca senin çocuklarda İstanbul da değil mi.''
       Sadece Zülalin babası İstanbul'da  Kızım yurt dışında İngiltere de yaşıyor onu  yazın görebiliyorum sadece. İki torunumda orada var ve gözlerimde tütüyorlar. Birde Zülalin  küçük kardeşi var tabi oda üniversiteye hazırlanıyor bu sene. Bakarsınız seneye o da gelir yanıma okumaya''
        '' Cevher baba bana oğlunun telefon numarasını verebilirmisin. İstanbul'da onu  bulur nasipse ailecek görüşürüz''
        '' Tabi evlat çok sevinirim.''
        Büyükbaba oğlunun telefon numarasını Nurettin beye verdi. Nurettin bey numarayı telefonuna kaydetti
        '' Anıl dı değil mi ismi. ''
        '' Evet evlat oğlumun ismi Anıl''
        '' İstanbul'a döner dönmez arayacağım Anılı Cevher baba''
        '' Tamam evlat nasılsa buradasınız yarın telefonda tanıştırırım sizi''
        '' İyi olur Cevher babacığım''
        Pınar sevinçten uçuyor gibiydi. İzin alınmış alınmakla kalmamış büyük bir aile olmuşlardı.Zülal de  Pınardan aşağı kalmıyordu, mutluluk konusunda. Sevinç ve sevgi dolu gözlerle yeni oluşan büyük aileyi seyrediyorlardı.
       

     
     
     
                   
               
                         

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder