6 Mart 2016 Pazar

ADI AŞK BÖLÜM 5 PART 5

              Büyük baba saat 06.30 da uyanmış. Yatağında kendi kendine konuşuyordu. '' Özür dilerim aşkım iki sabahtır senden uzak kalıyorum. Sana senin ikimiz için çaldığın o güzel keman konçertonu çalamıyorum. Ne olur beni affet bugün Ankara da ne olursa olsun son günüm. Sensiz ancak bu kadar dayanabilirim. Bu yaşlı yüreğim sana gelmek için zaten can atıyor. Biliyorum orada beni bekliyorsun. Seni çok bekletmeyeceğim aşkım çok bekletmeyeceğim... Konuşması bitince yatağından kaltı banyoya girdi. Sıcak suyun başından bedenine yayılışını izlerken torunları aklına geldi. Onları ne kadar özlediğini düşündü. Bir an önce çözmesi gereken şeyleri de düşündü. İlk fırsatta bütün ailesini toplamalı ve her şeyi onlara anlatmalıydı. Evet bir an önce bunu yapmalıydı. Sonra gözlerii bu hayata rahatça yummaya hazır olabilirdi.
             Büyük baba kahvaltı salonuna indiğinde personel kahvaltılıkları hazırlıyorlardı. Kahvaltıyı hazırlamaya çalışan üç kişi vardı. Olabildiğince hızlı kahvaltılıkları hazırlıyorlardı. Biri ekmekleri dilimlerken bir diğeri yumurtaları haşlamış yumurta sepetine koyuyor diğeri de reçeller, bal ve yağ gibi kahvaltılıkları hazırlıyordu. Yok yok gibiydi hazırlananların içinde poğaçalar,simitler, salamlar sosisler aklınıza ne geliyorsa masalarda vardı. Büyük baba hazırlık yapmakta olan personele.
             '' Günaydın gençler. Kolay gelsin''
             İçlerinde en kıdemlisi yada en yaşlıca olanı büyük babanın sesine dönüp.
             '' Günaydın efendim. Hoş geldiniz. Kahvaltı masalarınız saat yedi gibi hazır olacak. O zamana kadar size bir şey ikram edebilir miyiz  ?''
             '' Teşekkür ederim. Sağ olun bana büyükçe bir bardak verirseniz sizin şu sıkma portakal suyunuzdan içerim. Ama siz zahmet etmeyin ben doldururum''
             ''Tabi efendim'' hemen yanında bulunan uzun ince bir bardağı alıp büyük babaya '' Buyurun'' diyerek uzattı. Büyük baba kendisine uzatılan bardağa güzelce portakal suyunu doldurup boş bir masaya geçip kenarda duran gazetelerden birini alıp her zaman yaptığı gibi önce spor bölümünü ve Galatasaray ile olan bölümleri okumaya baladı. Nede olsa hem Galatasaray lisesi mezunu hemde koyu bir Galatasaray taraftarıydı. Büyük baba gazeteyi okurken saat yediye gelmiş. Genç garson
             .'' Efendim kahvaltı masalarımız hazır buyurun isterseniz''
              '' Teşekkür ederim.  Sizden bir ricam daha olabilir mi acaba?''
              '' Buyurun efendim. Yapabileceğimiz bir şeyse seve seve''
              '' Ona güzel bir keman konçertosu çalabilirseniz asla hayır demez'' Kahvaltı salonuna gelen Kambur idi . Ve konuşmasına devam etti.
             '' Herkese günaydın. Nasılsın Cevher iki sabahtır her şeyinden uzaksın.''
             Önce garson yanıt verdi kambura
             '' Günaydın efendim . Hoş geldiniz.Hemen aşağıya inip ne yapabileceğime bakayım. Siz de buyurun kahvaltı masalarımız hazır efendim''
            Büyük baba '' Günaydın Mehmet evet haklısın iyi değilim bugün burada son günüm. Assalar da kesseler de bu akşam İzmir'e döneceğim.''
            Kambur. Önce garsona başı ile selam verip onayladıktan sonra. Can dostu Cevhere dönüp.
            '' Büyük olasılıkla döneriz. Bizi bir kez daha görmek isteyebilirler diye emniyet müdürümüz kalmamızı istedi. Bize gerek duymazlarsa İzmir'e dönüş biletlerimiz akşam altı uçağına hazır.''
           '' Bugün burada otelde kalıp.Onların bizi çağırmalarını mı bekleyeceğiz yani ?''
           '' Yok yok müdürlüğe gideriz. Oradan gelişmelere bakarız. Çağırırlarsa meclise çağırmazlar ise akşam İzmir'e döneriz''
           '' Yani hazırlanalım öyle çıkalım otelden diyorsun. O zaman bir daha dönmek zorunda kalmadan direk hava alanına gideriz diyorsun. Evet güzel fikir öyle yapalım. Ama şimdi aç karnımızı doyuralım''
           Büyük baba ve kambur güzelce ir kahvaltı tabağı yaptılar kendilerine. Sonra afiyetle onları midelerine indirdiler. saat dokuz gibi de ikisi de eşyalarını toparlamış lobide buluşup Resepsiyona ayrıldıklarını belirterek otelden emniyet müdürlüğünün bulunduğu yer olan Altındağa dogru yola çıkmışlardı.
           Müdürlüğe varır varmaz Emniyet müdürü büyük baba ve kamburu odasına çağırmıştı. İlk durakları belli olmuştu. Emniyet müdürünün odası. Oraya vardıklarında Sekreter içeriye geldiklerini haber verdi. '' Buyurun sizi bekliyor''
           Büyük baba ve kambur içeri girdiğinde son derece lüks bir makam odası ile karşılaştılar.



               
            Beyaz kapitone chester modeli denilen koltuklar ortada lake bir sehpa ve lake ve ceciz renklerinden oluşmuş oldukça büyük bir masa ve masanın arkasındaki duvarda kocaman bir Atatürk posteri onları karşılamıştı. Emniyet müdürü genç denilebilecek bir yaşta koltuğunu dolu dolu dolduran iri yarı, uzun böylu, esmer tenli oldukça yakışıklı. hani şu kara kaşlı kara gözlü denilen gençlerin bir kaç yaş üstü olan bir adam görüntüsündeydi. Büyük baba ve kamburun içeri girdiğini görünce makam koltuğundan kalkıp onları karşıladı. Sonra hep beraber koltuklara geçip oturdular.Kambur büyük baba ile Emniyet müdürü arasındaki arabuluculuk kısmını halletmeye başlamıştı.Emniyet müdürüne Cevheri göstererek
            '' Müdürüm çocukluk arkadaşım. Eski milli basketbolcularımızdan  Cevher Yurdakul''.
            Sonra Cevher'e dönerek
           '' Cevher  Türkiye'deki tüm emniyet görevlilerin başında olan Sayın Emniyet Müdürümüz Koray Peker Bey ile tanıştırayım seni''
           Büyük baba '' Çok memnun oldum ve açıkçası şaşırdım da''
           Emniyet Müdürü '' Hayırdır Cevher bey neye şaşırdınız''
           '' Açıkçası sizi hiç bu kadar genç hayal etmemiştim. Sizin bizi yanınıza çağırdığınızda''
           '' Evet genelde öyle oluyor. Ama bende pek genç sayılmam. Kırk dört yaşındayım''
           '' Ama göstermiyorsunuz. Buda spora ağlı biraz galiba''
           '' Aslına bakarsanız oda var elbette ama tüm personelimi incelerseniz, bizde öyle şişman göbekli bir polis memuru bulamazsınız. Çünkü biz buraya oturup göbek büyütmeye değil Çalışmaya ve ülkemiz sınırları içinde yaşayan her bir bireyin huzurlu ve sağlıklı yaşaması için gerekli olan kanunları uygulamaya ve bunları kimsenin bozmasına izin vermemek için buradayız''
           '' Haklısınız Müdür bey''
           '' Lütfen Koray demeniz yeterli''
           '' Ama''
           '' Bakın ben asla nereden geldiğimi inkar eden tiplerden değilim. Benim yetişmemde Mehmet abimin rolü çok fazla. Dolayısı ile onun arkadaşı da benim arkadaşım yada ağabeyimdir''
           Kambur '' Estağfurullah Koray ben sadece yardımcı oldum gerisi tamamen senin yeteneğin ve çalışkanlığının dürüstlüğünün armağanı sana''
           '' Sağ ol Mehmet abi. Cevher bey''
           '' Oooooo bak bu olmadı. Eğer ben sana ismin ile hitap edeceksem sende bana ismimle hitap edeceksin yok öyle bey mey falan''
           '' Peki Cevher abi. Size ne ikram edeyim''
           '' Koray biz kahvaltımızı yaptıkta geldik. Mehmet bir şey içermi bilemem ama ben şimdilik almasam iyi olur. Malum genç değiliz artık''
           '' Yaşlandığınıza inanmam ikinizde buradaki pek çok gence taş çıkarırsınız hala''
           Büyük baba gülümseyerek.
          '' O senin teveccühün ama  gerçekler de acıdır. Belki Mehmet hala öyledir de ben iyice yoruldum. Sabah yataktan kalkamayacak gibi oluyorum. Anlayacağın benden geçti artık''
          '' Sen onun öyle dediğine bakma Koray o kemanını eline kadar ki bölüm. Ondan sonrası ise bambaşka biri olur Cevher''
          '' Ciddi misiniz Keman mı çalıyorsunuz?''
          '' Biraz naçizane olarak''
          '' Bir gün dinlemek isterim''
          Kambur '' Onu dinleyebilmek için evine gitmen gerekir ama''
          '' Cevher abim sakınca görmez ise seve seve gelirim''
          '' Elbette ne demek İzmir'e yolunu düştüğünüzde mutlaka beklerim. Kapım her daim açıktır''
          Kambur '' Yalnız Koray sadece gitmekle olmaz bu''
          '' Nasıl yani Mehmet abi''
          '' Cevher sadece sabah 06.30 da çalar yani diyeceğim gece orada kalman lazım başka türlü asla dinleyemezsin''
          '' O zaman Cevher abim izin verirse seve seve kalırız. Eşimde mutlu olur buna. Oda müziği çok sever''
          Büyük baba '' Elbette başımın üstünde yeriniz var. sana ve ailene kapım açık. Çocuk var mı?''
          '' İki tane Cevher abi ellerinden öperler. Bir kız bir oğlan. Mehmet abiyi biliyorum peki ya senin Cevher abi kaç çocuğun var?''
          Kanbur '' Orası biraz karışık Koray iki çocuğu vardı bu yıla kadar bu yılüç çocuğu oldu''
          '' Nasıl yani Bu yaşta bebek sahibi mi oldu Cevher abi''
          '' Yok yok öyle değil bir kızı olduğunu da bu sene öğrendik. Bir tesadüf sonucu. Bir gün uygun olduğunuzda size anlatırım Cevher'in hikayesini''
          '' Peki öyle olsun''
          '' Çocuklar yanınızda mı Cevher abi''
          Kambur gene büyük babadan hızlı davrandı.
          '' Koray Cevher iki torunu ile yaşıyor ama torunlarından biri Cevher'in dedesi olduğunu daha bilmiyor''
           '' Anlaşıldı siz bana dedektiflik yaptıracaksınız''
           '' Cevherin bu hayatta tek aşkı oldu Koray işte o torunu olduğunu bilmeyen kız o aşkın meyvesinin meyvesi. Ama bunu da biz daha on gün kadar önce öğrendik''
          '' Anladım tamam. İzmir'e dönünce söyleyeceksiniz herhalde''
          Büyük baba '' Evet niyetimiz o. Ama nasıl yapacağımızı da bilmiyorum. Evlendiğim kadından da iki çocuğum var dolayısıyla tüm ailemi toplayıp konuşmak istiyorum ama küçük kızım yurt dışında yaşıyor. O yüzden ona sora söylemeyi planlıyoruz''
            '' Evet iyi düşünmüşsünüz. Tüm aşlenin öğrenmesi doğru olanı.''
            '' Kesinlikle öyle de genede ters tepki vermelerinden korkuyoruz. Nede olsa ikisi de geçmişte yaşadığım bu aşktan haberdar değil yalnız torunlarım öğrenmeye başladı. Onlara da ben anlatıyorum. Artık birileri bilmeli ve özellikle bu son durumlardan sonra pek çok şeyi yeniden yapılandırmalıyım''
            '' Haklısın Cevher abi. Şimdi gelelim biz bugünkü sorunumuza ''
            Kambur ''Evet Koray. Şimdi iş kısmına geçtiğimize göre. İş konumumuza da dönelim.Müdür bey dün bizi mecliste dinlediler''
            '' Peki izlenimin nasıl komiserim''
            '' Bizi sallayacakları yönünde. Galiba  maliye bakanını aklayacaklar''
            '' Bak bu kötü olur. Ozaman yaptığımız her şey kilitlenir kalır ona dokunamayız''
            '' Korkarım öyle müdürüm''
            Büyük baba '' İşte bizde bu konuma girebileceğimizi düşünüp İzmir'de güvendiğim bir avukat ile Avrupa İnsan Haklarına komisyonua kadar gidebileceğimiz bir b planı yaptık''
            ''Yalnız dikkatli olun. Eğer bu komisyon bakanı aklarsa. Benden bu işle ilgili bütün belgeleri kendilerinde kalması için isteyebilirler. Ve bunu yaparken bu evraklar için ulusal koruma isteyeceklerdir ki bu durumda o elinizdeki belgeleri kullanmanız suç teşkil edecek''
             Kambur '' Biz bunu da düşündük Müdürüm o yüzden resmi evraklarla değil İlk hacklenen evraklarla gideceğiz''
             '' Umarım öyle olmaz eğer bakanı  aklarlarsa pek çok memur yerinden olur. Mesela sen Mehmet komiser. Senin emekliliğini isterler. Emrin altında çalışan diğer memurları da değişik yerlere sürerler.''
             '' Orasını da seninle tahmin etmiştik zaten müdürüm''
             '' Evet görevimde olduğum sürece asla dokunulmanıza izin vermem''
             '' Biliyorum o yüzden sizi geri planda tutmak istedik zaten müdürüm''
             '' Umarım olması gerekenler olur o zaman''
             '' İnşallah müdürüm. Bekleyip göreceğiz''
             '' Neyse hala bir şet içmemekte ısrar ediyor musunuz?''
             Büyük baba '' Ben bir kahve alayım o zaman.orta şekerli''
             Kambur '' Eh bende Cevheri yalnız bırakmayayım''
             '' Tamam olur  o zaman kahve içelim. Sonra  öğlen yemeğine çıkarız hep beraber''
             '' Olur müdürüm''
             '' İş konuşması bitti Mehmet abi''
             '' Pardon ya ağzımdan kaçtı ''
             Müdür masadaki telefonuna uzanıp sekreterinden üç tane orta şekerli kahve istedi. Kahveler içildi. Öğle yemeğine çıkıldı. Saat beşe yaklaşmasına rağmen hala meclisten gelmeleri yönünde bir haber çıkmamıştı.
              Kambur '' Bu saatten sonra çağırmazlar zaten hadi biz yavaş yavaş hava alanına geçelim İzmir'imize dönelim''
               '' Evet ancak varırız zaten Mehmet. Koray her şey için teşekkürler. Unutma yolun İzmir'e düşerse mutlaka beklerim''
               '' Geleceğime emin olabilirsin Cevher amca. Hayırlı uçuşlar olsun size. Sizi hava alanına bıraktırayım''
               Az sonra bir ekip arabası hazırlanmış Büyük baba ve kambur emniyet müdürü Koray ile vedalaşıp hava alanına yola koyulmuşlardı. Saat altı uçağı ile Ankara'dan kalkan uçak ile İzmir'e dönmüşler. Saat sekiz gibi Adnan Menderes Hava alanında işleri bitmiş Onları karşılamaya gelen Tayfun ile evlerinin yolunu tutmuşlardı. Öncelikle Büyük babayı evlerine bırakacaklardı. sonra Kamburu .
              Hatay nokta durağındaki evlerinin önüne geldiklerinde saat 20.30 u gösteriyordu.
              Büyü baba '' Mehmet vaktin varsa gel biraz evde oturalım sonra çıkarsın. Kızlar bize bir yorgunluk kahvesi yaparlar''
              Tayfun '' Şeyyy efendim bilmeniz gereken bir şey var yalnız.''
              Kambur '' Neymiş o Tayfun''
              '' Efendim büyük babanın torunları evde yoklar''
              Büyük baba telaşla
              '' Neredeler. Yoksa başlarına bir şey mi geldi ?''
              '' Yok yok Cevher amca gayet iyiler. İsmail de onları takipte. Torunlarınız İstanbul'a ailelerinin yanlarına gitmişler''
              '' Öyle habersizce. Kimseye bir şey söylemeden hemde''
              Kambur '' Hadi onlar öyle bir şey yapmaya karar verdiler ve uygulamaya koyuldular. Sen neredeydin peki neden engel olmadın.''
              '' Ben sizinle idim amirim. Sizin ardınızdan ben dönmeden onlar da yola çıkmışlar. İsmail de onlarla gitmiş mecbur kalmış yani ''
              '' Şimdi İstanbul'da mı kızlar''
              '' Hayır amirim hep beraber dönüyorlarmış''
              Büyük baba '' Hep beraber mi ?''
              '' Evet Cevher amca iki ailede tüm fertleri ile yola koyulmuşlar beş on dakika sonra burada olurlar. Onlarda İzmir'e inmişler''
              '' Hay Allah neler oluyor acaba. Kambur sence''
              '' Sanmam Cevher ama madem ailecek geliyorlar konuşmanın tam zamanı demektir. Bu yüzden bende gitmiyorum. Evi arayayım bir kaç saat geç kalacağımı  haber vereyim''
              '' İyi olur Mehmet. Ne olur yanımda kal. Hadi içeri girelim bakalım. Madem kızlar yok iş başa düştü biz bir şeyler hazırlayalım. ''
              '' Tamam Tayfun sizde ortalıkta görünmeyin. Henüz bir şey bilmiyorlar''
              '' Emredersiniz amirim''
              Büyük baba ve kambur eve girmeden bir Timur' a da uğrayıp son durumuna baktılar. Fatma Hanım yol yorgunu olduklarını ve kızlarında evde olmadığını bahane ederek aşağıda onlara bir şeyler hazırlaması konusunda ısrarcı oldu ve bu ısrarı konusunda da kızı Tülay ile beraber aşağıya inip mutfağa geçip bir şeyler hazırlamaya başladılar.  Büyük baba ve Kambur Fatma Hanıma bir şey söylememişlerdi nede olsa gelenlerden haberi yokmuş gibi yapmak zorundaydılar.
              Fatma Hanım mutfakta bir şeyler hazırlarken. Kapı açılmış ve Zülal'ler içeriye girmişlerdi.
              Zülal '' Büyük babam gelmiş galiba... ''
              ''.Büyük baba '' diye içeri seslendi.
              Büyük baba salondan seslendi.
              '' Geldik kızım salondayız''
              Mutfaktan Fatma Hanım çıkmış gelen kalabalığı görünce Hoş gelmişsniz diye bağıracaktı ki. Zülal kadına susu işareti yaptı. Fatma Hanım çaresiz sstu olanları izlemeye başladı. Zülal ayakkabılarını çıkarırken.
              '' Dede biz sana sormadan gizli bir şeyler yaptık. Ne olur anlatmadan kızma bize hem bak kimleri getirdik sana''
              '' Kimleri getirdiniz bakalım'' deyip kapıya yöneldiler. Gelenleri görünce şaşkına dönmüş gibi yaptılar.
               '' Yoksa siz siz İstanbul'a mı gittiniz''
               Anıl '' Evet babacığım. İstanbul'a geldiler ve hep beraber İzmir'e dönmemizi sağladılar''
              Pınar ve Melis Hanım sess,z duruyor kendilerini büyük babanın kollarına atmamak için kendilerini zor tutuyorlardı. Nurettin Beyde sessizliğe bürünmüştü. Konuşanlar Zülal ve Anıl idi sadece.
              '' Eh madem öyle yaptınız Hoş geldiniz bakalım hepiniz. Kızlar sizle sonra konuşacağız bu konuyu''
              Anıl '' Elbette konuşursunuz babacğımda hani diyorum izin versenizde bizde bir içeri geçsek otursak diyorum''
              '' Tamam tamam geçin bakalım''
              Fatma Hanım '' Ben yemeğe ilaveler yapayım o zaman''
              Sıla '' Yok yok siz zahmet etmeyin şeyyy neydi adınız''
             Pınar '' Pardon ya dalmışız Fatma Hanım Üst katımızda oturan Timur'un annesi olur. Fatma abla sana da ailelerimizi tanıştırayım. Annem babam Zülalin anne ve babası ve kardeşi''
              Sıla '' O teşekkür ederim demek ki buraya babama yardıma indiniz. Sağ olun ama biz çok kalabalığız yemek hazırlamanız hem saatlerinizi alır. Biz gelirken bir şeyler aldık. Hadi sizde çağırın yukarıdakileri hep beraber yiyelim. Hepimize yetecek kadar var''
              ''Teşekkür ederim ama biz yukarıda yaptık hepsini. O zaman ben izninizle yukarı çıkayım. Hem sizin konuşacaklarınız vardır. Gel kızım Tülay biz yukarı çıkalım''
              Sıla '' Teşekkür ederim sonra sizinle daha iyi tanışabilmek için görüşürüz.''
               ''Elbette neden olmasın''
              Fatma Hanım kızı Tülay'ı da yanına alarak yukarı çıktı. Hoş geldin  muhabetinden sonra büyük baba torunlarına sordu.
               '' Nereden esti aklınıza İstanbul'a gitmek anlatın bakalım''
               Anıl ''Baba seninle çok önemli şeyler konuşmalıyız. Kılar bir konuyu açığa çıkarmak için İstanbul'a gelmişler.
                '' Aslına bakarsanız benimde sizlerle konuşmam lazımdı hepinizi bir araya toplayıp öyle konuşmak istiyordum''
                Zülal ile Pınar büyük babanın olaylar ile ilgili konuşacağını sanmıştı. Nede olsa kambur da buradaydı. Ve herkesle tanışmıştı. Şimdi o konuyu da açmanın sırasıydı ama Büyük baba o konuyu açmadan kendi konularını anlatmaları gerekiyordu.
                Zülal '' Dede biliyorum söz büyüğün sus küçüğündür ama önce sen bizi bir dinlesen diyorum''
                '' Peki sizi kırmayayım. Öce siz söyleyin o zaman'' Onlar anlatıncaya kadar bende kafamdakileri oplar uygun bir dille anlatırım diye düşünüyordu. Anıl konuşmaya başladı
                '' Babacığım bu nasıl anlatılır sana nasıl söylenir bilemiyorum ama söylemek zorunluluğumuz da yükümüzde var''
                '' Tamam evlat. Uzatmadan direk söyle o zaman''
                '' Direk olarak söyleyeyim yani''
                '' Evet aynen öyle yap. Çünkü sonra bende aynısın yapacağım''
                ''Peki o zaman direk söyleyeyim. Ama önce sen güzelcene bir otur bakalım koltuğuna''
                '' Hadi evlat geveleme ağzındakini söyleyeceğini söyle bir an önce''
                '' Peki baba sen istedin.Hazırsan söylüyorum''
                '' Kulağım sende evlat''
                Ortalığı derin bir sessizlik kaplamıştı. Herkes merak içinde bekliyordu. Pınar'ın ve Melis Hanımın dizlerinin bağı çözülecek gibiydi. O sessizlik içinde geçen üç beş saniye.Onlara saatler kadar uzun gelmişti.Anıl usulca
                '' Baba bu söyleyeceklerimi ne olur fazla heyecanlanmadan dinle.''
                '' Merak etme evlat heyecanlanmam''
                '' Peki o zaman . Biz sana kızını ve torununu getirdik''
                '' Ne getirdiniz ne getirdiniz''
                '' Kızın Melis torunun Pınar ve damadın Nurettin'i getirdik''
                '' Nasıl yani ya.''
                '' Doğru duydun baba Melis senin aşkın Pınardan olan ilk çocuğun yani benim ablam. Pınar da onun kızı yani torunun''
                Büyük baba yerinden ok gibi fırlayıp Kızı Melis'e sarıldı. Sonra o çembere Pınar'ı da aldı.  Hepsi ağlıyordu şimdi. Nurettin bey şaşırmıştı. Büyük baba hiçte tahmin ettikleri gibi tepki vermemiş direk kabullenmişti. Burada bir yanlış vardı. Konuşacaktı ama büyük baba ondan önce davrandı.
                '' Çocuklarım aslında benim de sizlerle konuşacağım konu buydu. Hepinizi bir araya toplayıp konuşmak istiyordum. Her şeyi biliyorum yani. ama siz beni şaşırttınız siz nereden araştırıp buldunuz''
                 Nurettin Bey '' Önce siz anlatsanız''
                 '' Peki Pınar'ı ilk gördüğümde çok şaşırmıştım. Ona sarıldığım ilk anda o tanıdık kokuyu duydum ta ciğerlerimde. Sonra siz geldiniz Nurettin oğlum.Kızım Melis' e de sarılınca o koku vardı. Bunu Mehmet amcanız ile konuştum. Ondan biraz kurcalamasını istedim. İşte o kurcalamalar sonunda Melis'in  tek aşkım Pınarın kızı olduğunu öğrendim ama bunu resmileştirmek istiyordum Buradayken ikinizin de saçlarından örnekler almıştım. Dna testi için. Bu aldığım saçları Dna laboratuvarına gönderdim sonucu Ankara'ya gitmeden bir gün önce öğrendim.Melis benim yüzde yüz kızım çıkmıştı. Geriye size anlatabilmek kalmıştı. Bizde Mehmet amcanız ile .bu konuyu size nasıl anlatabileceğimizi düşünüyorduk. Allah'a şükür ki sizde  araştırıyor muşsunuz'' Sonra Anıl'a dönerek.
               '' Oğlum  ne olur beni yanlış anlama Benim bu dünyada bir aşkım oldu. Oda Pınar Annenizi de sevdim saygı duydum ama  ona hiç aşık olmadım. Ama mutlu olması için her şeyimi vermeye çalıştım ona''
              '' Biliyorum babacığım hatta biraz daha fazlasını da biliyorum''
              '' Daha fazlasını mı... Neymiş o.?''
              Annemi sana Pınar'ın gönderdiğini de biliyorum''
              '' Evet öyle olmuş baba Ölmeden bir gün önce Annem ile buluşmuş. Sana bakmasını söylemiş. Onun arkasından intihar etmeni engellemek istemiş. Nedenini şimdi daha iyi anlıyorum. Bir gün sizin birbirinizi bulacağınıza inanıyormuş''
             Melis '' Annem annem buluştuk annem babamla buluştuk. Bak onun kolları arasındayım bir tek sen eksiksin şimdi. Bak anne bak gör beni Babamı kokluyorum babama dokunuyorum. Seni çok seviyorum anne, çok seviyorum. Ve beni bırakıp gittin diye kızıyordum ya sana. Artık kızmıyorum anne kızmıyorum. Ne olur beni affet güzel annem. Senin kokunu duyamadım hiç ama bak babam ne diyor ben sen kokuyor muşum anne.  Kızım sen kokuyormuş artık senin kokunu da duyacağım anne kızıma her sarılıp kokladığımda seninde kokunu duyuyor olacağım.''
            Pınar '' Annemmm''
            Büyük baba '' Allah'm sana şükürler olsun sayende ölmeden kızıma ve torunuma kavuştum. Pınar'ım aşkım artık çocuklarımız benim yanımda. Biliyorum sende hiç terk etmedin bizi Şimdi gökyüzünden bize bakıp mutlulukla gülümsüyorsun. Bak aşkım bak Doyamadığım aşkıma verdiğin güzelliklere bak.''
         
         
 

                           




    
     

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder